Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ne güzel komşumuzdun sen ...

Ne güzel komşumuzdun sen ...
 

" Dişçi korkusu " yaşardım yıllar, yıllar önce. O zaman Diş hekimliği Fakültesi mezunları büyük kentlerde olduğundan, toplum, genelde ‘Dişçi’ derdi meslektaşlarına. Hani Berberler yapardı Anadolu’nun büyük bölümünde bu işi ve öyle, spreyle lokal anestezi, iğne ile diş kökünü damağı uyuşturma işlemlerinin’sosyete’ ağızlarında gerçekleştiği dönemlerden söz ediyorum.

Ödüm kopardı dişim ağrıyacak diye. Birinin yüzünü gördüğümde, sağ ya da sol yanağına bir amasya elması tıkıştırmış görünümlü, bilirdim ki üç gün içinde benimde sağ ya da sol yanağıma yerleşecek mürdüm eriği, hem de iricesinden... Ve Mehmet Karpuz’ un berber dükkanına götürecek babam. İki gün içinde. Öyle günlerin gece yarıları avazım çıktığı kadar bağırarak ağlardım.Annemin aspirini kırıp ağrıyan dişimin üzerine yerleştirmesi işe yarardı kimi zaman, kimi zamanda babam ‘Yeni Rakı’sından bir iki damlayı pamuğa damlatıp,ağriyan dişimin üzerine yerleştirir, dişlerimi birbirine iyice bastırmamı isterdi. Rakı damağımı yakar, bir müddet ağrıyı geçirirdi.O arada uyuduysam ne alâ yoksa bir müddet sonra zonklama ile başlayan ağrı ne onları, ne beni uyuturdu.

Ağrım geçsin diye Tanrı ile pazarlığa otururdum her keresinde.. "Allahım bu kez bitir bu ağrıyı valla sana söz veriyorum namaz kılıcam, oruç tutucam, annemin cüzdanından para aşırmıycam,işlediğim suçları kardeşimin üzerine atmıycam,kimseye ‘benim babam polis’ diye yalan söylemicem..." Ama O bilirdi bunların tamamını unutacağımı ve yine aynı teranede yaşamımı devam ettireceğimi. O nedenle de ağrı zebanilerini çağırmazdı geriye ve sabaha kadar ,ta ki Mehmet Karpuz’un dükkanından içeri girene kadar sürerdi.

– uyy çocukum şişmiş yanacık. Geçmiş olsun. Gel bakalım otur şu koltukçuğa..

babamın elini sımsıkı tutmamdan mı, karşımda kafasında yaz kış çıkarmadığı kalpağının kaşlarına kadar indiren, tatar yüzlü Mehmet Karpuz’dan korkumdan mı bilmiyorum avuçlarım su gibi olurdu, bir de sırtım.. Babama iyice yanaşıp belli belirsiz bir sesle " Babaaa,babaaa, geçti ağrı.. Kalmadı ekmek musaf çarpsın" derdim. Derdim demesine de babam koltuk altlarımdan tuttuğu gibi beni oturturdu Karpuz Mehmet’in berber koltuğuna, gözümden sicim olan göz yaşlarıma aldırmadan.

– Aç çocukum ağzını bakacayım dişceğizine.. Bak elim boş, çekmeyeceyim be kızancığım korkma,sadece bakacayım

– Geçti Memet amca. Valla geçti ağrı yok.

Bu yalvarmalarım, babamın koltuğun arkasından beri beni sıkıca kavraması, Mehmet Karpuzun ağzımı açıp,arkaya sakladığı sağ elini ağzıma yaklatırırken, parlak madeni penseyi görmemle tepinmeye başlamama kadar sürer,apseli dişime yerleştirdiği o buz gibi aletle bir sağ bir sol yapar; içerdeki katır kutur seslerden çığlıklarımın duyulmadığın düşünüp olanca gücümle bağırır ve sonunda çıkan dişin yerine tıkıştırılan pamuğu karşısındaki dişimle ısırır ve gözyaşlarımı ve burnumda balonlaşmış sümüklerimi sağ kolumla silmeye çalışırdım. İçimden sıraladığım tüm küfürleri sıralayarak...

Ahmet Muhip Dranas’ın "Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye abla" dizeleri, neden benim mahallemde ki Mürvet Abla’yı getirmez aklıma da, her duyduğumda, diş ağrılarımı ve Mehmet Karpuz’u getirir?..

 
Toplam blog
: 126
: 1276
Kayıt tarihi
: 10.09.06
 
 

48 yıldır yaşıyorum.Gazeteciyim, müzisyenim, babayım... Önce insan ve iyi bir yurttaş olabilme çab..