Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '14

 
Kategori
İnançlar
 

Ne sen varsın, ne ben

Ne sen varsın, ne ben
 

Nedense, insan dışında hiç bir mahlûkat kendi türünü öldürmüyor, minicik cüssesiyle vücudu hasta edebilen mikroplar bile birbirlerini öldürmüyor?  

İnsan dışındakiler nerden gelip nereye gittiklerini daha iyi biliyor olabilirler mi?

Teslimiyet anlamına gelen İslâm dinine mensup Müslümanlar işkence ediyor,öldürüyor, neden?

İnsanlık ıslah olsun diye son kez kitap indiriliyor, ama insanlığın müslüman kesimi kitabı okumuyor, uygulamıyor ve hala kitap ehliyim diyor, nasıl?

Gizli bir Hazine idim bilinmeyi istedim yani dünyadaki bütün varlıkların ve tüm evrenin Tanrı'nın yansımaları olduğu anlamını taşır, İnsanların Allah'tan gelip yine Allah'a dönüşleridir. Vahdet-i Vücûd (varlık birliği); tasavvuf düşüncesinde, yaratanla yaratılanın tek kaynaktan geldiğini ve "bir" olduğunu savunan görüştür.

Nefsini terbiye eden insan oğlu Şeriat, Tarikât, Marifet ve Hakikât kapılarından geçer ve en sonunda Hak ile Hak olur. Hallac-ı Mansur ve Seyyid Nesimi'nin kendilerini ölüme götüren "En-el Hak" sözü, bu inancın yansımasıdır. Dönemlerinde, bu Evliyalar, dinden çıkmakla sapkınlıkla ve şirkle suçlanmıştır. Uzun yıllar hapiste kaldıktan sonra, alenen işkence edilmek ve vucudundaki tüm derilerin kesilmesiyle (bir kuzunun kesiminden sonra postunun çıkarılması gibi), yarı canlı haça gerilip halka teşhir edildiğinin ertesi günü ölür ve ölüm anında şu sözleri söyleyerek Allah'tan katillerini bağışlamasını dilemiştir, Hallac-ı Mansur: “Ya Rabbi canımı alan bu kullarını bağışla; çünkü onlar senin bana gösterdiğin sırlarından haberdar değiller, senin bana gösterdikerini onlar göremezler bilemezler”. Bu inancın en büyük temsilcileri Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Niyâzî-i Mısrî gibi büyük İslam düşünürleridir.

Şeriat, Tarikât, Marifet ve Hakikât kapılarından geçiyor muyuz?

Şeriat: Arapça kökenli bir sözcük olup "yol, mezhep, metod, âdet, insanı bir ırmağa, su içilecek bir kaynağa ulaştıran yol" anlamına gelir.

Tarikat: Tarîk Arapça'da "yol" demektir. Tarîkat ise bu kelimenin çoğuludur ve "yollar" manasına gelir. Mezhep kelimesi "Zehebe" (Gitmek) fiilinden türemiş olup anlam olarak benzemektedir.

Tarîkat tasavvuf için, mezhep ise şeriat için yol demektir. Tarîkat keşfe ve ilhama dayanırken, mezhepler ise "nakle" (kutsal kitaplar ve peygamberler) dayanır.

Marifet:  Allah’ı tanımaktır. Marifet Hakk’ın kula bahşettiği bir sofradır. Marifet Kapısı, Alevî-Bektaşi anlayışında gönül yolunda en yüce düzeye ulaşma, tanrısal gizlere (sır) erme evresidir. Bu evre “arifler”le özdeşleştirilir. Su gibi arılık aranılır.

Hakikat: Kişi tasavvuf yolunu izleyerek nihayet bilginin vasıtasız elde edildiği hakikate varır. Bu safhada insanların tıpkı kafa gözüyle görüp çevreden bilgi alması gibi kalp gözüyle bilgi aldığı kabul edilir. Kişi zaman ve mekândan bağımsız bilgi kaynaklarına ulaşmaya çalışır.

Zaten tasavvufun bilgi kuramı da akıl ve nakil ötesinde bir yol olan bu bilgi kaynağını hedeflemektedir.

Hakikat seviyesindeki ana fikir "Ne sen varsın, ne ben"dir. (Kaynak: Wikipedia)

Oysa insan, okumayı, yazmayı öğrenince ardından iletişebilmek için şahısları -sen, ben, o- diye tanımlaması gerekir. Ancak öyle bir kaptırır ki ben’lere, bencilliğe, benliğe, ben böyleyim, ben şöyleyim, ben kelimesini tekrarladıkça nefsi kabardıkça kabarır ve kendini bir şey sanmaya başlar... “Ben demek şeytana yakışır”,  ışıklar içinde olsun, Annemin lafıdır...

Oysa insan, bir karıncanın yuvasını, bir sineğin tavanda baş aşağı düşmeden duruşunu yapabilir mi?

Bir yaprağın fotosentez yapmasını becerebilir mi?

Bir kertenkele hızıyla sinek yakalayabilir mi?

Bir kedinin çevikliğine, bir köpeğin sadıklığına sahip mi?

Bir kadının yaratıcılığına, bir erkeğin fiziksel gücüne, bir çocuğun saflığına, hepsine birden aynı anda ve aynı bedende sahip mi?

Oysa, bütün bunlara tümüne birden sahip olduğuna inanmak yani nefsine uymak sadece insana özgü bir düşünce ve buna öyle inanır ki “herşeyi” ben bilirim edasıyla “dinleyin, anlayın, uygulayın” der de ne dediğini iki kulağa sahip olduğu halde kendisi dinlemez, alçak dağları ben yarattım diye uçtuğundan kendi sesini duyamaz.

Oysa sahip olunan varlığın yeteneklerini tümüyle kullanabilmek mucizedir...

Koklama, tat alma ve dokunarak hissedebilmeyi,

Görme ve duyma ile önce kendimizi sonra diğerlerini kendimizle aynı olduğunu idrak edebilmek dileğiyle...

 

 
Toplam blog
: 23
: 587
Kayıt tarihi
: 24.10.07
 
 

Müdahale edilmediği sürece barış ve denge içinde sürüp giden doğa hayranı ve doğal yaşam sevdalıs..