Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '12

 
Kategori
Deneme
 

Neden restoran açamadı?

Bugün size bir hikaye anlatacağım. Restoran açmaya kalkan ama yaşadıklarından sonra vazgeçen bir turizmcinin öyküsü bu. Kimliği bende saklı kalsın ama gelin kulak verelim;

“Ben bir turist rehberiyim. Yaz sezonunda güneyde çalışır, düzenlenen turlarda müşterileri gezdirir, onlara bilgi veririm. Mesleğim sezonla kısıtlı ama bahşiş, yevmiye, komisyonlar derken yuvarlanıp gidiyoruz işte. Ama bu sezon başlarken restoran işletmeciliğine soyundum. Soyundum soyunmasına da on beş gün içinde vazgeçtim. Şimdi tekrar acenta acenta dolaşıp iş arıyorum. Neden mi? Bakın anlatayım;

Herşey yaz sonundan bu yana görmediğim bir dostumla kaşılaşınca başladı. Hal hatır sorduktan ve üç beş çay yuvarladıktan sonra bizimki birden bire sordu, “Bu yaz bir şirketle anlaştın mı?” İçimden bir ses bana bunun devamında ne geleceğini söylüyordu ve ben kendimi her zaman verdiğim cevabı vermeye hazırlayarak, “yok” dedim. “daha değil” hemen ardından da eklemeyi ihmal etmedim; “ama biliyorsun turların nerelerde alış veriş molası vereceğine operasyon karar veriyor. Ben rehberim. O yüzden sen operasyoncularla konuş”

Dostum büyük çaplı bir lokum imalathanesi işletiyordu. Yabancı gruplara satış yapıyor ve işin raconuna göre acenta ve rehbere satıştan komisyon ödüyordu. Bir otobüs dolusu turist dükkana girdiğinde güzel alışveriş yapıyordu ve kar marjı da çok yüksekti. Ben de bir turist rehberi olduğumdan arkadaşım kancayı takmış, vereceği yüzdeyi ha bire arttırır benim gruplarımı götürmemi isterdi. Ben de her seferinde kibarca reddederdim.

Yok, bu kez yanılmıştım. Hem de ne yanılmak... Arkadaşım, “yok yok... Grup işi falan değil. Benim senden istediğim çok başka bir şey. Hazır sezonluk anlaşmanı da yapmamışsın, gel ortak olalım” deyivermez mi? Yahu sezon başı. Kışı güç bela geçirmişiz zaten. Bende restorana ortak olacak para ne arar? Bu işin olamayacağını anlattım. Adam zamk gibi. Yakamı bırakmıyor ki! “Ben senden para falan istemiyorum ki” dedi. “yer benim. Sen işleteceksin, masrafları düşeceğiz. Kalanı fifti fifti...” Allem etti, kallem etti beni restorana götürdü. Tam tekmil, temizlik yap malzemeni al, personeli tut, aç kapıyı çalışmaya başlasın. Mekan güzel. Yeri iyi. Sezon başladı mı güzel iş yapacak bir yer. Eh bende aşçılık da var. Teklif süper, havaya girdim “olur” deyiverdim. Demez olaymışım...

Sezon henüz başlamamıştı ama buna rağmen ortalıkta  tek tük de olsa turist dolaşıyordu. Biraz deneme olur düşüncesiyle, biraz da can sıkıntısından gidip alışveriş yaptım, menüye bir iki yemek koyup az miktarda içecek de stoklayıp restoranı açtım.  Hayrettir bir iki müşteri de geldi...

Fakat restoranın açılması müşterilerden çok toptancıların ilgisini çekmişti. İlk gelen sezonluk su stoğumu bana satmaya çalışan bayi oldu. Toptan alırsam, büyük su 35 kuruşa, küçük su 15 kuruşa geliyordu... Onun ardından toptan gıdacı, meşrubatçı ve biracılar da geldi tabii. Buraya kadar her şey normaldi... Ancak arkası kapalı, üzerinde hiç yazı bulunmayan kamyonet geldiğinde ilk şokumu yaşadım.

Adam kaşar peyniri satıyordu. Kilosu 6 buçuk liradan... Ben, “nasıl böyle ucuz satıyorsun?” deyince de adam açık açık söylemekten çekinmedi, “abi bu dandik kaşar ama kimse ayırt edemez. Bak al bi parça...”

Nutkum tutulmuştu. “zararlı değil abi, patates püresine yağ ve kaşar aroması koyuyorlar...” demez mi? O şokla adamı nasıl gönderdiğimi hatırlamıyorum.

Ertesi gün daha beterdi... Kıymacı, köfteciydi gelen... Kilosu 3 buçuk liradan kıyma satıyordu... Sinirlerime güç bela hakim olup kıyma denilen şeyin muhtevasını sordum... Et aroması, tavuk deri ve kemikleri, soya vs gibi “zararsız” maddelerden üretiliyormuş. Adam öğünerek, “her şey dahil otellerden alan var abi” dediği an kıçına tekmeyi yedi tabii...

Adamı kovdum kovmasına da, bu iş fena halde aklıma takıldı. Kardeşim bu memlekette sahte olmayan bir şey yok mu? Ben bu tip restoranlarda yemek yedim mi acaba? Yediysem kaç kere? Bu işin ucu nereye kadar gidiyor? Oturdum bilgisayarın başına, başladım araştırmaya...

Aman tanrım! Neler neler varmış bu memlekette? Yahu neredeyse gerçek bir şey yok piyasada. Her şeyin aroması var. Üstelik bunlar internette online olarak satılmakta. Aromalar saymakla bitmiyor.

Acı Biber Aroması, Acıbadem Aroması, Ahududu Aroması, Alabalık Aroması, Ananas Aroması, Anason Aroması, Antep Fıstığı Aroması, Ayran Aroması, Bal Aroması, Bergamot Aroması, Böğürtlen Aroması, Çam Sakızı Aroması, Çedar Peyniri Aroması, Ceviz Aroması, Çikolata Aroması, Çilek Aroması, Et Aroması, Fındık Aroması, Fıstık Aroması, Keçi Peyniri Aroması, Keçi Sütü Aroması, Kekik Aromasıi, Kimyon Aroması, Koyun Peyniri Aroması, Koyun Sütü Aroması, Parmesan Peyniri Aroması, Tereyağı Aroması, Yoğurt Aroması, Zeytin Aroması, Zeytinyağı Aroması, Ekmek Aroması... Yahu, ekmeğin bile aroması var. Çakma ekmeği nasıl yapıyorsunuz kardeşim? Neden yapıyorsunuz? Araştırdım, ekmekte durum bildiğiniz gibi değil... Unun beyazlatıcısından tutun da maya besleyicisine (yahu maya besleyici satıyor adamlar. Ninem ekşi mayadan, nohuttan yapardı ekmeği) hacim arttırıcısına kadar neler neler var.  Adam gibi ekmek bile yedirmeyecekler bize.

Kahvelere köpük yapıcı satıyorlar yahu. Köfte kızartılırken hacminin küçülmemesini sağlayan kimyasallar var. Bilumum E-bilmemkaç maddelerini gördüm. Yeminle bin civarında E li madde var... Bir o kadar da E siz katkı maddesi piyasada...

Tam bunları okurken, sahte kolacı, “ucuz” viskici, yaban domuzcu akın akın geldi...

Bunca gelen arasında bana da toplu halde geldiler, iyi saatte olsunlar... Bütün bunları yaşayıp öğrendikten sonra tımarhanelik olmadığım için çok şanslı olduğumu düşünüyorum.

İşte bu yüzden pılıyı pırtıyı toplayıp dükkanı kapattım ve bu işe bir daha girmemeye, hatta turistik yerlerde iyi tanımıyorsam, restoranlarda yemek yememeye karar verdim.”

 

 
Toplam blog
: 61
: 585
Kayıt tarihi
: 09.10.09
 
 

Haziran'mış, yıl 1963 Bursa'da doğmuşum. İlk ve orta öğrenimimi Bursa'da tamamlayıp, İngiliz Filo..