Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

perihan reyhan ALKAN

http://blog.milliyet.com.tr/pra

19 Temmuz '08

 
Kategori
Güncel
 

Ne ölüye ne diriye saygı!

Ne ölüye ne diriye saygı!
 

Ne kadar ağlak bir kişi ve de memnuniyetsiz her şeyden diye düşünüyorsunuzdur sürekli serzenişime bakıp da. Ya da işi mi yok bunun her şeyi dert ediyor kendisine de, sürekli bizim de canımızı sıkıyor, zaten gördüğümüz bildiğimiz olumsuzluklar, hatalar, yanlışları tekrar tekrar hatırlatarak diyorsunuzdur. Güzellikleri, olumluyu da paylaşacağım tabi ki yeri geldikçe. Ama insan önce canının acısını dile getirmek istiyor. Canı yanarken, canını yakanlar söz konusuyken, güzelliklerin farkına varamıyor, varabilse de, acı baskın çıkıyor mutlanışa. O güzelliklerden alınacak hazzı yaşayamaz oluyor. Ya da tam tersi bazen; Sıradan, zaten olması gereken, insan olmanın, düzgün, dürüst, erdemli olmanın gereği olanı bile bir fevkaladelik, olağanüstülük, bir meziyet gibi algılayıp abartıyla mutlanıyoruz; onca olumsuzluk, onca gayrı ahlakilik ve pek çok erdemsizliğin boğuntusunda.

Hep derim ya canım sokağa çıkmak istemiyor, görebileceklerim ve de onların canımı yakacağı ön görüsüyle diye. İşte geçen gün yine canım, canımdan öte bir şeyler acıdı ve yandı içimde. Acı bir siren feryadı trafikte, belli ki bir hastanın aciliyeti. Zavallı polis memuru, feryat figan gayretinin son çırpınışlarında yol açmaya çalışmakta. Ama kimsenin umuru değil. Zar zor açılıyor yol bir iki duyarlı sürücünün de gayretiyle. Ambulans göründü ilerden; olacak şey değil, tali yolda bekleyen koca yolcu otobüsü, sanki bütün bu gayret kendisi içinmişçesine, gayet fütursuz, son derece saygısız çıktı ağır endam açılan yola ve de ambulans bir müddet bekleyip, ona yol vermek durumunda kaldı. Pes ki ne pes! Allah’tan beddua etmeyi de küfrü de sevmiyor, başta kendim kimseye yakıştıramıyorum. İşte böylesi durumlar o ağzımızdaki baklaları çıkartacak boyuta getiriyor insanı. O hasta sen de olabilirdin, ya da bir yakının. Üstelik öylesi durumlar var ki, bir dakika hatta saniyelerin önemi oluyor yaşamla ölüm arasında. Hiç mi vicdanın sızlamayacak o zavallı yaşamını yitirirse?! Aklın sıra açık gözsün, aklın sıra uyanık. Belki de çok akıllı sanıyorsun kendini. Hayır beyefendi, hayır hiçbiri değil. Çok başka bir şey, ayıpla tariflenecek pek çok çirkin şey bu yaptığının adı. Anlatmayacağım, anlayamazsın çünkü. Anlayabilenlerse çoktan anladı, hem biliyorlardı da zaten.

Daha sonra bir cenaze arabası geçti. Bize öğretilen, gerek ailemiz gerek ders kitaplarımızca; durulur saygı duruşuyla cenaze selamlanır, Allah rahmet eylesin diyerek daha da duyarlıysak fatiha okunurdu içimizden ailesine de sabır dileyerek.

O gün değil, ama sıklıkla tanık olduğum bir diğer saygı gereğinden de söz etmek istiyorum konu açılmışken. Bayrağa saygı efendim, milli marşımıza saygı. Öyle üzüyor ki bu konudaki duyarsızlık da beni. Bir okul, bir resmi daire ya da askeri kuruluş yakınından geçmektesiniz; istiklal marşı eşliğinde bayrak çekilmekte göndere veya indirilmekte. Hiç kimsenin umuru değil. Durup saygı duruşunda bulunan yok ne o ecdat kanı taşıyan bayrağa, ne de bir karışını bile vermemek uğruna kan dökenlerin, bu kutsal toprakların adına, istiklal mücadelemizin mutlu sonu adına yazılmış o milli marşa.

Bahsettiğim her üç konuda da saygımı ifade edişime ise, yoldan geçenler bir garip dönüp dönüp bakıyorlar. Anlam bile veremiyorlar belki de. Hatta “Deli mi ne, ne yapıyor bu?” diyorlardır içlerinden belki de.

Geldiğimiz noktaya bakınız. Doğru olmak, dürüst olmak, düzgün olmak, saygılı olmak delilik diye, bazı durumlarda aptallık diye tanımlanır oldu. Ne kadar saygısız, ne kadar bencil, üçkâğıtçı, yalan dolanla iş çevirici, hatta dolandırıcı olunuşu ise akıllı, becerikli, uyanık olarak niteler olduk!

Pek çok konuda ne denli derin uykuda olduğumuzun ve nice değerimizi yitirmekteliğimizin farkındasızlığıyla!

 
Toplam blog
: 290
: 553
Kayıt tarihi
: 11.03.08
 
 

İlk ve orta öğrenimimi Gölcük/ Kocaeli, lise ve üniversite öğrenimimi Ankarada gördüm. İlk okuldan..