Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '14

 
Kategori
Deneme
 

Ne oldu bize?

Ne oldu bize?
 

NE OLDU BİZE


Bu sabah evden çıkarken genzim keskin kömür kokusuyla dolduğunda Ahmet Muhip Dranas’ın ünlü dizeleri düştü aklıma. “Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar, / Kapanırdı daha gün batmadan kapılar / Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden, / Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!...“ Şehrin yüksek binaları arasında sıkışmış yaşarken o eski mahalleleri anımsadım.

Sonra düşündüm günlük telaşlarda geçen ömrümüz, her sabah medyanın, yayın organlarının bağırgan dayatmalarıyla daralan ruhumuz ne kadar da yorgun. Maskelerimizi bir yana bırakıp kendimizle yüzleştiğimiz, imdat çığlıklarımızı kimsenin duymadığı o dar saatlerde, soluklandığımız şiirler iyi ki var, iyi ki şairler, yazarlar var. Hâla insan olduğumuzu, engin bir ruh taşıdığımızı anımsatan dizeler, öyküler, masallar iyi ki var. Bir kez daha minnet duydum edebiyata.

Günümüzde şiirlere, öykülere, masallara ulaşmak çok kolay. Yine de sanki hep bir şeyler eksik gibi geliyor bana. Okumalar, paylaşmalar sıradanlaşmış durumda. Bilgisayar ekranlarından bakar olduk hayata. Oysa eskiden öyle miydi ya. Şiirler, romanlar, öyküler ya kitaplardan okunur ya da anlatıcılardan dinlenirdi. Kâğıt kokusu, genze dolan kömür kokusu gibi mutluluk verirdi bizlere. Çünkü çağrışımları vardı ikisinin de.

Bir de masallar vardı, “masal bunlar geç” demediğimiz, yaşlılarımızdan dinlediğimiz... O günlerde anlatılanların ne kadar değerli hazineler olduğunun ayırdına geç varsak da. O eski mahallelerin bir ruhu vardı. Mahalleler, semtler bin türlü kaygıyla sınırlandırılmamıştı henüz. Yaşayanların ruhunu taşıyan sokaklarda geçti çocukluğum. Sezgi ve duygu yoluyla yaşamayı lodosuyla ünlü kasabamızın o yağmurlu, kasvetli kış günlerinde öğrendim. Sırtına geçirdiği poşetle korunmaya çalışan simitçi çocuğu eve alıp sıcak çay eşliğinde sohbet eden ailemden, anahtarı unutup kapıda kaldığımızda sıcacık sobasıyla üşümüş ellerimizi, sıcacık yüreğiyle içimizi ısıtan komşularımızdan. Öyküleri, Ege Denizi’inin maviliklerini Gülcemal Vapuru’yla geçmiş mübadil dedelerimden, şiirleri,  neşeyle maniler söyleyen büyükannelerimden öğrendim. Clarissa P. Estés’in yazmış olduğu Kurtlarla Koşan Kadınlar eserini de belki bu yüzden kendime başucu kitabı olarak seçtim. Estés, kitabında vahşi kadın Arketipine dair mit ve öyküleri yazarken ailesindeki yaşlı bilge kadınlardan öğrendiklerini gezip dolaştığı yerlerin bilge hatunlarından öğrendikleriyle harmanlamış. 

Bugünlerde gerek kadınlar, gerek erkekler olarak kısacası insan olarak içine düştüğümüz açmazlardan aslında hepimizin çok iyi bildiği masalların iyileştirici gücüyle kurtulabilme fikri, son derece ilgi çekici geliyor bana. Hanımlar, beyler, kafamızı biraz olsun o çok önemli işlerimizden, para, mevki hırslarımızdan kaldırabilirsek yaşam döngümüzün  yalnızca maddi kazançlar sağlamak olmadığını, ruhu beslemek gerektiğini, eğer beslemezsek beden gibi onun da güçsüz düşeceğini öğrenme zamanı gelmedi mi?  Ne oldu o öykülere, masallara, şiirlere? Ne oldu o güzel, bilge insanlara? Kendimize gelelim, bizler onların torunlarıyız. Tıpkı Estés  gibi…

ESRA KARA 18.11.2014

 

                                         

 
Toplam blog
: 35
: 330
Kayıt tarihi
: 27.02.14
 
 

“Hikayeler hep aynı hikaye” diyorsan ve değiştirmek istiyorsan… 1969 yılında Ayvalık'ta doğdu..