Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '12

 
Kategori
Anne-Babalar
 

Ne zaman Anne oldum?

Ne zaman Anne oldum?
 

Aynada kendime bakıyorum. Anne olmuşum ey dünya! Kendime inanamıyorum. Daha dün baba ocağında kaygısız bir hayat sürüyordum. Ne zaman büyüdüm? Nasıl evlendim? Hangi adımları attım da bu ülkeye geldim? Hep bir muamma. Sanki hayatımı buzlu bir camın ardından izliyorum.

Şimdi yan odada küçücük bir beden yatıyor. Minik dünyasında kimbilir kaçıncı uykusunu uyuyor? Rüyasında neleri görüyor? Beyaz teni benden, uzun-kıvrık kirpikleri babadan. Elleri de sana benziyor diyorlar. Uzun ve etli parmaklı… Bu bebek gerçekten benim mi? Ben ne zaman anne oldum ey dostlar?

Can şu anda bana çok muhtaç. Yemesi, uyuması, temizliği, bakımı. Hepsi benim sorumluluğum. Gocunmadan, severek, isteyerek yapıyorum. Ancak, her ne kadar bir zamanlar aynı kanı paylaşsak da, bebeğimi kendi vücudumun bir parçası olarak görmüyorum. Daha doğduğu günden itibaren, bir an evvel büyüyüp kendini idare edecek hale gelmesini diledim. İlk üç ayda, uzun uzun uyumak, acıktığında meme aranmak, karnı doyduğunda gülümsemek ve sıkıntısı olduğunda ağlamak dışında iletişim kuramayan bir masumun, şimdi konuşma ile değilse de, çıkardığı sesler ve el hareketleriyle kendini ifade etmesi beni öyle mutlu ediyor ki…

Bazen bebek parkında oyun oynarken onu izliyorum. Elindeki oyuncağını eviriyor, çeviriyor, dişliyor. Ondan sıkılınca yere atıp, iki adım öteye emekliyor ve bir başka oyuncağını eline alıyor. Pat pat yere vuruyor. Sonra ona baktığımı fark ediyor. Göz göze geliyoruz. O anda herşeyi bırakıp parkın kenarına emekliyor. Ayağa kalkıp, yüzünü file kumaş ile kaplı parmaklığa yapıştırıyor. Ellerini yukarıya kaldırıp, sabırsızca oynatıyor. Adeta “Beni al buradan, sıkıldım anne” diyor. Onu kucaklayıp, minik yüzüne milyon tane öpücük konduruyorum. Can, etrafındaki herşeyi algılayan ve istekleri olan küçük bir insan artık.

Kargaya yavrusu şahin gözükür derler. Can’ın her halini çok seviyorum. Sevgisi hep böyle miydi? Kimi anneler daha gebelik testini aldıkları anda bebeklerini çok sevdiklerini söylerler. Belki de uzun zamandır çocuk bekledikleri için böyledir. Can istenen bir bebek olmakla beraber, bebek sevgisi benim içimde öyle gelişmedi. Hamilelik testini aldığım günü hatırlıyorum. Kuzey ile birbirimize sarıldık ve hayatımda ilk defa birşey beni mutluluk ve heyecandan titretmişti.

Ancak hamileliğin devamı benim için pembe bir düş olmadı. Her hamilelikte güzel günler olduğu kadar sıkıntılı günler de olabilir. Ben hamileliliğimde ilk dönemlerde yalnızlıktan, daha sonra bazı sağlık problemlerinden dolayı, sıkıntılı bir ruh haline büründüm. İnsanlar “bu dönem hayatının en güzel dönemi, keyfini çıkar” derken, ben sıkıntılarımı aklıma getirir ve böyle diyenlere içten içe kızardım. Sanki sıkıntıdan keyif almak mümkünmüş gibi, bu sözler ironik bir alaycılık taşırdı gözümde. O nedenle hamilelik dönemimde içimde büyüyen mucizenin güzelliğine odaklanamadım. Sadece o dönemi bebeğim ve benim için bir an evvel sağlıkla tamamlamayı diledim.

Pek çok anne, çocuğunu kucağına aldığı dakikayı, annelik hissinin güneş ışığı gibi doğduğu bir an olarak tarif eder. Ben, bunun yerine, doğum sırasında çok garip bir anda duygulandım. Doktor gelip “10cm açıldınız, doğuma birazdan başlıyoruz” dediğinde… Benim için o sözler bir dönemin sona erdiğini, küçük adamla biraz sonra tanışacağımı ve hayatımın bir daha asla eskisi gibi olmayacağını müjdeliyordu. Tıpkı şu anda olduğu gibi, gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Sonra bebeğimle buluştum. Sanki biraz  önce doğum yapan ben değil de bir başkasıydı. Doğanın mucizesi bir küçük varlık iki adım ötemde çırpınıp, ağlayarak hayata tutunuyordu. Ben şimdi anne mi oldum?

Hastaneden çıkıp eve geldiğimiz gün. Uykusuzluk ile bulanan dimağım ve 1-1,5 saatte bir emmek isteyen pembe-beyaz bir insan. Uyuduğu dakikalarda Kuzey ve ben başucunda bekler ve nefes alışlarını dinlerdik. Bebeklerin ne kadar gürültülü uyuduklarını o zaman öğrendim. İlk gülüşünü hatırlıyorum. Odamdaki yeşil koltukta oturmuş, emdikten sonra rahatlayan meleksi suratı inceliyordum. Birden dudaklarının ucu müstezi bir şekilde yukarıya kıvrıldı. İleride bize bol bol bağışlayacağı o güzel gülüşlerin ilkini hediye etti. Kucağımda canlı, gülümseyen bir adamcık tutuyorum. Annelik böyle birşey mi?

Sonraki günler rüya gibi geçti. Göbek bağının düşmesi, ilk banyosu, önce sürekli kıpır kıpır olan, büyüdükçe sakinleşen bedeni, elinde eşyaları tutmaya başlaması. 4. aydan itibaren çevresi ile gerçek anlamda iletişim kurmaya başlaması, yuvarlanmaları, emeklemesi, oturması, ayağa kalkışı… Anne sütünden hazır mamaya, oradan katı gıdalara geçiş. Aaaa’lar, ooo’lar ve son dönemde, büyük bir iyimserlikle “anne” kelimesine benzettiğim “nnnn-neee” deyişleri. Başka bir varlığın büyümesi, serpilmesi insana bu şekilde zevk verebilir mi acaba?

Ve sevgisi… Doğumundan itibaren her geçen gün içimde daha çok büyüyen o duygu. Uykudan uyandığımda aklıma ilk düşen o oluyor. Yan odada biraz fazla uyusa özlüyorum. Uyandırıp yanaklarını, burnunu, gözlerini, ellerini öpmek-öpmek-öpmek geliyor içimden. Demin uyutmaya çalışırken, bedenini bana döndürüp, mini-elini yüzüme koydu. Ilık bir his kalbimi gümletip, içimi gıdıkladı. O da beni seviyor mu acaba?

Aynaya tekrar bakıyorum. 20 sene önce, lise çağlarındaki genç kız değil gördüğüm. Gözlerimin kenarı hafif kırışık, alnımın sağ tarafında birkaç tel beyaz saç. Belki biraz daha kilolu, ama, mutlu ve umutlu. Soru işaretlerimin hepsi kayboluyor:

Evliyim, çok sevdiğim bir oğlum var. Adı Can. Ben bir anneyim!

Diger yazilarim için>> http://www.bebekveben.com
Facebook>> Bebek ve Ben http://www.facebook.com/pages/Bebek-ve-Ben/156814961053785
Twitter>> Bebek_ve_Ben http://twitter.com/Bebek_ve_Ben
 

 
Toplam blog
: 143
: 7266
Kayıt tarihi
: 19.09.11
 
 

Merhabalar! Adım Tanla. Dijital tasarımcıyım. Eşim Kuzey ve küçük oğlum Can'la beraber dünyayı ke..