Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '15

 
Kategori
Güncel
 

Ne rüya ama...

Ne rüya ama...
 

Sabah uyandım ki, bahçedeki güller rengârenk açmış, bülbül sesleri neşeli bir türkü tutturmuş, birbirleri ile tatlı bir muhabbet içinde şakıyorlar, şakırdıyorlar…

Gazetelere bir göz attım: Gençler Çanakkale'yi fethetmiş; oradan Samsun'a yürüyorlar...

Ülke tam bağımsız olmuş, ekonomi şaha kalkmış, cari açık tam takır/sıfır…

Silivri kumpasının yaratıcıları Silivri'ye kitlenmiş ve mahkemenin kürsüsüne yasalar tırmanmış...

HSYK yeniden bağımsız olmuş, yargı tümü ile sadece adaleti dağıtmakla meşgul.

Suriye ile aramız düzelmiş, ABD kendi ekonomik sıkıntılarının çukuruna düşmüş, debeleniyor; kimse ile uğraşacak hali yok.

Oturduğum yörede ise, her şey mükemmel, çok daha iyi, çok daha güzel…

Çarpık kentleşme yürürlükten kaldırılmış.

Ormanların imara açılması mahkeme kararı ile durdurulmuş, iptal edilmiş, yer ile yeksan bir halde.

Deniz tertemiz.

Artık bazıları gece yarıları denize atık boşaltmıyor.

Vidanjörler doğruca arıtma tesisinin yolunu tutuyor, üç kuruşluk çıkarları için çevreyi kirletmiyor, yeraltı sularını zehirlemiyor.

Yetkililer ve tüm belde halkı kendi aralarında bir hizmet yarışına girmiş, kişisel çıkar peşinde koşmak tedavülden kaldırılmış, her bir kişi terfi etmiş: Birey olmuş, sorumluluk üstlenmiş, yurttaş olmuş...

Belediye Meclisi Çevre Değerleri'ni yörenin Anayasası haline getirmiş.

Anayasa’yı ihlal suçu, insanlıktan azat edilme cezası ile donatılmış, “insanlık” en yüce değer olarak yöre kültürünün en üstü katına itina ile yerleştirilmiş.

Siyaset meşgalesi, koltuk kapma, insan eksiltme, çıkar bölüşme ve adam kayırma sanatı olmaktan çıkartılmış, sorumlu ve yetkin bireylerin topluma hizmet etme içtenliklerinin kültürel platformu haline yükseltilmiş.

İlçenin orta yerinde kocaman bir ateş yakılmış.

Tüm yöre halkı o ateşin etrafına toplanmış, içlerini ısıtmış, gönüllerini sermiş kent meydanının orta yerine…

Herkes birbiri ile sarmaş dolaş olmuş; birbirinin elini sıkarken başka taraflara doğru değil, doğrudan karşısındakinin gözüne bakmayı öğrenmiş…

Derken, bir sazın ince telli sesi yükselmiş yanan ateşin yanı başından.

Müzik ruhun gıdası olmuş, kitap aklın aydınlığını arıtmış.

Dedikodunun yöreye girişinin önlenmesi yönünde bazı tedbirler oluşturulmuş. Kimileri gümrük vergilerini artıralım, demiş; kimileri ise, tümü ile yasaklayalım dedi/kodu’nun beldeye giriş çıkışını buyurmuş…

“Önce İnsan” sloganı, siyasi propaganda işlevinden soyunmuş, kardeşliğin ve dostluğun omurgası haline getirilmiş... Saygı, özveri, doğruluk, hukuka uygunluk ve sevgi gibi kavramlar bu omurgayı oluşturan sinir sisteminin yörüngesine oturtulmuş.

Yalan, fitne, çekiştirme, çukurunu kazma, tuzak kurma, çelme takma ve benzeri “haslet”ler, öne çıkma bencilliğinin birer unsuru olmaktan çıkartılmış, geçmişin kültürel çöplüğünün içine atılmış...

Ve develer tellal, pireler berber olmuş bu fırsattan istifade…

Edebiyat kitaplarında gül ile bülbülün öyküleri.

Televizyon ekranlarında sevgi, gazete sütunlarında saygı, komşuda/pazarda ilgi, kardeşlik, hemdert olma içtenliği kaplamış dört bir yanımızı.

Ve böyle bir ortamda ne güzel gül ile bülbülün hikâyesini yazmak; zevkle, özlemle…

Ve böyle bir Dünya’ya uyanmak bir sabah ve güne “aydın” demek ele/güne karşı…

Ne rüya ama?..

 

@farukhaksal42

www.soruyusormak.com

 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..