Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '16

 
Kategori
Öykü
 

Neden Kör Ederse Gözleri Aşk

Neden Kör Ederse Gözleri Aşk
 

Öyle masum bir güzelliği vardı ki ona attığı kaçamak bakışların bir gün yakalanacağından emindi.

Upuzundu sarı saçları. Yüzünün duruluğuna ışık saçıyordu masmavi gözleri. Güzelliğinin farkında değilmiş gibi davranıyordu genç kız. Belki de sarı saçların, mavi gözlerin büyüsüyle ilk kez o gün, doğru üniversiteyi seçtiğini düşündü genç adam. Oysa az didişmemişti ailesiyle. Yurt dışında tıp okuyabileceğini söylemişti babası. Gitmek istememişti. Adım attığı dünyada geçecek dört yılın tanrının hediyesi olduğunu düşünmüştü.

Rekabet etmeyi sevmezdi; ama onu herkesten kıskanıyordu. Nedense yüzü hiç gülmüyordu genç kızın. Sanki başka bir alemdeydi. Derslerde kendisine sorulan soruları cevaplıyor; ama asla elini kaldırmıyordu. Bir keresinde nasıl olduysa gözleri birleşti ve gülümsediler birbirlerine. Umutlandı genç adam. Ayna karşısında daha fazla vakit geçirmeye başladı. Saçlarını geriye mi tarasaydı yoksa serbest mi bıraksaydı. Ders aralarını lavaboda, ayna karşısında geçiriyordu. Yakalandı sonunda! Koridora çıktığı anda onu karşısında buldu. Derya mavisi gözlerden kaçması imkansızdı.

"Merhaba, tanışamadık daha önce. Benim adım Ilgaz." dedi, kalbi çıkarcasına atarken.

"Benim adım da Beliz. Memnun oldum tanıştığımıza Ilgaz."

Buz gibiydi elleri Beliz'in. Üşüyor muydu! Belki de heyecanlanmıştı.

Konuşmaya nasıl devam edeceğini bilemedi Ilgaz.

"Pek konuşmuyorsun sınıfta." diyerek rahatlattı Ilgaz'ı Beliz.

"Sen de pek konuşuyorsun denilemez."

Gülüştüler.

O akşam okuldan birlikte çıktılar. Beliz'e evine kadar eşlik etti Ilgaz. Ertesi gün öğle yemeğini birlikte yediler. Cumartesi günü de birlikte Beyoğlu'na gittiler. Beliz'i Markiz Pastanesi'ne götürdü Ilgaz. Haftalığını gelen hesaba yatırdı; ama olsundu. Böylesine güzel bir kızla olmak müthiş bir duyguydu. O'na sarılmak, saçlarını okşamak, gözlerinde kaybolmak istiyordu. Yürürken vitrin camlarında nasıl göründüklerine bakıyordu. Çok yakıştırıyordu Beliz'i yanına. Bir banka oturdular. Nasıl olduğunu kendisi de bilemedi; ama birden "Beliz ben senden çok hoşlanıyorum." deyiverdi. Maçka Parkı sessizliğe büründü, kuşlar sanki havada asılı kaldı. Masmavi gözler kırpılmadan Ilgaz'a bakıyordu. Sonra başını önüne eğdi Beliz.

"Ilgaz, ben muhafazakâr bir ailede büyüdüm. Kardeşim yok ve bu yaşa kadar neyi yapıp neyi yapmayacağımı büyüklerim söyledi hep. Ben de senden çok hoşlanıyorum; ama bugün bile dışarı çıkabilmek için ne yalanlar söyledim. Üstelik beni anlayışla karşılayıp idare edecek bir annem de yok. O'na dahi yalan söylemeliyim. Yani, birbirimizden hoşlanmamız sevgi dolu bir ilişkiye dönüşecek olursa ben seni istemeden üzebilirim. Sadece okulda görüşmek, bazı hafta sonları buluşamamak sana zor gelmez mi?"

Gelmez dedi; ama çok zor geldi Ilgaz'a. Yine de sevdiği kız için dayandı. Beliz'in de çok üzüldüğünü biliyordu. Bir kez babasına da yakalandılar; ama Allah'tan el ele değillerdi o anda ve Ilgaz'ı, "Okuldan arkadaşım baba, hava kararmaya başladığı için bana eve kadar eşlik etmek istedi." şeklinde açıkladı. Eve girince, babası "Aferin delikanlıya." demişti ve bu da çok hoşuna gitmişti Beliz'in.

Babası memur, annesi ev hanımıydı Beliz'in. Çok mütevazı bir hayatları vardı ve kızlarının üzerine titriyorlardı. Her sene yaz tatili için Ören'de bir pansiyona gidiyorlardı. Doktor anne-babanın modern oğlu Ilgaz da arkadaşlarıyla tatil yapacağını bahane edip soluğu Ören'de alıyordu. Aslında kız kardeşine Beliz'i anlatmış ve anlaşmışlardı; "Arkadaşlarıyla gitsin tabii abim, ne işi var bizim yanımızda." diyordu. Mutluydu Ilgaz. Beliz'le denizde gizlice oynaşıyorlar, anne-babası denizdeyken de plaj büfesinin arkasında bir şeyler içiyorlardı. Bir keresinde Beliz'in anne-babası Burhaniye Pazarı'na gitti ve Beliz de hemen Ilgaz'a koştu. Doyasıya öptü, okşadı Beliz'ini. Öyle güzeldi ki omuzları, ipek gibi yumuşacıktı. "İpeğim de bana o zaman." dedi Beliz. "Sen benim maviş ipeğimsin." dedi Ilgaz, o güzel omuzları öperken. Öyle çok seviyordu ki bir tanesini.

Yıllar kaçamak buluşmalarla geçti ve Endüstri Mühendisi olarak mezun oldular. Kep töreninde ailelerini tanıştırdılar; ama Ilgaz'ın annesi soğuk bir tebessümün ardından uzaklaştı yanlarından. Ilgaz bir an önce askerliğini yapıp iş hayatına atılmak istiyordu. Beliz Tuzla'daki bir fabrikada iş buldu. Ilgaz da kısa dönem er olmak için Isparta Er Eğitim Merkezi'ne doğru yollara düştü. Sık sık telefonla konuşuyorlardı. Ilgaz hep ona olan özleminden bahsederken, Beliz işini anlatmaktan hoşlanıyordu. Bir keresinde, "Bizim departmanda sarışın, yeşil gözlü bir tip var, gıcık oluyorum." demişti. İnsan gıcık olduğu birini saçının, gözünün rengiyle mi anlatırdı! Üzerinde durmadı Ilgaz. Beliz'i biricik aşkıydı ve ona güveniyordu.

Konya'daki askerlik günleri su gibi geçti ve döneceği günü Beliz'ine de haber verdi. Bir saatlik uçuş bitmek bilmedi. Aşkına sarılmak için sabırsızlanıyordu. Beliz'e sarılması annesinin belki pek hoşuna gitmeyecekti; ama çok özlemişti. Hem artık askerlik de bittiğine göre bir an önce iş bulmalı, sonra da Beliz'e evlenme teklif etmeliydi.

Havaalanında gözleri Beliz'i aradı; ama yoktu! Pek buruk sarıldı annesine, babasına ve kardeşine. Arabaya bindiklerinde Beliz aradı. Çok üzgündü, ani bir toplantı çıkmıştı. O gün bir daha konuşmadılar. Ertesi gün, akşam yemeği için sözleştiler. Moda'ya götürecekti Beliz'ini. "Seni nereden alayım?" sorusuna, "Evdeen." deyişine şaşırdı. Ya anne-babası daha ılımlı olmuşlardı ya da onlara Ilgaz'dan bahsetmişti. İkinci ihtimal daha bir hoşuna gitti.

Tam zamanında gitti evin önüne. Az sonra kapıda beliren kadının Beliz olduğuna inanamadı. Dizlerinin oldukça üzerinde minicik bir etek ve yüksek ökçeli ayakkabılar uzun bacaklarının muhteşemliğini iyice ortaya çıkarmıştı. Giydiği daracık beyaz blûz da omuzlarına dökülen saçlarıyla inanılmaz uyum içindeydi. Arabaya oturduğu anda daha da kısalan etekten uzanan pürüzsüz bacakların ve iki düğmesi açılmış blûzdan göz kırpan güzelliğin karşısında nefesinin duracağını sandı yeni terhis Ilgaz. Baş döndürücü parfümün etkisinde bıraktı kendini Beliz'in dudaklarına.

"Hoş geldin hayatım. Nasıl geçti askerlik?"

Filmi beğendin mi der gibi sorulur muydu askerliğin nasıl geçtiği.

Yemekte çoğunlukla Beliz konuştu, işini anlattı. Yeni gelen koordinatör aynı George Clooney'e benziyordu ve havasından da geçilmiyordu! Neden gıcık olduğu erkeklere sıfatlar ekliyordu, bir anlam veremiyordu.

"Kadınsızlık zor olmalı askerlikte." sorusu ölme arzusuyla eş değerdi Ilgaz için.

"Beliz'cim, görünümün değiştiği gibi huyun, konuşma şeklin de değişmiş! O, başı önünde mazbut kız gitmiş, yerine -henüz ne olduğuna karar veremediğim- şu karşımda oturan yüksek egolu kadın gelmiş."

"İlave bir açıklaman var mı yoksa bu söylediklerini hakaret olarak algılayıp tavrımı değiştirmeye başlayayım mı Ilgaz?"

"Canım, seni aylardır ne kadar özlediğimi biliyorsun. Dün seni havaalanında göremeyince de çok üzüldüm. Döndüğümden beri konuştukların, halin-tavrın, hepsi değişik geliyor bana. Evet, daha da güzelleşmişsin, işinde başarılı olmana da seviniyorum; ama tanıdığım Beliz'den öyle farklısın ki. Ben seni çok seviyorum aşkım, oysa sen benden uzaklaşmışsın!"

"Aşk olsun Ilgaz yaa! Nasıl düşünürsün böyle bir şeyi? Ben de seni çok özledim ve çok istememe rağmen dün gelemedim. Bu akşam da seninle buluşacağım diye giyimime özen gösterdim. Hiç ben senden uzaklaşır mıyım aşkım! Senin yokluğunda elbette işim ön planda oldu ve sanırım bu akşam da biraz fazla bahsettim. Özür dilerim hayatım. Artık sana daha fazla vakit ayıracağım, söz. Ne yapıyoruz hafta sonu, Ağva'ya gidelim mi?"

Tanıdığı Beliz geri gelmişti. Yüzü güldü Ilgaz'ın. Çok güzel bir hafta sonu geçirdiler. Hava da yardım etti onlara. Nehir kıyısında otururken yanlarına gelen yaşlı bir teyze birbirlerine ne kadar yakıştıklarını söyledi, gülüştüler.

Ilgaz'ın babası ünlü bir holding'in de doktoruydu ve Ilgaz'ı iş görüşmesine çağırmaları uzun sürmedi. Büyük bir heyecanla aradı Beliz'ini.

"Aşkım, artık bir işim var. Bugüne bugün koskoca bir şirketin planlama departmanında çalışmaya başlıyorum. Akşam kutlayalım mı?"

"Çok sevindim Ilgaz'cım, hayırlı olsun. Ama kutlamayı yarın akşama bıraksak. Bu akşam işten geç çıkabilirim çünkü."

Eve girer girmez annesi sitem etmekte gecikmedi. "Baban arayıp müjdeyi vermese, senin anneni hatırlayacağın yok. Çok sevindim oğlum. Yarın akşam için Kız Kulesi'nde yer ayırttım, yeni işini kutlayacağız."

"Ama anne!.."

Konuşturmadı annesi. Akşam yemeğinin de ana konusu Ilgaz'ın işiydi. Hepsi çok mutluydu.

"Anne, yarın akşam ben Beliz'le yemek yiyecektim. Bu durumda, müsaade ederseniz onu da davet etmek istiyorum."

"Oğlum, bu kutlama aile arasında."

"Anne, Beliz benim için çok değerli ve özel bir insan. O'nun da aramızda olmasını arzu ediyorum."

Buz gibi bir hava esti masada. Ilgaz'ın bakışları çok şey anlatıyordu ve perde daha yeni açılmıştı.

Ertesi akşam Kız Kulesi'ne ayrı ayrı gittiler. Ilgaz Beliz'i aldı evinden. Yine olağanüstü güzeldi. Baş başa yiyemeyeceklerini öğrenince hafif bozulur gibi olduysa da Ilgaz'ın ailesiyle yemek yeme fikri hoşuna gitmişti. Ilgaz'ın babası ve kız kardeşi Beliz'e çok sıcak davrandılar; ama Sabahat Hanım mesafeliydi. Yemek boyunca onun dışında herkes güldü, sohbet etti. Hatta, babasının Beliz'e hayran kaldığından da emindi Ilgaz.

"Oğlum, ne kadar ciddisiniz bu kızla?" dedi annesi ertesi sabah.

"O'nun bir ismi var anne ve sen de biliyorsun, Beliz."

"Sulandırma konuyu! O kızın mavi gözlerinde farklı bir ifade var. Senden çok çevresiyle ilgili sanki."

"Off anne yaa!! Neler kuruyorsun yine kafanda. Yıllardır beraberim onunla ve biz birbirimizi çok seviyoruz. O'nunla evlenmeyi düşünüyorum. Henüz teklif etmedim; ama inşallah kabul eder."

Bu konuşmadan 4 ay sonra -Sabahat hanımın tüm çekincelerine rağmen- Beliz ve Ilgaz rüya gibi bir düğünle evlendiler. Bir gelin ancak bu kadar güzel olabilirdi. Maviş ipeğine güzel omuzlarını açıkta bırakan straplez gelinlik çok yakışmıştı. Balayını Sardunya'da geçirip işlerinin başına döndüler. Her ikisi de çok yoğundu. Akşam yemeklerini birlikte yemeleri bile hayâl olmuştu. Neyse ki hafta sonu için sürprizler yapıyor, birbirlerinden uzak geçen haftanın acısını çıkarıyorlardı. Bir sene sonra Beliz işinde daha da yükseldi, sorumlulukları ve şirkete ayırdığı zaman arttı. Seyahat de etmeye başlamıştı. Bazen günlerce gelmiyordu eve. Akşamları yalnız yemekten sıkılıyordu Ilgaz. Beliz döndüğünde birbirlerini çok özlemiş oluyorlar, yemek bile yemeden sevişmeye başlıyorlardı.

Beliz genellikle hafta sonları da çalışıyordu. Hedefi şirketin genel müdürlüğüydü ve bu hırsla oraya ulaşması hiç de zor görünmüyordu. Neredeyse 2 senelik evli olacaklardı ve bir akşam yatakta çocuk konusunu açar gibi oldu Ilgaz.

"Hayatım, herhalde şaka yapıyorsun! Benim otuz beşimden önce çocukla filan uğraşacak halim yok. Ben, "Çocuk da yaparım, kariyer de." diyenlerden değilim. Sana bile doğru dürüst vakit ayıramıyorken çocuğu nasıl düşünebilirim!" demişti ve dönüp arkasını uyumuştu Beliz.

Pazartesi sabahları Ilgaz'ın iş yerinde genellikle futbol konuşuluyordu. Birden aklına neden maçlara gitmediği geldi. Nasıl olsa hafta içi ve cumartesileri Beliz'den hayır yoktu. O, evde olursa pazar maçlarına da gitmeyebilirdi. Beliz'i için hiç de gitmeyebilirdi aslında; ama o yoktu ki. Maç geceleri Beliz'den sonra gelmeye başladı eve. Tavırlıydı karısı. Bir topun peşinde koşan 22 aptalı seyretmenin nesi eğlenceli olabilirdi, merak ediyordu. Oysa akşam yemeklerini çoğunlukla evde yalnız yiyen Ilgaz bir gün olsun sitem etmemişti. Eşinin kariyerini destekliyordu.

Stadyumda hep aynı koltuğa oturuyordu Ilgaz ve çevresiyle de yakın dostluklar kurmuştu; ama en çok da yanında oturan Levent'le frekansları tutmuştu. Genellikle maçtan iki saat önce buluşuyorlar, stadın karşısındaki büfede ikişer Goralı yiyorlardı. Son zamanlarda Goralı, yerini bira-patatese bırakmıştı ve maçtan sonra da bir-iki tek atıyorlardı. Levent 28 yaşında bekar bir avukattı. Oldukça da yakışıklıydı ve Ilgaz'ın neden bu kadar erken evlendiğine bir anlam veremiyordu. Yine galibiyetle biten bir maçın sonrasında kutlamaya gittiler. Rakılayacaklardı bu sefer. Üçüncü dubleden sonra futbol konuşmaktan vazgeçip özel hayatlara daldılar.

"Ya Ilgaz, nasıl bir kadın seni bu kadar erken masaya oturttu, anlayabilmiş değilim. Neden bu genç yaşta girdin mezara be kardeşim?"

"Biz eşimle beraber okuduk Levent ve hatta beraber büyüdük. O çok güzel bir kadındır ve iş hayatında da çok başarılı. O'nu çok seviyorum ve onunla gurur duyuyorum."

"Boşversene yaa!! Yok mu arka planda başka yenge? Evliliğini güçlendirir diye söylüyorum yani."

"Saçmalama lütfen Levent. Neden yapayım öyle bir şey! Dünyanın en muhteşem kadınına sahibim ve o da bana çılgınlar gibi aşık. Deli miyim ben karımı aldatayım. Sen kendine bak. Merak ettim kız arkadaşını doğrusu ya da kız arkadaşlarını mı demeliyim?"

"Bir tane demirbaşım var, Çisem. Biraz balık eti; ama teninin kokusuna bayılıyorum. Senin anlayacağın, hatunsuz kaldığımda hazır kıta. Bir de has kadınım var ki Allah özene bezene sanki benim için yaratmış. Görsen, sen bile sadakatini rafa kaldırırsın. Kız kardeşi var mı sorayım istersen. O'nu okşarken kendimden geçiyorum da sevişirken öyle bir şey söylüyor ki kopuyorum valla!"

"Benim muhteşem erkeğim, harikasın filan mı diyor?"

"Yok ya, omuzlarını öperken maviş ipeğim dememi istiyor!"

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..