Neden duyguların lügati yoktur?

...

Bedeni emekli olmuş, yüreği yeni hayata atılmış bir kadın ve bir adamın,

sudan çıkmış balık hikayesi.

SAHNE I.

Kadın; elinde kahve fincanı, gözleri ufukta bir hayale kilitli, radyodaki sese vermiş kulağını.

- kimseler gelmez senin feryad-ı ateş barına...

Oldum olası severim diye düşündü eski şarkıları.

- nedir bu haletin ey meh cemalim…

Gayri ihtiyari elini sehpanın üzerindeki lügate uzattı, bir yandan anlamadığı kelimeleri bulmaya çalışırken diğer yandan düşünüyordu.

Keşke anlamadığımız duygularımız için de, elimizin altında bir lügat bulundurabilseydik ...

Sahne II.

Başka bir yerde, başka bir evde ;

" Oldum olası sevmem şu hafta sonlarını " diye söyleniyordu adam kendi kendine.

Hafta ortası iş güç derken nasılda çabuk geçiyordu zaman.

Şimdi öylemi ya...

Ve saatler akşam üzerini gösteriyorken; açtı radyosunu , kurdu çilingir sofrasını , geçti masanın başına adam.

Radyoda Neşet Ertaş konuk; bir yandan türküsünü çalıyorlar, bir yandan sohbet ediyorlar.

Pür dikkat dinliyor adam, lügatsiz....

sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor

hiçbir tabip yarama merhem olmuyor

boynu bükük bir garibim yüzüm gülmüyor

gönlüm hep seni arıyor neredesin sen….

Neredesin sen…..

Ve sohbetin bir yerinde diyor ki Neşet Ertaş :

" aşık olmadan, adam olunmaz."

! ! !

Adam şaşkın, biçare, kala kalıyor.

l ü g a t s i z......

...

Oyun burada bitmiyor elbette.

Sırf,

nasıl istersek

öyle bitirelim diye .

hatice atalay

Don Kişot, Matematikçi, Öğretmen, Öğrenci ..