Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '11

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Ne yiyorsak mı, ne düşünüyorsak mı?

Diyetisyenler "ne yediysek oyuz" diyorlar; felsefeciler ise " Ne düşünüyorsak oyuz" derler.

Benim, ikinci seçenekten yana oluşum; önce düşünme sonra davranış üzerinde. Fakat, davranışın olmadığı yerde düşüncenin de bir işe yaramadığının farkında olarak...

İnsanoğlunun günlük ortalama 45 bin - 55 bin düşüncesi olur ve bu bitmeyen gerçek bir 'iç konuşma'dır. Hepimiz gün boyunca kendimizle konuşuruz. Çoğumuz için düşünceler, "ne olduğumuz" hakkında yeterli cevabı vermektedir.

Kendimizi sevmemize zarar veren düşüncelere sahipsek, doğaldır ki davranışlarımız da o yönde gelişecektir. Kendini sevmeyen, kendine saygı duymayan kişi haliyle başkasına da sevgi ve saygı duymayacaktır.

Kendini sevmenin yolu, kendine saygı duymakla başlar. Çünkü, saygıda akıl düzeyinde bir değer biçme ve beğenme duygusu vardır. Sevgide olan benimseme ve bağlanma duygusu, 'değer verme' ile gelişir. Başkasına değer verme (saygı) ve onu benimseme (sevgi), kendine değer verme ve kendini benimsemeyle oluşur. Bu duyguları içinde hissetmeyenler, başkalarına karşı saygılı sevgi de hissedemezler.

Hoşgörünün (fedakârlığın) bir uzantısı olan saygılı sevgi; kendi ihtiyacımızdan ihtiyacı olana vermek, kendimizi zorlayarak zorda olanı kurtarmak demektir. Ancak sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz bir şey uğruna hoşgörülü olabiliriz. Sevmeyen ve saygı duymayan fedakârlık da göstermez. Böyle insanlardan iyilik de gelmez. Çünkü iyilik, ihtiyacımızdan arta kalanı ihtiyacı olana vermektir. Ancak 'sencil' olanlar verir. Bencil olanlar ise hep almak isterler.

Özellikle gençliğimizde oluşturduğumuz önyargılar (peşin hüküm'ler), zehirli birer sarmaşık gibidirler. Bu sarmaşıklardan kısa sürede kurtulmadıkça zamanla tüm benliğimizi sararlar ve esas olan öz benliğimizi yok ederler.

Geçmişte çektiğimiz derin acılar yüzünden kendimizi değersizleştirmeye hiç de hakkımız yoktur. Hepimiz birer değeriz.  Ayrıca bunu kanıtlamamıza da gerek yoktur. Yeter ki aklımızı zehirli sarmaşıklara (sahip olduğumuz değersiz düşüncelere) teslim etmeyelim. Bu düşüncelerle farklı düşünceleri yer değiştirmek gerçek gücümüzü ortaya çıkarmak anlamı taşır ki, bu da, kendimizi sevmemize ve saygı duymamıza sebep olur.

Öncelik verdiğimiz duygular kişiliğimizi oluşturur. İç konuşmamızı sevgi, saygı, höşgörü üzerine yoğunlaştırırsak, şüphe yok ki, hem iyi hem de mutlu bir insan oluruz.

Davranışlarında özgür ve serbest olan insanoğlu aklıyla doğru yolu bulmadıkça, dünyada sevgi, saygı, hoşgörü,...vb. kavramlarda bir 'bütünlük' sağlayamaz.

Herkes için ortak olan doğru yol ise, aklı gönül için kullanıp, kendini ona göre eğitmektir. Terazide denge ancak akılla gönül bir olunca sağlanır. Akıl ile gönül bir olduğunda, yani saygılı sevgiyi öğrendiğimizde, fadakârlık  bu duygunun doğal bir uzantısı olur ve "görev" halini alır.

Hangimiz bu kutsal "görev"in farkındayız ki..?

SEVGİYİ ARAMAKTANSA, SEVMEYE KARAR VERİN"

"SEVGİ ALAMIYORSANIZ, SEVMEK ZORUNDA OLDUĞUNUZU UNUTMAYINIZ"

Derleyen:

---  alaettinoguz2--- 24.10.2011

 
Toplam blog
: 193
: 1086
Kayıt tarihi
: 02.02.10
 
 

İsveç`in Göteborg şehrinde oturmaktayım;  evli ve bir kiz bir oglan iki çocuğum var. İsveç`te..