Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '13

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Neden Midilli’ye gidilir 9 : Midilli’nin içinden…

Neden Midilli’ye gidilir 9 : Midilli’nin içinden…
 

 Bugün hala 18.Mayıs.2013, Cumartesi… Otelde, uzanmışım. Siesta’nın yararlarını öğrendik ya.. Bir iki saat şöyle… Sonra, akşamüstü olmuş, canavar gibi hoplayıp kalkıyoruz .. Hey bu akşam tavernaya gideceğiz… Hem yemek, hemi de eğlence… Araba, 7.30’da kalkacak… Dışarı fırlıyoruz. Birkaç dükkan geziyoruz sahilde. Ufak tefek marketlerde çok ilginç şeyler var. Özellikle adaya özgü hediyelik eşyalar dikkatimi çekiyor… Bizde çeşit bu kadar değil. Ve sonra peynirler… Çok değişik peynirleri var. Bir iki çeşit peynirden örnekler alıyorum. Bir iki hediyelik eşya… Ivır zıvır…

Hop otobüsümüze, yine sağda solda gecikenleri bekliyoruz. Onları da alıp, bu kez Ada’nın Batı’sından, Türkiye’yi gören kıyılarından siya siya bir lokantaya götürüyorlar.

Bu arada Rehberimiz, hayatını anlatıyor. Türkiye’de bir Rum kızına aşık olmuş, onun peşine takılıp bu adaya gelip yerleşmiş. Ve hayatından son derece memnun görünüyor. “Allaha şükür bu iş hayatına bir tek minibüsle başladım, şimdi üç tane otobüsüm var…” diyor. Allah daha da artırsın. Ama bizim Adanalı gencimiz bu arada, tabalığını değiştirmiş, Yunanistan tebasına geçmiş. İşte gördünüz mü, bir vatandaşı da böyle kaybettik! Aslında tam bir filmlik hayatı var adamın. Diğer yandan görüyoruz ki, tam bir aşk adamı…

Otobüsün içinde güle oynaya (aramızda bir çok da tıp doktorları var) yemek yiyeceğimiz, lokantaya, tavernaya .. Her neyse ! Merak ediyoruz… Belli bir süre geçtikten sonra Deniz kıyısındaki gazinoya geliyoruz… Daha şimdiden dolmuş. Bir sürü masalar. O gün bir Yunan Bayramı’na rastlıyormuş. Bu gün dolayısıyla herkes dışarıda yemek yer eğlenirmiş… Çevremiz cıvıl cıvıl. Köşede bir orkestra var da daha kimseler yok.

Önce yemekler söyleniyor. Demek dediğin burada, hep deniz ürünleri… Kalamarından tut, istakozuna, ahtopot bacağına kadar… Aklına ne geliyorsa, sofraya seriyorlar. Sonra Uzo’lar açılıyor (Onlar hesaba dahil değil, ama sudan ucuz..!)  Büyük keyf içinde nefis salatalara, önümüze ne konulursa hücum edip, bu cennetten taamları gövdeye indiriyoruz.

Ve orkestra başlıyor. Önce ağır, Yunan havaları çalıyor, tam bu sırada hayret ediyoruz, genç iki rahip, rahip elbiseleri içinde gelip, nefis şarkılar söylüyorlar. Herkes bol bol alkışlıyor. Bu arada Türk şarkıları da Yunanca şekilleriyle bize ulaşıyor: Leylim ley…

Gazino sahiplerinden biri, mikrofona çıkıp “Bugün Yunanistan’ın İsim Koyma Bayramı diye bilgi veriyor, yarın da biliyoruz siz Türklerin bayramı.. Niçin iki Bayramı bir arada kutlamıyoruz… Onun için bol bol eğlenelim…” diyor. Herkes alkışlıyor. Ondan sonra, buzuki kendini konuşturmaya başlıyor. Gerçekten Yunanlıların kendilerine özgü , hoş bir müzikleri var. Ve adamlar eğlenmesini biliyorlar. Biraz sonra cıvıl cıvıl, şen şakrak Yunan havaları çalmaya başlayınca, güzel Yunan kızları dayanamayıp, sahneye fırlıyorlar, son derece güzel dans figürleri gösteriyorlar. Uzo’lar etkisini gösterince bizim Doktorlar da yerinde duramaz oluyorlar, onlar da kendi açılarından Sirtaki’ye katılıyorlar. Biz de yerimizde oynayıp duruyoruz… Kalkalım mı? Yok artık bu yaşta… (Ama içim gidiyor…!) Cesur dayanamıyor… havaya uyuyor; adam kalpten gidecek diye, ölüyorum…

Sonra tam profesyonel bir kız, bir erkek iki Yunan dansçısı ortaya çıkıyor ve havayı daha da ısıtıyorlar. Yunan dansının, figürlerin envai türlüsünü biliyorlar ve gösteriyorlar ve hatta ortaya koydukları sandalyelerin üzerinde cambazlık yapıyorlar; seyircilere de yaptırıyorlar.. Bütün milleti dansa davet ediyorlar… Millet coştukça coşuyor ve gece yarısı geliyor.. Finale..! Otobüsümüze doluyoruz. Damaklarımızda yediğimiz güzel yemeklerin tadı; gözlerimizde güzel oyunlar ve hiç unutulmayacak bir gece… Geri dönüyoruz…

Odalarımıza çıkıyoruz . İçtiğim bir iki kadeh Uzo’nun etkisiyle deliksiz uyuyorum. Sivrisinekler mi? Bilmem. Belki onlar da sarhoş olup, bir köşede sızmışlardır. Rüyamda , Yunan kızlarıyla hora tepiyorum… hop, hop… “hocam artık bu horayı ancak, rüyanda tepersin.” Diyebilirsiniz. Olsun…  o da güzel. Ne diyor şair..

“Hayatta güzel yaşadığın anları say…” gerisi boşuna geçip, gitmiştir.

 Eğlenmek, dostluk, dans… Gördüğüm kadar Yunanlı’nın, Midilli’nin hayatının parçası.. Hayatı vur patlasın, çal oynasın yaşıyorlar. Arada sırada bağırıp çağırıyorlar, Avrupalı: “Bunları bizim atalarımız…” deyip yuroları gönderiyor. Yeyip, içiyorlar… Valla helal olsun… Bu dünyada işleri iş de, öteki dünyada ne yapacaklar onu bilemiyorum.

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..