Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '17

 
Kategori
Dünya
 

Ne Ortadoğulu Kalabildik Ne de Tam Batılı Olabildik...

Ne Ortadoğulu Kalabildik Ne de Tam Batılı Olabildik...
 

"Ortadoğululuktan" Batı kültür çevresine girmek için "Toplumsal ve Kültürel" bir "değişim" ve "dönüşüm" yaşadık...Yaşadık ama, kültür ikilemimiz hep devam etti..


SANKİ BİRİLERİ HEP BÖYLE KALMAMIZI İSTEDİ...BU "İKİLEMİ" HEP YAŞADIK; VE HALA DA YAŞIYORUZ...

Belki, bu nedenledir ki, Peyami Safa, "Doğu-Batı Sentezi" kitabında; "Aramızdaki müfritler müstesna, hepimiz hem Doğu'lu, hem de Batı'lı...Bizi Batı'ya giden bir gemiye bindirdiler; ama, gemi Batı'ya giderken gözlerimiz Doğu'ya dönüktü"  demiştir... 

*

B a ş l a r k e n, konu ile ilgili birkaç not...

- Türkiye dahil Ortadoğu, doğu ve batı arasında "köprü" dediler; üzerimize basıp basıp geçtiler...Bu kadarla da kalmadılar; köprünün doğudaki ayaklarını batı tarzında değiştirmemizi salık verdiler...

- Acaba, bunu yapmadığımız ya da yapamadığımız için mi, AB (Avrupa Birliği), yarım yüzyıldır bize kapısını açmıyor?

- Ortadoğu, uzak durulması, bu coğrafyaya dahil olunmaması gereken bir "kültürel çevre" midir?

- Bir coğrafi alanın --örneğin, Avrupa,Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar gibi-- kültürünü sahiplenmenin, köklü değişimlere neden olacağını düşünmek, "kavram fetişizmi"ne neden olabilir mi?

- Coğrafyanın "kültür" üzerine etkileri yadsınamaz; ama, bu etkinliğin, toplumların "siyaset biçimlerini" belirlediğini varsaymak ne kadar doğrudur?

Ortadoğu için, Batılılar tarafından, "mecazi" ve "düşünsel" anlamda ortaya atılan "bataklık"  yakıştırması, Türkiye'yi, bu coğrafyadan uzak tutan "yanlış bir siyasete" neden olmuş mudur?

 *

"ORTADOĞULULUK", KURUCU İDEOLOJİ"NİN BİR TERCİHİ MİYDİ?

Genelde "HAYIR"; ama, Cumhuriyet'in ilk yıllarında "Kurucu İdeoloji"nin   bir "tercihi" olmuştur...  

"Ortadoğu", "Beyaz Türk"(x) olarak, tanımlanarak kendilerini toplumun "seçkinleri" olarak gören bireylerin kendi kullanımında, ait olmamamızın yanı sıra, "benzememizin dehşetli sakıncalar doğuracağı" bir kültürel alandır...Söz konusu bireyler, "bataklık" benzeri metaforlara atıfta bulundukları bu alana, aidiyetimizi muhafaza etmemiz gereken "Batı"nın, "Öteki"si ve "uzak durulması, içine dahil olunmaması gereken" bir "kültürel çevre" olarak yaklaşmaktadırlar(1).

Bu seçkinler(!?), bu kadarla kalmamışlar, aynı düşünceyi paylaşan, Cumhuriyet döneminin, benzer "seçkinleri"ni hatırlatırcasına,  Türkiye'nin, "Ortadoğu"dan uzak durulmasının, "Batılı" kimliğinin gereği olduğunu ileri sürerek, bunun Cumhuriyet'in "kurucu ideolojisi" tarafından yapılan bir tercih olduğunu da savunmuşlardır...

Bu kesinlikle yanlış ve aldatmacadır...

Türkiye, Cumhuriyet'in ilk yıllarında, örneğin Lozan'a giderken bile kendisini Ortadoğulu olarak görmüş ve orada, yalnızca Anadolu için değil, Ortadoğu'daki topraklarının ve üstünde yaşamakta olan milletinin haklarını savunmak için hak arayışına girmiştir...

Lozan Konferansı'nın ilk bölümünde, İsmet Paşa, Musul Türkleri ile Türkiye Türklerinin aynı etnik yapıya sahip olduğunu, aynı Türkçeyi konuştuklarını; Kürtlerin de Turani olduklarını ileri sürerek Musul'un etnik açıdan Türkiye'ye ait olduğunu anlatmaya çalışmıştır(2).

Ama, İngilizler, Kürt ve Türklerin ayrı ırklardan olduğunu ileri sürerek "Türk ve Kürt" birlikteliğini kabul etmemişlerdir...Bu, bir anlamda, Türkiye'nin, "Ortadoğulu" kimliğini reddetmek anlamına geliyordu...

*

"ORTADOĞULU"LUKTAN "BATLILIK"A GEÇİŞ DÖNEMİ...

Musul vilayetinin Irak'a bırakılması, Türkiye'yi, "kimlik" konusunda farklı bir arayış içine itti... Eğer, Musul Türkiye'ye kalsaydı, Türkiye, "Ortadoğulu" kimliğini sürdürebilir ve "Kürtlerin varlığını inkar eden siyasetlere" yönelimden kaçınabilirdi...

Ama, öyle olmadı işte...

Başlangıçta yani Cumhuriyet'in ilk yıllarında, kendilerini "Batılı" görmeyerek;  "Ortadoğulu" olarak gören Cumhuriyet'in kurucuları, "farklı" bir "kültür" içine girmeyi istemiş ve "farklı" bir "siyaset" geliştirmek istemişlerdir...

Cumhuriyetin kurucusu M. Kemal, Cumhuriyet ilan edildiği gün (29 Ekim 1923), Fransız muharriri Maurice Pernot'a verdiği demeçte, "Biz, daima şarktan garba doğru yürüdük... Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün mesaimiz, Türkiye'de garbi bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edip de, garba teveccüh etmemiş millet hangisidir?... Vücutlarımız şarkta ise, fikirlerimiz garba doğru müteveccih kalmıştır(3)" demiştir...

Resmi ideoloji, ilerleyen yıllarda, "kültür" üzerinden geliştirilen "Batılılık"ı benimsemekle yetinmeyerek, "Batı uygarlığının da üzerine çıkacağız" gibi söylemlerle, "Batı'dan daha Batılı" bir kimliği inşa gayretine girmiştir...

*

PEKİ... SONUÇ NE OLMUŞTUR?

Batılı kimliğinin  benimsenmesi, "evrensel değerleri benimseme" ya da tam tersi, "dışlama" anlamına gelir mi?... "Ortadoğululuk" gibi, "Batılılık" da, "yapay kavramlar" değil mi?...

Bu konuda hocam, Şükrü Hanioğlu diyor ki, "Bir coğrafi alanın  'kültürünü' ve 'değerlerini' sahiplenmenin, 'liberal demokrasi', 'hukuk devleti', 'insan hakları' benzeri alanlarda 'köklü değişimlere' neden olacağını düşünmek, 'kavram fetişizmine' saplanmaktır(4).

Öyle de oldu...

Günümüzdeki "Beyaz Türkler" gibi, "Batı kültürünün evrenselliğine dayanan" görüş yanlıları -- ki bunlar, Türkiye'nin kültür yapılanması için, "Köktenci Batı Kültürü" modelini öne sürenlerdir.-- "Evrensel bir kültürün temellendirilmesi söz konusu olunca, ulusal bir senteze gitmek gereksizdir. Asıl yapılması gereken, Batı kültürünün temellendirilmesi işini üstlenmek, giderek Yunanca ve Latince öğrenmektir"(5) düşüncesini ileri sürdüler...

"Doğu- Batı Sentezi Kültür Modeli"ni önerenler ise, "coğrafi sınırların kültür alış verişine engel olmadığını" ileri sürmüşler... Çünkü, Doğu Kültürü-Batı Kültürü ayrımında bile sınırlar, kesinkes saptanamamıştır... Bu durum, yani, Doğu ve Batı arasında kültürel benzeşim bağlantıları bulunması, Doğu düşüncesi ile Batı düşüncesini birbirine yaklaştıran bir neden olabilmiştir...

Peyami Safa, "Aramızdaki müfritler müstesna, hepimiz hem Doğulu, hem de Batılıyız" demiştir...Belki de bu nedenle, "Bizi Batı'ya giden bir gemiye bindirdiler; ama, gemi Batı'ya giderken gözlerimiz Doğu'ya dönüktü"(6) demiştir...

*

SONUÇ...

Ulusal kültüre yaslanmadan, onun içeriğini ve havasını yaşamadan evrensel alana çıkabilmesi olanaksızdır... Öte yandan, tarihsel bir kültür birikiminin ya da kültür bileşkesinin bir bileşenini öne çıkarıp, ulusal kimliğe temel oluşturacak bir kültür oluşturmak da mümkün değildir.

Bloğumu, yine, hocam Şükrü Hanioğlu'nun bir düşüncesini aktararak bitirmek istiyorum... Hocam, diyor ki, "Türkiye, evrensel değerlerin toplumda kabul görmesi, hukuk devleti standartlarına uyum ve liberal demokrasi haline gelme alanlarında gayret gösterirken bunu, "Batılı olma" ve "Ortadoğululuktan sakınma" benzeri bir çerçeve dışında ve "kendisi" olarak gerçekleştirme durumundadır.

 

cdenizkent

 

----------------------- :

(x) "Beyaz Türkler" hakkında, ayrıntılı bilgi için bakınız; cdenizkent, "Başbakan Erdoğan'a duyulan nefretin akıl almaz boyutu...Beyaz Türkler örneği ile", kategori; siyaset,, 3 Ağustos 2014

(1) M. Şükrü Hanioğlu, "Ortadoğululuk"tan "Batılılık"a kimlik serüvenimiz", Sabah Gazetesi, 14 Mayıs 2017

(2) Ali Naci Karacan, Lozan, İstanbul Milliyet Yayınları, 1971, ss. 247-248

(3) M. Kemal Atatürk, Söylev ve Demeçler, 3.Cilt, "Kültür Üzerine", Ankara; 1989, s. 91

(4) M. Şükrü Hanioğlu, A. g. y.

(5) Hilmi Yavuz, Kültür Üzerine, İstanbul: 1987, s.14

(6) Peyami Safa, Doğu-Batı Sentezi, 3.b., İstanbul: 1987, ss. 12,162

 

 

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..