Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '15

 
Kategori
Deneme
 

Ne gece bilir ne de gün

Ne gece bilir ne de gün
 

Aklıma düşüyor yüzün gülümser gibi ayrılışın. Artık sayılı zaman değil müebbet yalnızlığım.


Her şeyin içinden sıyrılıp yalnızlığımla sana geldim. Işıkların aydınlattığı bir gece karanlığına renk katmaya geldim. Kurduğum o tahta seni oturtmaya geldim. İçimdeki sarayın çığlıkları seni aralarken bağrıma her hecesi bir kor dudaklarıma ve her harfini nefesime bulamaya geldim. Bir yudum çay uğruna demlenerek sana geldim. Ya öldürürdün beni ya da kollarında yaşatırsın diye. Her baktığımda içine yürüyordu düşlerim. Bilirim ne karmaşığım ama karmaşıklık bir kördüğüm değil mi sevdiceğim. Kelimelerim askıda kaldı seninle o satırlara yerleşmek için. Hangi yıldız bilemem ama gözlerimden kayan o yıldızımı sana verdim. Hayali ömrüme seni mühürledim. İçimde uçuşan kelebeklerim senin ömrüne yol alırken yüreğimden tüten bir ocak seni pişiriyordu ömrüme. Baştanbaşa seni kuşatıyordu. Nasıldı derken o kadar da seni tanımışım ki seni hiç yabancılık çekmedim sanki sen benmişsin gibiydim en mahrem bakışlarımda, bakışlarında. Ve sana emanet ettim en mahrem düşlerimi sevdiceğim. İlk ve son anım gibi. Can gibi canan gibi can katmaya canına. Ne yaşı var aşkımın ne de kimliği ne çocuğu var ne de yalnızlığı. Sen her yerde değilsin ama benim için her şey sensin bilirim.

    Uslanmaz bu yürek bilirim ama taşıdığım ve dağıttırdığın o küller nasılda toplanıp seni bana getirdi bir anda. Huzurun koynunda seni yaşattı. Hasret Selvilerim gözyaşlarımla dallarını kırmamalıydı ben zehre alışkınken şerbet benim neyime sevdiceğim. Ben her gece o güzelim anılarda aklımın köşelerinde yalın ayak ve kimsesiz yaşarken, sen suskunluğun ve sessizliğin peşindeydin. Hiç merak etmedin bilemedim. Şu çilekeş hayatıma hangi dua sürsem ki beni umutlarıma uçursa diye yinelenirken ve buram buram koksa bağrımda. Öyle bir ok saplanır ki görmeden severken görünce sevememek niye sevdiceğim. Nedir bu meçhul oluşun kıyılarımda. Varlığın ardından yokluğun bana damla damla zehir akıttı gözlerimden bağrıma. Başucumda yastığım ıslanırken yalnızlığıma siper ederler. Kirpiklerin derinliğinde gezinen bir damla olup bağrına can katmak içindi her şey. Çöldeyim ey başımın tacı bir yudum sana muhtaç iken gözlerinden akan yalnızlığa can katmak için. Çığlıklarım zifiri karanlığa isyan ederken, güneşin aydınlığında ölüm kokuyordu ruhunun sokakları. Doğmasan ey güneşim benim içimde bir ölüm var diriltemiyorum, gecem var aydınlanamıyorum yıldızlarım kaydı ama ölemiyorum sevdiceğim. Köhne bir yer düşün ve küflenen düşlerin barınmadığı içten içe çürüyen gülümseyişlerin yerini karanlığın aldığı bir yerdeyim. Damla damla erimekteyim her anın içinde. Ve kendimi kandırıyorum istenmediğim yeri sessizce terk ederim, hatıram kalsın aklında mahzun bir derviş gibi boynumu büker sevdiceğim. Beklemenin sırrı ölüme kucak açmaksa sonsuzluğun deryasında varsın beklemek olsun o gözlerin yoksunluğunda. Sen gözlerimde bir renk kulaklarımda bir ses ve içimde bir nefes olarak kalacaksın. Ve bir yol seçimim varsa bu bedele varsın yalnızlığımla çürüyeyim ölümüne.

Nece gece  bilir ne de gün yüreğimdeki harmanı…

Ve içimse seni severek terki yar diyorum.

 

ve dilimde;

''cem karaca'  ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni, doğarken ağladı insan bu son olsun bu son''

'zakkum ' aklıma düşüyor yüüzn gülümser gibi ayrılışın, Artık sayılı zaman değil müebbet bir yalnızlığım''

 
Toplam blog
: 360
: 1251
Kayıt tarihi
: 12.06.09
 
 

İnsanlar için en güzel hediye, hiçbir masrafa ihtiyaç göstermeyen tatlı bir  gülümseyiştir. Hz. S..