Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '11

 
Kategori
Spor
 

Ne Trabzonspor ne Fenerbahçe gerçek değildir

Ne Trabzonspor ne Fenerbahçe gerçek değildir
 

Aziz Yıldırım ve Sadri Şener futbol dünyamızın en renkli iki ismiydi. Belki standartları birçoğumuzun kabul edemeyeceği ölçüler taşıyordu; ancak bize aitti.

Ne yaptık biz onlara?

Aziz Yıldırım nereden bakarsanız bakın 25-30 milyon insana hitap ediyor. Yanlış anlaşılmasın Fenerbahçelilerden söz etmiyorum. Futbol dünyamızın sınırlarını tahmin etmeye çalışıyorum.

Bu insanları Aziz Yıldırım ya da Sadri Şener yaratmadı. O insanlar azar azar her dönem biraz daha eklenerek bugünlere getirildi.

Futbol insanların hayatlarının tam merkezine oturtuldu.

Şöyle bir bakın ya da hayal edin; Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor, Bursaspor’u çıkardığımızda geriye ne kalıyor?

Ne kalıyor?

Geriye yaslanın bir düşünün; geriye kalanları bir hesap edin. Eğer çok şey varsa bu yazıyı okumaya devam etmeyin.

4 Temmuz Pazartesi günü sabah işyerine giden bir Fenerbahçelinin ne hissettiğini biliyor musunuz?

Ya, 10 Temmuz Pazar günü akşam Aziz Yıldırım’ın tutuklandığı haberini alanların?

Aziz Yıldırım tutuklandığı haberini duyunca büyük bir sevinç yaşayan Trabzonsporluların ertesi sabah başkanları gözaltına alınınca şu iki gündür neler yaşıyor olduğunu biliyor musunuz?

Olup bitenlerin hiçbiri gerçek değil.

Gerçek nedir?

Gerçek insanların yaşamlarının içinde olan ve onları hayata bağlayan fiili eylemleri, süreçleridir. Ne Aziz Yıldırım, ne Sadri Şener, ne Fenerbahçe ne de Trabzonspor’un insanların yaşamlarını devam ettirmesi için olmazsa olmaz zorunluluğu vardır.

ki, de, ve bağlaçları gibidir. Varlıkları cümleyi pekiştirir, yokluklarında anlam kaybolmaz; kaybolmamalıdır.

Olmadığında belki o güzel insanlar için çok daha güzel renkli bir hayat başlayacaktır.

Ne Trabzonspor ne Fenerbahçe gerçek değildir; bir illüzyondur. Onları sizler yarattınız; sizin zihninizin ürünüdür olup bitenler. Ancak insanlar sihir dolu dünyaların içinde yaşamayı severler; isterler. Bu nedenle zihnimiz Aziz Yıldırım gibi bir aktör yarattı. Peşine istediğiniz ismi yazabilirsiniz.

Ancak hangisinin gerçek hangisinin illüzyon olduğunun fazlasıyla karıştırılmasıyla başlayan yanılgılar dünyasında duygusal dalgalanmalarımız çok da normaldir.

Biz futbolunu çok ciddiye aldık.

Ciddiye aldık; çünkü çok sevdik.

Sevgi tutkuya dönüştü; tutkumuz aklımızı yerinden oynattı.

Aziz Yıldırım’ı, Sadri Şener’i, Yıldırım Demirören’i, Adnan Polat’ın bir şekilde hayatımızın içinde olmasına izin verdik.

Hatta onları olduğu gibi kabullendik.

Futbol dünyamızı da kendimize göre şekillendirdik. Başarıyı, rekabeti ve onun yarattığı gerilimi arzu ettik. Çünkü bir pazartesi günü ezeli rakibimizin taraftarı olan bir arkadaşımıza karşı söyleyecek bir sözümüz olsun istedik.

3-0’dan 4-3 öne geçmenin tarifsiz hazzı ile tekrar tekrar tatmin olduk.

30 sene kupa kazanamayan rakibin çaresizliği en büyük eğlencemizdi.

Son maçta şampiyonluğu kaybeden Fenerbahçe’den daha keyif verici ne olabilirdi ki?

Her şey Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın devlet tarafından gözaltına alınmasıyla sona erdi. Bir anda bize bir sınıfta olduğumuz hatırlatıldı.

O bir anda okul günlerimiz aklımıza geldi.

Her şeyin bir kuralı vardı. Herkes bu kurala uymak zorundaydı. Eğlence sona ermişti. Bundan sonra ders çalışılması ve günü gününe ödevlerin yapılması gerekiyordu.

Hani Ölü Ozanlar Derneği’nde şiiri x ve y eksenindeki koordinatlara verilen sayısal değerlerle tanımlamaya çalışan bir edebiyat dersi vardı. Kahramanımız bu sayfayı "saçmalık" diyerek yırttırmıştı öğrencilerine; çünkü duygularını özgür bırakmalarını, anı yaşamalarını istiyordu. Şiir asla formüllerle ifade edilemezdi. Sonunda ortaya çok yaratıcı kimlikler çıkmış ancak özgürlük isyana dönüşüp bir trajedi ile son bulmuştu. Nihayetinde disiplin mekanizması duruma el koyup tekrardan şiiri formüle etmenin dersini vermeye en başından başlamıştı.

İnsan kalitesini yükseltmek yerine onların yaşamlarını sınırlandıran bir takım kurallar koyan bir anlayışın sistematiği ile yaşamaya geri dönüyoruz.

100 yıl önce insanımız olan bitenin ne olduğunu bilmediği bir takım alt üst oluşlar yaşıyordu.

Bugün de gerisinde ne türden hesaplaşmaların olduğunu bilmediği bir başka alt üst oluşlar yaşıyor.

İnsanların fikirleri soruluyor mu?

İnsanların fikir üretmesi için zamanı oluyor mu sorusunu sormak yeridir. Cevabını beklemeyin asla bulamazsınız.

Şimdi herkes birbirine ne olacak, nasıl olacak sorularını soruyor.

Saflar ve taraflar yeniden belirginleşiyor. Yıllarca aynı kurallarla oyun oynamasına izin verdiğiniz kişilere yepyeni kurallar koyuluyor, öğretiliyor.

Bu gerçek mi?

Doğru mu?

İnsanlar sevecek mi?

Belki de o kuralları koymaya çalışanlardır gerçek olmayan bu dünyayı gerçekmiş gibi zanneden?

İnanmayın hiçbirine!

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..