Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '16

 
Kategori
İlişkiler
 

Neden ilişkileri yürütemiyor, yönetemiyoruz? Hep mi yanlış insanlar bize geliyor?

Neden ilişkileri yürütemiyor, yönetemiyoruz? Hep mi yanlış insanlar bize geliyor?
 

Neden ilişkileri yürütemiyor, yönetemiyoruz? Suç bize gelenlerde mi yoksa acaba kendimizde mi? Aslında çok derin bir konu bu. Bir şeylerden yakınırken, kendinle de yüzleşme gereği... Hep mi yanlış insanlar bize geliyor? Olabilir bu bir şık. Lakin bir de şu gerçek var; bir ilişkiye nasıl başlarsan devamı da aslında öyle gelir. Ne ekersen, onu biçersin. Seçim hakkımız olduğunu unutuveriyoruz sanırım. Atmamız gereken adımlarda kimi zaman dengeyi şaşırıveriyoruz. Hatta kendi değerimizi bile unutuveriyoruz. Bir şunu anlasak, her şey, her insan bizim yüklediğimiz anlam kadar! Olduğundan fazla anlam yükler, gözünde büyütürsen baştan yenik başladın zaten...

Biz karşı tarafa aşık oluncaya ya da güçlü duygular beslemeye başlayıncaya kadar aslında gayet sakin, dingin hareket edip karşı tarafın ilgisinin yoğunluğunu sağlarken, içimizdeki duygular kabardığında ipler karşı tarafa mı geçiyor? Çünkü normal seviyede ilgi gösteren bizler, ilginin boyutunu arttırdığımızda karşı tarafın aldığı aşırı güven onu belki de şımartıyor. Ya da kaybetme korkusunu, bize olan merakını bir anda yok ediyor. Bir bakıyorsun, seninle o kadar ilgili olan, arayıp soran, yanına gelmeye çalışan kişi bir anda değişmiş, sen peşinde koşturur olmuşsun. Yok hayır, aslında o değişmedi, o hep aynıydı...

SEN DEĞİŞTİN, SENİN DAVRANIŞLARIN, ONA YÜKLEDİĞİN ANLAMLAR DEĞİŞTİ.

Karşı taraf 1 adım atarken, sen 10 adım atarsan dengeyi bozarsın. Karşı taraf sana 2 birim değer verirken, sen 10 birim değer verirsen ne yapacağını şaşırır, hatta kaldıramaz, bir de üstüne korkup kaçar. Bu işin birimi var mı diyebilirsiniz, evet sevginin, saygının birimi olmamalı. Lakin bir ilişkiyi dengede başlatmak yürütmek istiyorsanız, kendinizle olmanız gerektiği kadar karşı tarafla da dengede kalmak durumundasınız. Aksi durumda hayal kırıklığı yaşadığınızda suçu kimsede aramayın. Neden, çünkü her şeyi siz seçtiniz.

Duygularını yönetemediysen, bu senin seçimindi. Sen kodladın o ilişkiyi. Aramıyorsa, sen de arama... Yeterince ilgi alamıyorsan, sen de ilginin dozunu düşür. Görüşmek istediğinde sürekli bir bahanesi varsa, o görüşmek istediğinde bir kere de sen meşgul ol. Aylarca görüşüp hala sevgili moduna geçirmediyse seni, sen de beklentilerini ona say, ama hala bahanelerle geliyorsa sana, krize gireceğine, otur bir düşün, illa ki kopamıyorsan bu durumda şunu mu yapmayı seçebilirsin; mesela ona oranla, o yürürken sen hep koştuysan, modunu yürümeye düşürmek gibi... Onunla aynı seviyeye gelmek gibi... Yok ama yapamıyorsan işte, o zaman da ona bana ilgi göstermiyorsun, aramıyorsun diye, ya da sürekli yakınarak karşısına gitme. Bunu dediğinde ertesi gün daha da çok yapmayacak. Her şeyin bir yolu, yöntemi var... Yöneteceğin o değil, sensin. Ne ikna etmeye uğraşıyorsun, neyin çabası, yapmıyorsa kendiliğinden... Bir şekilde ikna ederim?? Bırak o kendini ikna etsin. Ah bir anlasak...

Yakınlaşma sürecini hızlı yaşamaya kalktığınızda, hızlı bitiş de ihtimal. Nedense bir anda her şeyimizi ortaya saçma, anlatma huyumuzdan vazgeçemiyoruz. Belki de gerçek bir ilişkiye, sevilmeye, ilgi göterilmeye, önemsenmeye açız. Sebep ne olursa olsun sorun şurada; o kadar bir anda açılıyoruz ki, karşı tarafın merakını çekecek bir şey kalmıyor. Hatta bir anda ciddi bir ilişki moduna girmeye uğraşıyoruz. Bu zaten geçmişinde çeşitli travmalar yaşamış olabilen bir insanın korkularını tetikleyebiliyor. Ve ne oluyor başta ilgiye boğan ya da hayranlık halinde peşinizde olan kişi, bir bakıyorsunuz ortadan yok olmuş; pırrrr. İşte büyü bozuldu. Neden? Siz yaptınız. Karşı taraf zaten yanlış insandı demek kolay, ama ya sen dengede kalamadıysan, bir sonraki aşamaya taşıyamadığın ilişkinin belki de sebebi sensen?

Başta güçlü başlayamadığın her ilişkide gücünü kaybetmeye mahkum olursun. Her insan karşısında aslında kendi değerini bilen, kendiyle barışık yaşayabilen bir insan istiyor. Dişi rolünü kaybeden kadın, erkek rolünü erkekten aldığında onu her daim kovalamaya mahkum. Erkek rolünü bırakıp, içindeki dişilik yönünü (erkeklerde eril yönü baskındır ama bir dişilik yönü de az da olsa vardır) ortaya çıkaran ve ben bulunmaz hint kumaşıyım, bak beni elde etmek için peşimde koşturmalısın diyen erkek de kadını yoruyor, işin tuhafı yakınan yorulan o kadın egodan mı yoksa gerçekten aşkından mı o da işin acı tarafı koşturmayı bırakmıyor, taa kii.....

Haa, kadınların çoğunluğu malum günümüzde çok verici olma, kaybetme korkusu ile bir adama (doğru adam, yanlış adam fark etmiyor) o kadar anlam yüklemeye, her yaptığına susup, sabırlı olma rolüne öyle bir yapıştı ki, sıkıntı biraz da burada... Kısaca her şeyi kendimiz yapıyoruz. Erkeklerin hiç mi yakınması yok tabi ki var; onlar da kadınlarda çok şey bekliyor. Şimdi gelelim zurnanın zart dediği yere; istediğin şeyleri ararken sen de istenileni verebilecek potansiyelde misin? Hep ben isterim ama ben böyleyim, işine gelirse diyenlerden misin?

Akışa bırakmadığın birçok şey zaten ayağına dolaşıyor. Daha baştan karşı tarafı boğmaya başlayıp, taahütler almaya çalışırsan bir ilişkiyi akışından çok fazla çıkarmaya çalışırsan; evet o ilişki kısa sürüyor. Tabi ki beklentilerin olacak, bunu nasıl ortaya dökeceksin, tarzın ne olacak, ürkütmeden karşı tarafı davranışlarına yansıtarak nasıl anlatacaksın (sözler çabuk uçar unutuma), işte doğru yönetilmesi gereken bu aşama...

Kimsenin istediği şekle bürünmeye kalkmayın. Siz olduğunuz gibi değerlisiniz, o göremiyorsa hah bu da onun ....... (bu kısmı siz doldurun:) )

Yeşim Buyurgan
İlişki Koçu, Kişisel Gelişim Uzmanı
Devam edecek...


Yazılar telif hakları gereği yazar ismi belirtilmeden ya da link il kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

 
Toplam blog
: 92
: 4767
Kayıt tarihi
: 10.11.10
 
 

İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü'nden Kimyager olarak mezun olmuştur. 1996-1997 yılları ..