Kahvaltıdan sonra çay içerken o gün 257 kişilik e-mail listeme göndereceğim yazıyı ‘Sevdiğim Yazılar‘ blog sayfasında yayınladım ve ordan kopyalayıp listeme mail attım.
Yatsıyı kılmadan bazı kanallarda zap yaparak günün haberlerini izlerim. Sonra yatsı ve yine Efendimize SAV salavat hediyesi. Sonra radyo veya Youtube’dan güzel bir dini sohbet dinlerim.
Bazen TRTMüzik kanalında ruhumu dinlendiren sanat müziği programı olursa izlerim ve…
Evet gördüğünüz gibi boş vaktim hiç yok, peki neden mi?
Çünkü ömür çok kısa ve yapılacak işler çok fazla; Hem (Namazını kılan bir insanın) çalışmak ibadettir.
Bakın ne diyor kıymetli bir hocamız:
"Hakikati idrak etmiş bir insanın bu dünyada boşa geçirilecek bir ânı yoktur." Osman Nuri Topbaş
Bu sözü kendime şiar edindim inşallah. Hepimiz biliyoruz ki ölüm yaklaşıyor ve büyük bir hızla ahirete doğru gidiyoruz. Önümüzde dehşetli bir azap yurdu cehennem var. Dünyaya dalıp, ölümü ve ahireti unutup, günahlarla ibadetten uzak, ömür geçiren nice insanlarımız var.
Diyebilirsiniz evet, insanların aklı var, düşünsünler... Haklısınız, zaten biz inanmış müminlere düşen "emri bil maruf nehyi anil münker" yani iyiliğe teşvik edip, kötülükten sakındırmak ve böylece akla kapı açıp düşünmelerini sağlamak…
Şeytan var, nefis var, şeytanlaşmış insanlar var, dünyanın cazibelerine çekip ibadetten uzaklaştırmaya çalışan internet, televizyon, bilgisayar, alışveriş merkezleri... vs. var.
Sevgili Peygamberimiz SAV, Din nasihattir, diyor. İnsanlar düşünsünler diye Kuran'daki ayet tekrarları bu mahiyettedir.
Ben de acizane bu mailleri ve yazıları, okuyan dostlarımız, bir anlık da olsa, dünyanın geçici olduğunu ve ahireti unutmasınlar diye gönderiyorum..
Facebook demişken, bugün akla kapı açmak için şunu paylaştım:
“Kuran Allah kelamıdır:
Günümüz teknolojisiyle keşfedilmiştir ki
gelmiş geçmiş, yaşayan milyarlarca insanın parmak izi farklıdır.
Hz. Muhammed SAV 1400 sene önce
Bilmesi mümkün mü farklı parmak izini?
"Biz parmak uçlarına varıncaya kadar yeniden yapmaya kadiriz" (Kıyame,4)
Hayırlı Cumalar”
Şimdi bu sene babam yaşlanıp çabuk yorulduğu için Cuma‘ya gitmiyorum. Iyi ki gitmiyorum. Önceden namazdan sonra AVM’ye yemeğe gidiyorduk ve neredeyse tüm günüm bitiyordu.
Ömür, doğum ile ölüm arasında geçen zaman dilimi, insanoğluna bahşedilen en büyük nîmet ve paha biçilmez bir sermayedir. İnsanın en kıymetli sermayesi ömrüdür.
Vaktin önemi, Türk atasözünde “Vakit, nakittir.” ifadesiyle vurgulanmaktadır. Çünkü vakit içerisinde nakit kazanmak mümkün olduğu halde, nakitle kaybedilen vakti kazanmak mümkün değildir.
İnsana verilen ömür bir buz misali devamlı eriyip tükenmektedir. İşte, yaşantımıza yön verecek hayatın içinden ibretli bir olay…
Bağdat’ta ağustos sıcağı ortalığı yakıp kavurmaktaydı. Herkes, serinleyeceği gölge bir yer, ferahlatacak bir rüzgâr arıyordu. Çarşı-pazar kurulmuş, alışveriş başlamıştı.
Bu arada bir adam, yüksek dağların mağaralarından getirdiği buzları satıyordu. Buz kalıpları eriyip ziyan olmadan bir an önce onları satmalıydı. Gel gör ki, ekonomik durgunluk sebebiyle fazla buz satılmıyordu.
Öğle sıcağı bastırınca buzlar yavaş yavaş erimeye başladı. “Mal canın yongasıdır!” ya; tek sermayesi olan buzlarının gözü önünde eridiğini görmek, adamın içini de eritiyordu.
Erimenin hızlanmasıyla içi yanan adam şöyle bağırmaya başladı: “Sermayesi sürekli tükenen bu fakirden buz alan yok mu?”
O sırada talebeleriyle oradan geçmekte olan büyük veli Cüneyd-i Bağdadî bu sözleri duyunca birden durdu ve olduğu yere çöktü. Başını ellerinin arasına aldı.
Talebeler telaşlandılar ve “Ne oldu hocam?” diye sordular. Cüneyd-i Bağdadî, “Şu adamın söylediklerine dikkat edin!” diyerek, buz satıcısının tarafına baktı.
Adam, içinin yandığı sesinden belli olacak şekilde sürekli bağırıyordu: “Sermayesi tükenen buzcudan alışveriş yapan yok mu?” Büyük veli şunları söyledi talebelerine:
“Bu sözler beni sarstı. Eriyenin sadece buzlar değil, aynı zamanda ömrüm olduğunu farkettim. Sıcak, adamın maddî sermayesi olan buzları eritip tükettiği gibi, zaman da asıl sermayemiz olan ömrümüzü tüketiyor. Saniye saniye, dakika dakika ömür buzumuz eriyor, hissedebiliyor musunuz? Sahip olduğunuz en değerli sermaye ömürdür. Adamın buzlarının erimesine olduğu kadar, ömürlerinin boşa tükenmesine karşı içi sızlamayanlara yazıklar olsun…”
Talebeler ayak üstü unutamayacakları iyi bir ders almış, çok etkilenmişlerdi. Düşüne düşüne yollarına devam ettiler.
Allah hakikati idrak ettirip zamanımızı verimli kullanmamızı nasip eylesin.
Celalin Penceresinden