Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Ne yok edebilir gölgeni?

Ne yok edebilir gölgeni?
 

Foto: Metin Demiralay




Hayallerim vardı umudum yoktu, yüreğim sevgi doluydu neşem yoktu...

Sen de bu hayallerim arasındaki umutsuzluklarımdansın. Ne yaman bir çelişkidir bu, yüreğimdeki sevginin kaynağı senken, neşesizliğimin sebebinin de sen olması.

<ı>Üşüyorum! ‘’Ne kadar sıkı giyinirsem giyineyim ruhum hep üşüyor ‘’

Geçen yaz sana okutmak üzere yazmışım bu satırları ama sonrasında herhangi bir sebepten dolayı vazgeçip yarım bırakmışım, tıpkı yarım kalan ben gibi, ya da o an kelimelerim saklanıvermiş olmalı sana ulaşmamak için… Eski sayfaları karıştırırken ilişiverdi gözüme ve sıralanıverdi yarım kalmışlıklar…

Şöyle bir düşündüm de ne kadar eskidik… Eskidikçe eksildik… Eksildikçe yabancılaştık.

Keşke beni bıraktığın gibi değilim, hatırladığından çok uzak hallerdeyim şu an, diyebilsem sana…

Ne kadar çok isterdim o eski beni hafızandan silebilmeyi, unutturabilmeyi…

Çünkü ben o hallerimi şu an hatırladığımda senin hissettirdiğin ve bedenimin de hissettiği o mahcup ifadeyi unutabilmek için bende beni unutmaya çabalıyorum…‘’Senin ruhun duru, ben senin bu ruhunu sevdim’’ demişti bir arkadaşım. Senle kirlendiğini hissettiğim ruhumun hala bir başkası tarafından duru görülmesi bile sevindirememişti beni.

Sessizleştim, ıssızlaştım kendi kendimi içime kapadım…

<ı>‘’Bana ne söylediğini unutabilirim, neler yaptığını da... ama ne hissettirdiğini asla’’ Maya Angeleou

Dünya yıkılacak deseler sen kendi doğrularından asla vazgeçmezsin bilirim. Sen de, aramızdaki bu sığlığa rağmen, bu kadar derinlerde nasıl yüzdüğümü sorma sakın. Bunu anlatamam sana…

Ben güzelliklerin, sevginin, acının tutanakçısıyım. Bu yüzden yazıp duruyorum böylesine... Seni… Beni… Börtüyü böceği...Her şeyi…

Diyorum ki keşke bir gün de sen beni yazsan. Bakışımı, duruşumu, özlemimi, yalnızlığımı, mahcubiyetimi düşünen sen olsan. Olsan da ben de bilsem senin cephenden görüntümün nasıl olduğunu. Aslında biliyorum yazacaklarını benimkisi şımarıklık işte… Hatta üzülürüm diye yazmak istemediklerini de… Hatta ve hatta hiç yazmayacağını da.

Hikâye bu ya farz edelim yazdın. Acaba hangi yönüme ağırlık verirdin. Duygusallığımı ele alıp hoş yönlerimi mi ortaya çıkarırdın yoksa kimi zaman takındığım umursamaz vurdumduymaz buz gibi sevimsizliğimi mi? Yoksa kimi zaman da sana dedirttiğim ‘’ yuh ne saf yahu’’ durumlarımı mı?... Saflığım aslında cahillikten değil bilesin, ruhumun duruluğundan, iyi niyetimden samimiyetimden sana olan saygımdan…
Çok sonraları öğrendim bu dünya adil olmadıkça iyiliğin bir işe yaramadığını…

Ben ne yapardım sence? İki parantez içine benim için sıkıştırılmış birkaç satırı görünce kendimi zorla hapsolmuş gibi hisseder, ne sevinir ne üzülür tepkisizce öylece bakakalırdım.

Yine de hayatın söylenmemiş sözleri ertelemek için çok kısa olduğunu düşünür, yazdığın birkaç cümlenin bile büyük fark yarattığına sevinirdim.

Güzel yürekli adam, hiç bir zaman sıkılma yazdıklarımdan olur mu? Eğer şu an üstünkörü okuyup geçtiysen, daha sonra sessiz sakin ve sıkıntılı bir anında tekrar okumanı isterim.

Karanlık loş sokaklarda kaval çalarak dolaşan ne ilk ne de son masalcıyım… Ütopik hikâyelerimin hangi birine seni sığdırayım diye düşünürken, diğer taraftan da beynimi kemiren asalakların esiri oluyorum. Bembeyaz sayfalara yazdığım sana dair tertemiz hikâyelerim vardı, hayallerim, umutlarım vardı şimdi hepsi lekelendi, ''<ı>gölgesi kendinden ağır ''biri tarafından…

 
Toplam blog
: 529
: 3765
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

İstanbul'da doğmuşum... Dünyalar tatlısı bir kızım var... Herkesi kolay kolay sevemem... ..