Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '07

 
Kategori
Güncel
 

Neden hep kadınlar olsun?

Ah kadınlar ! Keşke hepiniz, insan üretiminin fabrikasyon hale geldiği bir zamanda dünyaya gelmiş olsaydınız. O zaman hiç çocuk doğurmamış olurdunuz. Bayramlarda ellerinizi öpmeye gelmeyen evlatlarınız için üzüntü çekmezdiniz.

Canınız kadar sevdiğiniz, gözünüzden kıskandığınız, binbir fedakarlıklarla büyüttüğünüz kişinin size, terkedilmişlik duygusu yaşatmasını görmezdiniz. Günlerce ve haftalarca, kulaklarınız kapı zilinde beklemezdiniz. Verdiğiniz emeğin karşılığını alıp almadığınız endişesine kapılmazdınız.

Acaba hiç çocuğumuz olmasaydı iyi mi olurdu? Minicik, buruşuk suratıyla dünyaya merhaba diyen bebeğin, ailede meydana getirdiği mutluluğu tatmak... Pilli bir oyuncak gibi ellerini, ağzını gelişi güzel oynatırken seyretmek... Sonra ağzından çıkan komik sesleri, emeklemesini, ilk adımını, ilk yürümesini görmek... İlk kelimesinin, ilk cümlesinin ve okula başlamasının heyecanını duymak olmasaydı, ne olurdu? Bunlardan habersiz yaşamak, bir eksiklik sayılmaz mıydı? Başka arzularımız uğruna bunlardan vazgeçilebilir miydi?

Evet kurallar ve hayatın gerçekleri olmasaydı sizler de, karşı cinsleriniz erkekler gibi sabahleyin erkenden kalkar, inşaatlara kalıp çakmaya, demir bağlamaya giderdiniz. Yerin metrelerce altında kazmalarınızla kömür çıkarırdınız. Yol ve tünel inşaatlarında, demir çelik fabrikalarındaki yüksek fırınlarda çalışarak hem kendinize, hem de ekonomimize katkıda bulunurdunuz. Kimseyi büyütüp beslemek, yedirip içirmek zorunda kalmazdınız.

Burasını beğenmediniz değil mi? Çünkü sizin eşitlik adına istediğiniz başka bir şeydi. Halbuki Anadolu kadınları, yüzyıllardır buna benzer işlerde hep çalışagelmiştir. Tarla bahçe işlerini hemen her zaman, erkeklerle beraber, bazan da yalnız olarak yürütmüşler ve hala da yürütmektedirler. Fakat nedense, "kadının çalışması" denilince, kesinlikle bu anlaşılmamaktadır. Anadolunun ürünü olan bu, "kadına karşı pozitif ayrımcılık" günümüz hanımlarına çekici gelmemektedir..

Onlar, yani eğitimli bayanlar, siyasete atılıp meclisin yarısını doldurmayı arzulamaktadırlar. Üniversitelerde, yargıda, diğer resmi ve özel kuruluşlarda, erkeklerle eşit hatta daha fazla sayıda olmayı, göreve atanma konusunda ise, torpilli kılınmayı istemektedirler. (bunun nazikçesi, pozitif ayrımcılıktır)

Hadi diyelim ki böyle yaptık, devletin bütün kurumlarını, özel sektörün bütün birimlerini kadınlarla doldurduk. Böyle yapınca, kadınları buralara yerleştirmiş olmaktan, bir de erkek milleti denilen kitleye ihanetten başka ne yapmış olduk? Bu tür şeylerin sürekli tartışılarak, çok önemli konularmış gibi sunulması bana hüzün veriyor.

Kadın vekillerimizin, bürokratlarımızın ve hakimlerimizin sayısı artınca, bu sayıların çokluğuyla övünmenin dışında, acaba nasıl bir kazancımız olacak? Hani şu, "kadınlara seçme hakkını" bazı batı ülkelerinden daha önce vermekle öğündüğümüz gibi. Bu bir züğürt teselisidir ki, böylece teknolojide bize nal toplatanlardan, bir noktada üstün olduğumuz vehmine kapılarak keyifleniyoruz. Keşke üstünlüğümüz, öbür konuda olsaydı.

Evet böyle yapınca, yani bütün sahalarda kadınları çoğaltınca, ülkemizin içinde bulunduğu iç ve dış problemler bitecek mi? Ekonomi şahlanacak, cari açık sıfırlanacak, dış ticaret fazlası dövizler Merkez Bankamızı dolduracak mı? Sonra Başbakan çıkıp ta, "Sevgili vatandaşlarım ! Ticaret fazlasıyla başımız dertte. Alın bu dövizleri Mısır'da, İspanya'da, İtalya'da, Miami Beach'de, Dubai'de harcayın " diyecek mi? Hayır demeyecek. Peki derdimiz ne? Her yerde kadın çok olsun. Hadi olsun.

Peki bu kadar çok kadının, çalışma hayatına girdiği bir ortamda, aile kurumu hala ayakta kalabilecek mi? Batı dünyasına baktığımızda durumun, pek te iç açıcı olmadığı görülüyor. Ailenin önemini yitirmesinden, çocuğun çalışmaya engel ve bir masraf kapısı olarak görülmesinden dolayı, neredeyse nüfüs artışı durmuş vaziyette.

Anladığım kadarıyla, kadınlarda statü kazanma ve bunu gösterme arzusu erkeklerden daha baskındır. Onlar bu dürtüyle hareket ettiklerinden ve işlerine kendilerini fazlaca kaptırdıklarından, bu durumun doğurabileceği sosyal problemleri gözardı edebilmektedirler. Kendilerine bazı hatırlatmalarda bulunmaya kalkarsanız sizi, gelenekselcilikle suçlarlar ve bu anlayışın kadını, sadece çocuk doğurup büyüten bir varlık olarak görmesinden şikayet ederler.

Hadi bunu bir an için kabul edelim. Kadın, doğurmak için değildir diyelim ve onun, çocuk dünyaya getirmesini bir yasayla yasaklayalım. Kim doğuracak? Henüz, insan üretim tesisleri faaliyete geçmedi. Tavuklar için yapılan kuluçka makinaları, daha insanlarda kullanılmaya başlanmadı. Erkekleri doğurtma denemeleri başarısız oldu. Klonlama bile yapsan, büyümesi için bir rahim gerekiyor.

Ben bu işe bir çözüm bulamadım. Tavsiyem şudur. Hızını alamayan bayanlar, gidebildikleri yere kadar gitsinler. Fazla hırslı olmayıp, sınırları zorlamayı uygun görmeyen bayanar da, diğer vazifelerinin yanında, tabiatın kendilerine özel olarak sunduğu "doğum" görevini de yerine getirsinler ki, insan nesli sürsün. Bu dünya feministlerin eline kalırsa, küresel ısınma korkusu yaşamamıza gerek yok. Nasılsa biz son nesiliz.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..