Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '11

 
Kategori
Güncel
 

Ne zaman öğreneceğiz?

Ne zaman öğreneceğiz?
 

Günümüzün en büyük problemlerinden biri çevre kirliliği. Bu konu üzerine sayısız yazılar yazılmış, araştırmalar yapılmış olmasına rağmen gözüken o ki; herşey sözde kalıyor. Okullarımızda birçok dersin içerisinde değinilen bir konu olmasına rağmen de gençler öylesine bilinçsiz bu meselede. İlköğretimden üniversiteye her kademede işlenen bir konu olmasına rağmen sanırım çevre bilincini yerleştirmekte eksik kalıyoruz. Belki de en büyük etken aile faktörü bu eksiklikte. Çocuk okulda çevrenin önemini öğreniyor, temiz tutulmasının gerekliliğini anlıyor ama ailesinde bu yönde uygulamalar ve özen görmeyince okuldaki bilgileri sadece ezber bilgi, sınavda sorulan soru olarak kalıyor dağarcığında. Kimse birbirine örnek olma yarışına da girmiyor tabi. Sonuç; kirlenen deniz, kirlenen orman, kirlenen sokaklar... 

Çevreyi temiz tutmak için öyle maddi fedakarlıklar, fiziksel yorgunluklara gerek yok. Sadece elimizdeki çöpü önümüze gelen her yere atmaktansa bir çöp kovasına atmak...Bu kadar basit... Herkes sadece buna dikkat etse ne kadar büyük değişiklikler olacak... Birkaç haftadır nedense çok daha fazlaca gözüme çarpmaya başladı etraftaki pislik... Acaba hiç mi özen göstermez olduk artık?? İnsanların yorgunluklarını atmak, hava almak için gittiği yerler o eski güzelliklerini kaybetmişler. Çocuklar o bölgelerde temiz havanın, temiz çevrenin tadını çıkaracaklarına mikrobik tehliklerle karşı karşıya kalmaktalar. Her defasında şikayet etmekteyiz bu durumdan ama kendi içimizde harekete geçmediğimiz sürece bu şikayetler de hiç bitmeyecek. 

Bu hafta çok üzücü manzaralarla karşı karşıya gelmiş olmanın rahatsızlığı bu konuya dair yazma zorunluluğu uyandırdı bende. Arkadaşlarla biraz dinlenebilmek, denize girebilmek için çok uzaklara gitmeyelim diye İzmit'e bağlı Kerpe'ye gitmeye karar verdik. İnternet aracılığıyla kendimize kalacak bir yer de ayarladık ve yola düştük. İçimizde tatile gidiyor olmanın mutluluğuyla tabi bir de gideceğimiz yerin doğa ile iç içe olmasının heyecanıyla hedefimize vardık. Pansiyonumuzu bulduk. Doğa Pansiyon. Görevli ayırttığımız yerin henüz hazır olmadığını istersek hazır olan başka bir oda verebileceğini söyledi. Odalarda fark olmadığını söylediği için kabul ettik ama tam o esnada o seçtiğimiz odanın da başkasına verildiği çıktı ortaya. Görevlinin dikkatinden kaçtığını düşündük ve üzerinde durmadık. Sonra yine ilk ayırttığımız odaya geçtik. Odaya geldiğimiz anda ürkütücü büyüklükte bir çekirgeyle karşı karşıya kaldık. Yatağın üzerinde öylece duruyordu. Birini yardıma çağıralım dedik ve aşağı indik, bizimle ilgilenen pansiyon sahibi geldi ve çekirgeyi attı. Aslında odaya ilk girdiğimizde biraz hayal kırıklığına uğramıştık çünkü pansiyon sahibiyle konuşan arkadaşım pansiyonun yeni bir pansiyon olduğunu öğrenmişti ondan. Fakat yeni bir pansiyon havasından çok uzaktı kalacağımız oda. Nevresimler sanki çok eskilerden kalmış havasındaydı. Neyse dedik, zaten konfor, lüks gibi beklentilerimiz yoktu. Nasıl olsa gün boyu denizde olacaktık. 

Eşyalarımızı odaya bırakıp hemen sahile indik. Öyle yoğun bir kalabalık vardı ki bir an tedirgin bile olduk. Kumsal ve deniz tıklım tıklım. Ramazan öncesi son hafta olmasına bağladık bu durumu. Nasıl olsa kendimize bir yer buluruz dedik ve bulduk ta. Eşyalarımızı bırakıp denize girdik fakat öyle büyük bir hayal kırıklığı yaşadık ki... Ege ve Akdenizi aratmayacak güzellikte kumsalı, sığ ve tehlikesiz denizi olan böylesine bir yerin bu şekilde mahvomuşluğu çok üzdü bizi. Kerpe sadece sözde güzeldi artık... Deniz suyunun yüzeyinde aklınıza gelebilcek her türlü pisliği görmek mümkündü. Sigara izmariti, Pet şişeler, cips paketleri, ne olduğunu anlayamadığımız yabancı maddeler... Denizdeki insanları gözlediğimizde bu kirliliğin nerden kaynaklandığını anlamak hiç te zor olmadı. Bir bayan elinde sigarasıyla aheste aheste yürüyordu denizde, bir başkası elinde bira şişesiyle...Bir başkası çocuğunun pisliğini deniz suyuyla temizleme ihtiyacı hissetmişti nedense... 

Biz neden bu kadar umarsız bir toplumuz.? Neden elimizdeki güzellikleri korumayı bilemiyoruz? Bizim insanımız neden uzak bu kadar çevre bilincine. Yurt dışında bazı yerlerde de bulunma şansım oldu. Oralardaki insanlar öyle özenli davranıyorlar ki çevre temizliği konusunda, hayran kaldım onlara... Bizim insanımızın nesi eksik anlamıyorum? 

Kendimizi zorlayarak, birazcık temiz olduğunu gördüğümüz yerlerde suyun tadını çıkaralım dedik ama ne mümkün... İnsanlar denizde kafasına göre hareket edebilme özgürlüğünde hissettiği için kendini biraz zorlandık denizin tadını anlamakta... Akşama kadar orada vakit geçirdik, sonra pansiyona döndük. İyice de acıkmıştık artık. Kerpe'ye gelmeden önce pansiyon sahibiyle telefonda mutfak olayını konuşmuştuk. Bize 4 odanın ortak kullandığı bir mutfak olduğunu, temel eşyaların mutfakta bulunduğunu, yanımızda bir şey getirmeye gerek olmadığını söylemişlerdi. Zaten çok bir beklentimiz yoktu, Saatlerce yemek pişirmekle uğraşmaya da niyetimiz yoktu. Bir çay demleyebilelim, yanına domates, salatalık, peynir...Tam yaz yiyecekleri diye düşünüyorduk. Odamıza dönmeden yol üzerindeki marketten alışveriş yaptık. Aslında Kaldığımız Doğa Pansiyonun sahibi sahil civarında kendilerine ait iki tane market olduğunu söylemişti ama aramaya uğraşmak istemedik o marketleri ve önümüze çıkan ilk yerden yaptık alışverişimizi. Pansiyona gelip mutfağa gittik. Zaten odamızın hemen yan tarafındaydı mutfak. Bir an yine tereddüt yaşadık çünkü mutfakta ocak yoktu. Sadece küçük piknik tüpü vardı. Biraz endişelendik çünkü bizimle birlikte 3 oda daha o mutfağı kullancaktı ve tüp bir tane olduğu için sıra bekleme olayı illa ki ortaya çıkacaktı. Neyse ki o an sadece biz kullanacaktık mutfağı. Mutfak dolaplarını açıp su ıstmak için çaydanlık aradık ve bir tane bulduk, tabi aynı endişeyi o zaman da yaşadık... Ya 4 oda aynı anda çay yapmak istersek??? 

Tüpü yakalım dedik ama mutfağın her tarafını aramamıza rağmen bir kibrit veya çakmak bulamadık... Sinirlerimiz bozuldu tabi... Ne yapacağız diye düşünürken komşu odalardan birinden rica ettik. Sağolsunlar yardımcı olup çakmak verdiler. Tüpü yaktık, suyu kaynaması için bıraktık ama 2 dakika bile olmadan tüp bitti... Şimdi ne olacaktı??? Görevli birilerini bulalım dedik ortalıkta kimse yok... Pansiyon sahibi bizim üst katımızda annnesinin kaldığını söylemişti. Onun kapısını çaldık ve durumu belirttik. Aldığımız cevap bizi şok etti. Tüpü doldurmak bize aitmiş. Daha önce de çok defa değişik yerlerde pansiyonda kalmıştık ve mutfağı olan hiçbir pansiyonda böyle bir şeyle karşılaşmamıştık. Tabi gerildik...Arkadaşımın annesi 'biz nereden tüp bulacağız' diye sordu pansiyon sahibinin annesine? Kadın ne cevap verse beğenirsiniz?? Beni ve arkadaşımı göstererek ' bunlar denize gidebiliyorlar ya, tüp değiştirmeye de gidebilirler.' Güler misin ağlar mısın??Biz bu muhabbetteyken arkadaşım da pansiyon sahibiyle telefonda görüşüyordu. Adam bizim konuşmalarımızı duymuş ve 'oraya gelirim' şeklinde konuşmuş .Arkadaşım da buyur etmiş tabi... Pansiyon sahibimiz geldi ve biz ona rahatsızlığımızı dile getirdik. Mutfak var denildiğinde mutfakta temel herşeyin bulunması gerektiğini belirttik. 4 odaya bir boş piknik tüpü, yetmeyecek çaydanlık, 1 tencere, kendine bile faydası olmayan bir bıçak... Bunların müşteriye saygısızlık olduğunu kibar bir şekilde anlatmaya çalıştık. Ama pansiyon sahibimizin bizi anlamaya hiç niyeti yoktu ve pansiyonunda bir sürü oda olduğunu her birinin mutfağındaki tüpünün peşinde koşamayacağını söyledi. Bize tüp vaad etmediğini de tabi... Nedense gereksiz bir şekilde kendini haklı çıkarma çabasına girdi... Oysa durum çok açıktı, ortada kendi eksikliği vardı. Pansiyonculuğun bu olmadığını, belirli bir hizmet kalitesi olması gerektiğini anlatmaya çalıştık ama nafile. Sonuçta o gece kalmaya ve ertesi gün sabahtan o pansiyondan ayrılmaya karar verdik. Daha pansiyona giriş yaparken kalacağımız diğer günlerin parasını peşin vermiştik ve onu da aldık. 

Bize tüp vaad etmeyen pansiyon sahibimizin 17 yıllık fizik öğretmeni olduğunu belirtmesine anlam verememiştik ama şunu çok iyi biliyorduk ki meslek ne olursa olsun önemli olan insana saygıdır. Eğer bize daha telefondayken mutfağın bu durumunu belirtselerdi bizler belki onu göze alıp gidecektik, sorun etmeyecektik veya Doğa Pansiyonu tercih etmeyecektik. Bu olaydan sonra mutfağa şöyle bir göz attık. Evet birkaç eşya var ama belli ki bir yerlerden toplanmış. Yemek yapılması için bırakılan tencere yıllar öncesinden kalma gibi... Çok mu zor birşey ki o mutfağa daha güzel bir görünüm vermek... Salatalığı soymak için bulduğumuz bıçak kesme özelliğinden çok uzak...tabaklar kullanılacak gibi değil... Tüp zaten boş...Merak ediyoruz acaba o tüpü değiştirmek isteseydik bize değiştirebileceğimiz market olarak pansiyon sahibimiz kendi marketini mi gösterecekti?? Ayrıca şöyle bir durum da var. Bu uygulama insanların biribirine hakkının geçmesine sebep olacatı. Biz o tüpü doldursaydık, sadece çay için su kaynatacaktık. 2- 3 günde bitmesi mümkün değil tüpün. Biz gittikten sonra başkaları bizim doldurduğumuz tüpü kullanacaktı. Veya biz o tüpü dolu bulsaydık başkalarının doldurduğu tüpü kullanmış olacaktık... 

Sabahı zor ettik pansiyonda. Camları kapatmak zorunda kaldık çünkü çekirge bizi korkutmuştu. Eğer pencerelerde masrafı göze bile gelmeyecek olan sineklik olsaydı rahatça cam açık uyuyabilirdik ama maalesef sineklik bile yoktu. Oda sıcak ve bunaltıcıydı çünkü klima veya serinletici benzer hiçbir şey yoktu. Balkona eşyalarımızı kuruması için zor astık çünkü düşmesinler diye tutturabileceğimiz mandal bile yoktu... 

Geceliğine 90 TL. alınan ( hatta 100 TL., bize 90 denmişti) Doğa Pansiyonda acaba şu yukarıdaki eksiklikler giderebilmek çok mu zordu... Kerpe'ye hiç yakışmayan bu olayı, denizdeki kirliliği unutamayacağız sanırım... 

 

 

 
Toplam blog
: 7
: 1016
Kayıt tarihi
: 12.07.11
 
 

10.11.1979 Kahramanmaraş doğumluyum. Sütçü İmam Üniversitesi Biyoloji Bölümü mezunuyum...