Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '08

 
Kategori
Kitap
 

Ne zaman okuyacağız?

İnsanı diğer canlılardan ayıran onu yaratılanların en şereflisi yapan en önemli özelliği öğrenebilme, daha mükemmeli daha güzeli bulabilme yeteneğidir okuma. Yaşamın farkına varmak, olayları sentezlemek veya analiz etmek için belirli bir bilincin oluşması gerekir. Bu da okumayla gerçekleşir. Yaşamdan zevk almak için mutlaka okumak gerekir. Aksi takdirde “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunur” (Uğur Mumcunun). Zaten milletimizin en büyük hastalığı da budur. Maalesef birçok kişinin TV ekranlarında veya birilerinden duydukları bir iki ifadeyi kullanarak uluorta konuştukları görülmektedir. Bu insanlar kulaktan duyma bilgilerle âlim olduklarını sanırlar.

Bir yazarımız der ki “ bir kitap okudum hayatım değişti”. Bunu akıllı kitap okurlarının çoğunda görürüz. Özellikle kitap kurdu insanlar, kaliteli kitap okudukça yaşamları anlam kazanır. Okuyan insanlar Dünyayı, yaşamı daha iyi algılar, karşılaştıkları sorunlara daha kolay çözüm üretirler. Kitap; insanın yaşamı anlamlı sürdürmesine, kendisine erken yaşlarda bir yol haritası çizmesine, birlikte olacağı insanları daha doğru seçmesine, kendisini daha doğru anlamasına neden olur. Kitap insanlara yaşadığı toplumu, geçmişini, dünyayı, kâinatı öğretir.

Bilginin insana verdiği mutluluk ne para ne de servet ile elde edilebilir. Bilgi parayla satın alınamaz.

-E. Gibban: “ okumayı hiçbir servetime değişemem” der.

. İbn-i Sina: “ gecelerim hep okumakla geçerdi” der.

Katip Çelebi: “ mumlar tükenir, güneş doğar ve ben hala okurdum” der

. Montesquie: “ okuma ile üzüntülerimi gideriyorum” der.

Madam Curie “ bütün yoksulluğuna karşın geceleri sokak lambaları altında ders çalışarak eğitimini tamamladım” der.

Bazı âlimler okuma alışkanlığını ne kadar veciz bir şekilde ortaya koymuşlar.

Gelişmiş ülkelerde okuma alışkanlığı bir yaşam biçimi haline dönüşmüştür. Okuma, bizim inancımızın birinci kuralı olmasına rağmen maalesef yabancılar bunu olmazsa olmaz haline getirmişler ve bunun da meyvelerini devşirmişler. Batı ülkelerini ziyaret eden öğrenciler ve yetkililerin hayran kaldıkları en önemli şey bindikleri toplu taşıma araçlarında gördükleri okuyucu kitlesinin çokluğudur. Bunu ülkemize gelen turistlerde de görürüz. Otobüs veya trene bindiğinizde iki durak arasındaki zamanı bile kitap okuyarak değerlendirdiklerini görürsünüz. Bizim insanlarımızın çoğunluğu ise o süreyi boşa geçirirler. Avrupalılar parkta bahçede, deniz kenarında, bir bekleme anında kitaplarını açar ve bir sayfa da olsa okurlar. Çünkü en önemli servetin bilgi, kültür olduğunu, bunun da fark yarattığını bilirler.

Zamanını okuyarak geçiren bir toplum değiliz.

Bizler kulaktan dolma yarım yamalak bilgilerle hayatımızı idame ettirmekteyiz. Okuyarak, araştırarak, sorgulayarak kendi doğrularımızı maalesef oluşturamıyoruz. İnancımız geleneksel bir inanç haline gelmiş. Ticaretimiz sağdan solan duyduklarımızla gayri meşru bir şekilde yürümektedir. Siyaseti televizyon ekranlarından, aile sadedini televizyonlardan, sanatı ehli olmayanlardan öğreniyoruz. Okuyup soruşturma yok. Kitap okuyamamamızın nedenini de zamansızlık gibi gereksiz sebeplere bağlarız. Aslında bu gerekçenin arkasındaki en güçlü etki çoğumuzun farkına varmadan zamanımızın önemli kısmını TV karşısında esir gibi geçirmemizdir. İnsanların mesai sonrası akşam yemeği dâhil yatma saatine kadar zamanlarının büyük çoğunluğu ne idüğü bilinmeyen dizilerle, tele volelerle ya da şiddet ağırlıklı görüntülerle geçmektedir. Hele ev hanımlarına ne demeli? Sabahların sultanı, evlendirme programları, dedikodu ağırlıklı programlar vs vs. Sayın ebeveynler; bu koşullar altında kim hangi ölçülere göre eğitecek çocuklarınızı? Sokakta yürürken önümüzdeki çocukların küfürlü, argo sohbetleri hiç mi sıkmıyor kimseyi. Bunda okul mu sorumlu, sokak mı sorumlu, yoksa anne baba mı?

Hani vaktimiz yoktu! Oynamaya niyeti olmayanın bahanesi çok olur. Maalesef Türk toplumu TV izleme alışkanlığında ortalama günde 4-5 saat ile dünya birinciliğini kimseye kaptırmamış. Bu durumda günde Internet ve TV ile geçirdiğimiz zamanı düşünürsek okumaya zaman kalmaması doğaldır. Doğal olarak Internet ve TV’den de bilgi alınabilir; ancak uzmanlar okumanın daha etkili olduğunu belirtiyorlar.

Yapılan bütün araştırmalarda, erken dönemde okuma alışkanlığı kazanan çocukların kelime hazinesi ve düşünme yeteneği artmakta buna bağlı olarak yaratıcı zeka, dinleme konuşma yeteneğinin geliştiği belirtilmektedir. Oysa televizyon izleyen, internetle zamanını geçiren insanların zekâları donuk oluyor, iki cümle kuramıyorlar. Cevapları birkaç kelimeyi geçemiyor. Özellikle sınavlara hazırlanan gençlerin test alışkanlıklarından dolayı beyinleri dumura uğruyor, düşüncelerini ifade edemiyorlar. Sohbetleri çok kısır oluyor. Okuma alışkanlığı olmayan kişi istediği kadar derece yapsın, makam ve mevki sahibi olsun; alternatif düşünme, farklılık yaratma konusunda yetersiz kalır.

Gallius, “kitaplar sessiz öğretmenlerdir” diyor. O halde öğretmenleri evlerimizde, bürolarımızda misafir edelim. Büyükler olarak bizler buna öncülük yapmalıyız. Özellikle eğitimli insanlara büyük iş düşmektedir. Bir meslek edinmek için üniversite tahsili yapmak okumak değildir. Aydınlanmak, dünyayı daha güzel yaşamak ve yaşanır hale getirmek için okumak gerekir. Batıda olduğu gibi başta aydınlarımız, öğretim üyeleri, öğretmenler, mühendisler, doktorlar, okuma zevkini topluma aşılamakla mükelleftirler. Herkesin yanında kitap bulundurması ve bir dakika bile zamanı olsa kitap okumaları örnek bir davranış olacaktır. Artık kahvehaneler gerçek amacına hizmet etmeli, orada gecen sürenin bir kısmı okumaya ayrılmalı. Sağlıklı bir Türkiye, kavgasız bir Türkiye için bunlar kaçınılmaz bir gerçektir.

Çocuklar, biz büyükleri taklit ederek büyürler. Evde her akşam çocuklarımızın yanında kitap okuyarak onlara örnek olmamız gerekir. Televizyonu çok önemli programların olduğu saatlerde izleyelim. Her saatte TV izlemenin gerekli olamadığını onlara gösterelim. Çocuklarımızla reklam vari değil, kitap diliyle sohbet edelim. Bir şekilde kitap sevgisini birbirimize aşılamaya çalışalım. Bizim milletimize bu şekilde yaşamak yakışır. Yoksa sorunlarımızı bir türlü azaltamayız.

İsmet Yalçınkaya

 
Toplam blog
: 137
: 1557
Kayıt tarihi
: 23.06.08
 
 

1963 yılı Trabzon Of doğumluyu. Emekli Öğretmenim Eğitimle ilgili konulara ilgim uzun yıllar önce..