Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '12

 
Kategori
İnançlar
 

Ne zaman "Ensar" olabileceğiz?

Ne zaman "Ensar" olabileceğiz?
 

Yüce Allah’ın ‘Müminler ancak kardeştirler…’ (Hucurat Suresi, 10) ayetiyle haber verdiği kardeşliği biz Müslümanlar ne kadar yaşıyoruz?

Kalbim Allah aşkı ile dolu” diyoruz da birbirimize karşı o aşktan kaynaklanan sevgiyi ne kadar hissediyoruz?

Allah saf bağlayarak mücadele etmemizi, haksızlıklar karşısında birlik olup karşı durmamızı isterken biz gücümüzü birbirimiz için kullanıyor, farklı mezhepten, farklı cemaatten olan Müslüman kardeşlerimize karşı saf bağlıyoruz.

Birbirimizin kitaplarını okumuyor, satmıyor, birbirimizin camiinde namaz kılmıyor, “bizden” olmayanı düşman görüyoruz. Ortak değerler üzerinde ittifak etmeyi değil, ihtilafı seçiyoruz.

Allah’ın buyruğu olan 'hayırlarda yarış'ı benimsemek ve bu Rahmanî yarışta gücümüz yettiğince çaba harcamamız gerekirken, biz birbirimizi rakip görüyor, dünyevi işlerde birbirimizle yarışıyoruz.

Allah, Kur’an ahlakının yeryüzü hakimiyetini vaad eder, Peygamberimiz (sav) de müjdelerken, bizler sıcak evlerimizde oturuyor, bunun için hiçbir çaba göstermiyor, riske girmekten kaçınıyoruz. Riskten kaçındığımız gibi, Allah yolunda mücadele içinde olan, yalnızca Allah için yaşayan Müslümanları saflıkla nitelendiriyor, eleştiriyor, yaptıklarını küçümsüyoruz.

Birbirimize hüsn-ü zan etmemiz Kur’an’da çok açık emredildiği halde, Müslüman kardeşlerimize atılan iftiralar konusunda araştırma dahi yapmadan hemen inanıyor, dahası yaygınlaştırıyoruz.

Allah cennet ehlini, "Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar."(Hicr Suresi, 47) ayetiyletarif ederken, biz birbirimize kin ve düşmanlık güdüyor, buğz ediyoruz.

Müslümanlar arasındaki tesanüt ve dayanışmayı engellemeye çalışan şeytana fırsat veriyor, birbirimize karşı kuruntulara düşüyoruz.

Rabb’imiz,  "Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır." (İsra Suresi, 53) buyururken güzel söz söylemek bir yana, birbirimize hatırlatma ve uyarıda bulunmuyor, şeytanın planlayıp uygulamaya koyduğu sinsi tuzaklarına kolaylıkla düşüyoruz.

Peygamberimiz(sav) bizim için en güzel örnek olduğu halde, O’nun, ‘Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler” hadis-i şerifini göz ardı ediyor, yalnızca sevdiği yemekleri yiyerek sünnetini ihya ettiğimizi zannediyoruz.

Bu arada bazı din adamlarının durumunu da unutmayalım. Kimi, Allah’ı ve delillerini hatırlatmak, insanların imanını güçlendirecek konular anlatmak yerine, misvakın nasıl kullanılacağını anlatıyor, kimi de ya inkârın kaynağı olan evrime ya da reenkarnasyona Kur’an’dan zorlama delil getirmeye çalışıyor. Müslümanların birlik olmasının zamanın en büyük farzı olduğunu yalnızca bir ya da birkaç din âliminden işitebiliyoruz.

Necip Fazıl şöyle söylüyor; “Doğruyu mu arıyorsun? Allah ile Resulü’nün bildirdiği. İyiyi mi arıyorsun? Allah ile Resulü’nün öğrettiği. Güzeli mi arıyorsun? Allah ile Resulü’nün gösterdiği”… Ancak bizler doğru, iyi ve güzeli hep yanlış yerlerde arıyoruz.

Hicret sırasındaki Ensar ve Muhacir gibi dostça yaşamak varken, düşmanlıkla hem güçten düşüyor hem hayatı azap içinde yaşıyoruz.

Ve en önemlisi Deccal tüm dünyada faaliyette iken, biz oturuyor, ezilenler, yurdundan sürülenler, zulme uğrayanlar için bir şey yapmıyor, sadece izliyoruz. Zulme seyirci kalmanın, zulme ortak olmak anlamına geldiğini düşünmüyoruz.

Allah, bütün bu göz ardı ettiğimiz her şey sebebiyle sürekli uyarıyor, sürekli hatırlatmalarda bulunuyor. Ama biz musibet geldiğinde sebebini düşünmüyor, kendimizi gözden geçirip hatalarımızı düzeltmeye çalışmıyoruz.

Derin uykumuzdan uyanmak ve Bediüzzaman’ın ifadesiyle “tembellik döşeği”nden kalkmak için kaç musibet daha isabet etmesini bekliyoruz? Birlik olma zamanı gelmiştir. Tüm İslam Alemi kardeşliği sözde değil, özde yaşamalı ve kardeşlik bağlarımızın güçlendirilmesine çaba harcamalıyız. Allah vaadini zaten tamamlayacak, İslam ahlakını hâkim kılacak. Bu süreçte bizim ne yaptığımız önemli. Özür olmaksızın oturmak yerine, buna vesile olup Allah Katındaki derecelerimizi artırmak istemez miyiz?

Bugün, dünya üzerindeki büyük fikri mücadele iman ve inkâr arasındadır.  Bir tarafta iman sahipleri, diğer tarafta din dışı felsefe ve görüşleri savunanlar vardır. Vicdanımızı diri tutarak, Deccalî fitneye ve tüm dünyada yaşanan zulme karşı birlikte saf bağlayarak mücadele etmeliyiz.

Zorluk ve sıkıntılar hep birlikte aşılır. Kur'an'ın ruhu içerisinde birleşmeli, hangi ırktan, hangi düşünceden olursa olsun, samimi iman sahipleri ortak amaç için bir araya gelmelidir. Birlikte atılacak kardeşlik temeli üzerinde- Allah’ın dilemesiyle- barış ve huzur dolu güzel bir hayat yükselecektir.

O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir. (Şura Suresi, 13)

 
Toplam blog
: 727
: 972
Kayıt tarihi
: 09.02.10
 
 

Ekonomi okudum. 5 yıldır haber siteleri, portal ve dergilerde yayınlanan yazılarımı ve inandıklar..