Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ne istanbul hayat ne de hayat istanbul!

Ne istanbul hayat ne de hayat istanbul!
 

Uzaklardan gelip İstanbul’un varoşlarında evlerini kuran, boğazın mavi sularını mesken tutmuş “Kız Kulesi”ni uzaktan seyreden “her şeye aç, her şeye uzaktan bakan” gecekondu mahallelerinden biri.

Her hakkı kendinde gören “erkeklerle”, kocalarının korkusundan “sokağa” adım atamayan kadınların egemenliğinde yaşanan bir ortam.
 
Kurmacanın “sahteliğinde” çamura bulanmış gözleri ile beyni arasında iletişimi“zafer” olarak algılayıp; “gecekondu folklorunu”, büyük kente göçün sonucu bir kenara atan, “bıçkın” delikanlılığı Beyoğlu’nun loş sokaklarında kaldırıma atılmış bir masada arayan, mahallenin tozlu yollarına yarı sarhoş dönenlerin epeydir yadırganmadığı bir şehir.
 
Özgürlüğün ve samimiyetin asıl ölçüsünün kurmaca yaşanmış yaşamlarda aranması“sefil “ bir hal alırken; sanatın ve sanatçının yurdu olmayı sürdüren bir İstanbul.
Yüzyıllar öncesinden 21. Yüzyılın başlangıcına yaşam “kaygısı”nı unutmadan sanat erbabı için “bitimsiz” kaynak olmaya devam etmiştir.
Osmanlının hizmetine girmeden çok evvel “tarihi yarımada”dan “Haliç’e” oradan Kadıköy taraflarına; su kemerleri, sarnıçları, sarayları ve inanç merkezlerini yaratıcılığın her biçimiyle bünyesinde harmanlamıştır.
Orhan Veli ve Sait Faik’in İstanbul’u.
 
Müzeleri, galerileri, atölyeleri, tiyatro ve sanat okulları, kültür-sanat organizasyonlarıyla izleyenlere eşsiz manzaralar sunan mekânlarından; barındırdığı devasa insan varlığı yeterince haberdar mıdır?
 
Bu soruyu bana sorduran Nurten Demirel’in bloğunda yazdığı “İstanbul Hatırası”yazısında “Şehir Tiyatroları”nın “Kerem Yılmazer” sahnesinde Tarık Şerbetçioğlu’nun yazıp yönettiği “İstanbul Hatırası” yazısına yazdığım yorumun bir bölümünde : “Tiyatroya gidebilme şansını yakalamak ne güzel. Sesleri duyabilmek, olabildiğince özgürce şarkıları dinlemek. Kim bilir, belki bir gün, tiyatro bizim buralara da uğrar. Gerçi pek sanmıyorum ama”  serzenişinde bulunuşumdur.
 
Sağ olsun kırmayıp cevap vermiş. Cevabında şunları yazıyor: “Şehir tiyatrolarının sizin oraya en yakın sanırım Kâğıthane sahnesi var. Ama o da uzak gelebilir. İnşallah bir sahne daha açarlar oralara yakın. Hem uygun fiyat hem kalite var. Çok keyifli oluyor.”
Sanat ve sanatçının içinde bulunduğu durum ortadayken Nurten Hanımın bu güzel dileği insanı gülümsetiyor. Sanatın özgürce icra edildiği sahnelerin artmasını da o gülümseyişte duyumsuyor insan.
 
“Sizin oralar” dediği sanılmasın ki çok uzak bir yer. Göztepe “Uzunçayır”metrobüs durağından binildiğinde “Zincirlikuyu” aktarmasından sonra birkaç durak sonrasında gelinen “Ataköy” metro istasyonu durağı.
 
Ataköy, Bahçelievler, Yenibosna, Halkalı ve Küçükçekmece’nin yanı sıra Bağcılar ve Avcılar yerleşimlerinin kesiştiği bir bölge. Trafiğin günün her saatinde durma noktasında seyrettiği yüz binleri barındıran yerleşimler.
 
Lakin sanat ve sanatçısından yoksun; bu bakımdan “varoş” özelliğini yitirmemiş sokaklar.
Sokaklarında erkek kadın sokak satıcılarının gün boyu tezgâhlarının başında vitrin camlarının neon ışıklarına inat can bulmaya çalıştığı mekânlar. Sanat ve sanatçı kimin aklına gelir ki, ekmek kavgasından arta kalan zamanda.
 
Toplam blog
: 210
: 910
Kayıt tarihi
: 04.05.08
 
 

Eğitimciyim. Bir insanın çağdaş bir gelecek için, aydınlanma için çok okuması gerektiğine inanıyo..