Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '09

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Ne kadar Marcus Miller o kadar köfte

Biliyorsunuz üstat yazarların yedikleri içtikleri önemlidir. Onların görüşleri dikkate alınır. Bizim gibi sıradan vatandaşların izlenimleri çok önemli değildir. Şimdi ben size benim gibi sıradan bir vatandaşın konser izlenimlerini anlatacağım. Umarım bu yazı bir yerlerde okunur da bir daha sorun olmaz. (İyimserliğin bu kadarına aptallık deniyor. Samimiyetle kendim için söyledim kimse alınmasın.)

" İki kez İstanbul caz festivaline gidebildik. İlkinde Marcus Miller çalıyordu. Yerimiz orta bloğun sağ arkasıydı. Doğaldır ki konser başladıktan sonra içeriye girmeler devam etti. Sonra bu içeri girenler yine çok doğal ve haklı olarak bağırarak cep telefonları ile konuşmaya devam ettiler. Haklılıkları şu yöndeydi; Marcus Miller ve arkadaşları, neden bilmiyorum çok gürültü (!) çıkarıyorlardı. Tüm Türk insanı aşırı meşgul olduğundan, o anda da hayati konuları konuşması gerektiğinden tabii ki bu sesi bastıracak kadar bağırmalıydılar. Ayrıca konser başladıktan sonra büfeler kapanmadı. Tabii bu da çok doğaldı. İnsanlar oraya konsere değil büfelerde yiyip içip laflamaya gitmişlerdi ve tabii laflarken de yine o gürültüyü (!) bastırmak için bağırmaya mecburdular. Ancak benim gibi aptallar bunu konserden sonra idrak edebildiğinden, sanırım 25. dakikada ben artık haso kavgamı çıkarırım diyerek yerimden büfeye doğru fırladım."

Yukardaki alıntı 23 temmuz 2003 tarihli halen de Açık Site' de okunabilecek yazımdan yapılmıştır. Şimdi aşağıda okuyacaklarınız ise 8 temmuz 2009 tarihli Marcus Miller konserinde yaşananlara aittir. Kaçınılmaz derecede hayati bir zorunluluk olan ve bittiğinde İstanbul trafiğini tamamen çözecek olan tünel inşaatları nedeni ile tiyatroya aracımız ile Harbiye Orduevi tarafından ulaşamadık. Dolmabahçe' ye indik. O sırada Açık Hava' ya araç parkı girişi verildiğini gördük. Sevinçle döndük. Birkaç genç inanılmaz nazik bir şekilde aracımızı park etmek için yardımcı olmak istediler. İstedikleri yere benim de aynı sayıda manevra ile park edebileceğimi söyleyince zorlukla ikna oldular. (Bu israrı anlamıyorum.) Dedikleri aynı sayıda manevra ile girdim. İndim, ücret peşin 20 TL dediler. Buna tepki gösterince o sahanın lokantaya ait olduğunu ama bu sıkışıklıkta gelenlere yardımcı olmak için izin verdiklerini belirttiler. Aracı aldım ve yukarı çıkıp Teknik üniversitenin Taşkışla otoparkına bıraktım. Ücret 5 TL . Bilginiz olsun.

Konser başladı ve harikaydı bence ve Allah' tan gerçekten çok gürültülü! çalıyorlardı. Çünkü olağanüstü istikrarlı bir ülke olduğumuz için 2003' den bu yana hiçbir şey değişmemişti. Aslında değişen üç şey vardı. ilk olarak bunu piyano soloda anladık. Piyano/klavye çalmaya başlayınca "haydeeee..." ". eller havaya" diye bir ses canımız kanımız pop müziğimiz eşliğinde Açık havayı doldurdu. İnanın bana klavyeden daha baskındı bu ses. Açık Havanın yakınlarındaki klüplerden geliyormuş. Sanırım onlarda haklı olarak! Marcus Miller ve grubunun basından şikayetçi olmuşlardır. (Önceden bu klüplerin sesi karışmazdı hiç değilse.)

Bir başka yenilik büfemizdeydi. Canımız kanımız vatandaşlarımızın konserde aralıksız yemezlerse sorun yaşayacaklarına ilişkin inançları değişmemişti. Ama konserde ara verilmeyince büfemiz köfteleri ateşe attı ve ortalığı öylesine bir köfte kokusu ve duman sardı ki bu menü yeni ve el insaf dedirtecek kadardı. (Uzaktan bakan bir yabancı burada orman yangını var derdi kesinlikle.) Kuşkusuz ki halkımız ile mangalda köfte arasındaki dayanılmaz aşkın gereği yerine getirildi ve koltuk-büfe güzergahında Fatih köprüsünün son halinden geri kalmayan trafik sıkışıklığı başladı. (Aynı saatlerde haber kanallarında mutlaka büfelere alternatif ulaşım yolları verilmeye başlanmıştır.) Üçüncü yenilik üst kapılardaydı. Üst kapılar (eski asıl ana giriş) yol yapımı nedeni ile kapalı olduğundan ve 2,5 saat süre ile dahi yol üstündeki inşaat faaliyetlerine ara verilemeyeceğinden bir de vinçlerin rutin gürültüsü vokal yapmaya başladı. Ancak Allah' tan bu konser çok yüksek sesli olduğundan tuşlu solosu ile Stanley Clarke kontrbas solosunun özellikle girişi dışında bu gürültüler çok yansımadı. (Bu solo inanılmazdı.)

Sayın okurlar gerçekten İKSV' na da inanamıyorum. Böylesine bir konser organize ediyorsunuz ama sadece 2,5 belki 3 saat için birtakım önlemler alamıyorsunuz, buna inanamıyorum. Aslında inanamıyorum hatalı yazıldı. Gerçekten inanıyorum. Çünkü her zaman dediğim gibi biz ancak böyle yaparız. Konser başlamadan flaşlı ya da flaşsız resim çekmeyin uyarısı yapılıyor (takan olmasa da) ama bu kadar koku çıkarmayın uyarısı en baştan büfeye yapılmıyor. Konser sırasında satışı kesin uyarısı yapılmıyor. Halkımız bu kadar aktif bir şekilde (lütfen bağışlayın kullanacağım kelime için) tıkınmadan ve zar zar cep telefonu ile konuşmadan bir konseri dinleyemiyor. Ve düşünün ki bu konseri organize edenlerde, gidenlerde hani şu beyaz Türkler' imiz. Elitlerimiz.!

Sayın okurlar işte biz buyuz. Yıllar bizi asla olumlu yönde değiştirmiyor. Hepimiz aynıyız. Ve bu aynı bireylerden ancak bu siyasiler, bu bürokratlar, bu özel sektör, bu özel sektör çalışanı çıkıyor. Kurumu ile bireyi ile bu kadar. Buna da şükür.
 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..