Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Aralık '12

 
Kategori
Eğitim
 

Ne olacak bu Türkçe'nin hâli?.. Dil cühelâsına: 'Hay dilini eşek arısı soksun !..' diyorum...

Ne olacak bu Türkçe'nin hâli?..  Dil cühelâsına: 'Hay dilini eşek arısı soksun !..' diyorum...
 

Türk Dili'nin doğru yazılıp konuşulmasına dair yazdığım bloglar, aydınlarca çok ilgi gördü. Değerli yazar dostlarımın ayrıntılı ve kaliteli yorumları, öz eleştirileri, Türkçemizin  geleceği açısından çok güven vericiydi.

Buna karşın, yazdıkları bloglarda korkunç derecede anlatım ve yazım hatası olanların, güzel dilimizi nasıl katlettiklerine de tanık oldum.

Üstelik bu uyduruk yazan taifesinin, 'Güvenilir Yazar 'olarak yazmaya devam edişleri; yazılarının ve abuk-subuk yorumlarının editörlerce yeterli derecede kontrol edilmeden yayına alınışı, Türkçemizin geleceği açısından çok vahim günlerin habercisi gibiydi.

Ayrıca bu 'Dil câhillerinden' birkaçının, eski kuyruk acılarından ötürü, şahsımı hedef olarak seçen ve 'bilgiç-içi boş  yorumları' , 'hem kel; hem fodul !.. sözüne  güzel bir örnekti...

Tabi ki bu dil cühelâsının, ilginç hatalı yazımları, bizlere hazır malzeme olarak sunulmaktaydı. İlerleyen saatlerde, bu örnekleri de teşhir etmeyi düşünüyorum.

..................

Dil fukaralarının,Türkçemize yaptıkları en büyük kötülüklerden biri de yabancı dil hayranlıklarıdır.

Şimdi,Hamza Zülfikar Hocamın düşünceleri eşliğinde, bu ilginç konuya biraz değinelim.

..................

'Türkçedeki ‘yabancılaşma’ ile birlikte tartışmalar da bitmek bilmiyor. Son tespitlere göre dilimizde 15 bin yabancı kelime bulunurken, diğer dillerde ise 12 bin Türkçe kelime var. Peki ne olacak bu Türkçenin hâli?

Türk dilinin âşıklarından Nihad Sami Banarlı, Türkçenin bir imparatorluk lisanı olduğundan hareketle, başka dillerle kelime alışverişini son derece normal karşılıyordu.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ketebe Arab’ın; kâtip, mektup bizimdir.” ifadesi de bu yaklaşımı destekliyordu. Geçen yüzyıllarda devasa bir imparatorluk coğrafyasına hükmeden Türkçe, hem binlerce kelime ihraç etti hem de binlercesini kendi potasında eriterek Türkçeleştirdi.

Kendi değerlerimizi içimizde gizleyip başkalarının değerlerini öne çıkarmaktan geri kalmayız!
Yabancı olan her şeye karşı ilgimiz, muhabbetimiz var.

Bu ilginin kendi değerlerimizi yozlaştırdığını umursamayız.

Yeter ki yabancı olsun. Bize yabancı olan soyut, somut nesneleri, adları, gelenek, görenekleri, davranışları kendimize mal ederken iyisini kötüsünü de ayırt etmeyiz.

Bu durumun örneklerini bilim adamında, devlet adamında, öğrencide kısaca aydın kesimin
her katında çok açık bir biçimde görmekteyiz.

Yetenek yarışması programlarında, Türk gençleri Michael Jackson’ın dansıyla yeteneğini ortaya koymaya çalışıyor.

Muhabir, yaralandı yerine yara aldı diyor.

Nasıl oluyor da başlıklı kâğıt açık ve anlaşılır bir terimken bunun yerine devlet memuru antet (Fr. en-tete), antetli kâğıt sözünü kullanıyor.

'Size döneceğim' diye çeviri diline heves ediliyor.

Bütün bunların altında yatan duygu nedir?

Tanzimat Döneminden bu yana yabancı olan her şeyi anında benimsemeye, kullanmaya devam edegelmişiz.

“Alafrangalık” benliğimize işlemiş.

Yalnızca iki yüz yıldan bu yana kullandığımız Fransızca şu adaptasyon kelimesine ve kapsamına bakınız.

Seyirlik oyunlarımızın birçoğu adaptasyon.

Keşanlı Ali Destanı, Yedi Kocalı Hürmüz gibi bazı oyunlar dışında yeni diye ortaya koyduklarımız adaptasyon; Ahmet Vefik Paşa’dan Abdülhak Hamit’e ve bugünseyirlik eserlere, dizilere bakınız çoğu adaptasyon.

Yaratıcılığımızı adaptasyon köreltmiştir. Adaptasyon ile ulusal edebiyat, ulusal dil, ulusal sanat yapılamayacağı dikkate alınmamış.

Başka bir ulusun edebiyatıyla, başka bir ulusun kelimeleri ve sanat ürünleriyle zevklerimizi, duygularımızı, kederlerimizi, sevinçlerimizi, mutluluğumuzu ifade etmeye çalışmışız.

Buna karşılık yazarımız,sanatçımız, bilim adamımız adaptasyon’u ve onun gerekliliğini bugün
bile dilinden düşürmemiştir.

Bu kısa belirlemeden sonra yukarıda özellikle kullandığım adaptasyon terimine
gelelim.

Cumhuriyet Döneminde adaptasyon kelimesini uyarlama diye 'Türkçesi olduğu hâlde Fransızcasını kullanmaya devam mı?'

Cümlelerimizde, adaptasyon yerine uyarlama kelimesini koyduğumuzda herhangi bir anlatım eksikliğinin yaşanmadığı görülecektir.

Bugün TDK’nin Türkçe Sözlük’ünde adaptasyon tanımlanmamış, karşısına yalnızca uyarlama yazılmış. Bu uygulamanın bir anlamı olmalı diye düşünmek gerekir. Sözlüğe bakan herkes bunun anlamını uyarlama maddesinde bulacak ve böylece kişi uyarlama’ya yönlendirilmiş olacak.

Dilimizde bir de aynı kökten adaptör var. Bu söz ise sözlükte uyarlayıcı sözü ile karşılanmış. Bunların yanında aynı kökten, aslında uydurma olan bir söz daha var: adapte.

Adaptasyon’un sıfatı olarak yapılmış, adapte etmek diye yardımcı fiille birlikte kullanılıyor. Hadi bunu da kabul edelim. Türkçe bu kelimeyi de karşılayabilmiş, uyarlamak, uyarlanmak.

Günümüzde Fransa ile ilgili siyasi haberleri konu edenlerin, sorunu köşelerine taşıyanların pek çoğunun dilinde uyarlama bulamazsınız.

Onlar jenerasyon, manipülasyon, manüpile etmek, deklare, deklarasyon, adapte etmek, adaptasyon’u özenle seçerler.

Sabahları gazetelerdeki haber başlıklarını veren TRT sunucusu heyecanla bazen de öfkeyle haberini duyururken ilk sayfasındaki üst başlığı, haber başlığını sürmanşet (Fr. sur manchette) diye telaffuz ediyor veya başlıkta yerine manşette diye söze başlıyor.

Cumhuriyetin bu genç bayanlarının genç erkeklerinin diline cankurtaran yerine ambulans yakışmıyor.

Akşam haberlerinde konuşan devlet adamı, düzenleme yerine dilinden organizasyon’u düşürmüyor.

Bu durumlar şüphesiz dile karşı bir umursamazlık içinde olduğumuzu gösteriyor.

Bizim dışımızdaki ileri ülkelerde aydınlar dil karışısında titiz olmaya çalışır. Araplar da bu konuda duyarlıdır.

Bozuk, çalışmayan, kullanım dışı kalan bir asansörün kapısına Türk işçisi out of order levhasını asabiliyor!

Türk gazeteci game over diye başlık atabiliyor! ' ( * )

..........

Devam Edecek...

.................

Kaynak :( * )Prof.Dr.Hamza  zülfikar.

(Devam edecek ...)

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..