Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Neden yazdılar?

Neden yazdılar?
 

Hepimiz biliriz Sait Faik'in "Yazmazsam deli olacaktım!" sözünü. O, tanık olduğu bir haksızlığa karşı elinden bir şey gelmeyince,- yazmamaya karar verdiği halde- gördüklerini yazarak paylaşmak ister. Sait Faik öykülerinin güzelliği, tadı onların gerçekten yaşanmış ya da gözleme dayanmış olmasındandır büyük ölçüde. O bildiğimiz, her gün karşılaştığımız sıradan insanların öyküsünü anlatır okuyucusuna. Bu yüzdendir, o öykülerde kendimizden bir şeyler bulmamiz...

İnsan bazen yazarak kendini rahatlatır ya da rahatlamak için yazar. Birkaç yıl önce Nobel Edebiyat ödülü alan Doris Lessing edebiyatın kendisini delirmekten kurtardığını söyler bir söyleşide. Yazarın doksanlı yaşlarını sürmesi, yazının huzur veren dünyasında zaman kavramının olmadığını da düşündürebilir bize.

Yazmak için sebep öylesine çoktur ki bazen inanmak istemeyiz. Örneğin Cioran gibi katil olmamak için, kendine küfretmek için, hayata sövmek için de yazılır. O, insanın acılarını "Başkaları da acı çeksin!" diye itiraf ettiğine inanır ve kendisinin tek başına katlanamadıklarına başkaları katlansın diye yazar.*

Gerçek hayatta asla koşamadığı için, hayal dünyasında dolu dizgin koşması sakatlığını unutturmaya yetmiş midir Kemalettin Tuğcu'ya, bilemeyiz. Ama yazdığı çocuk romanlarıyla, 1940' lardan 1970'lere küçük büyük herkesi sular seller gibi ağlatan bir başka yazar olmadığını iyi biliyoruz. Yaşamı boyunca içinde duyduğu eksiklik duygusu, yaşayamadığı çocukluğu, içinde saklı kalan acıları, çocuk karakterlerinin üzerinde açığa çıkarken, onu da yaşama bağlıyordu.

Bazen de çok istediğimiz halde bir türlü fırsat bulamayız yazmaya. Yaşam o kadar zor geçer ki yazmak, yazmaya vakit ayırmak bir lüks olur. O yıllar için asla yaşanamayacak bir lüks... Mutsuz ve yoksul geçen bir çocukluk, biriktirilen anılar ve çok sevilen annenin külleri...Gençliğinden beri hep yazmak isteyen Frank Mc Court, 66 yaşında bunu gerçekleştirdiğinde ortaya çıkan bir baş yapıttır: "Angela'nın Külleri".

Türk edebiyatının mahsun prensesi Tezer Özlü, yaralarını yazarak sarmaya çalışır. Akıl hastanesinin soğuk duvarları arasında yaşadıklarını, evliliklerini, içindeki Tezer'le olan çatışmalarını, intihara olan meylini başka türlü bir kırılmışlığın perspektifinden yazar. Çoğu manik depresif psikoz içinde geçen 44 yıllık ömrü, asla tatmin olmayan ruhunun, yaşamın anlamını sorgulamasıyla geçer.

Yaratmak, Tanrı'ya özenmektir. John Fowles "tanrıcılık" oynamak için yazdı.

Ninesinden dinlediği gibi masallar yazmak isteyen Selma Lagerlof, 15 yaşındaydı Nobel'e doğru ilk adımı attığında.

Bazılarının ise seçim şansı yoktur. Yazar olmak zorundadırlar. Günther Grass, bu zorunluluğu şöyle açıklar: " İçimdeki nöbetleri kustuğum, kimseye söz hakkı tanımadığım, takdir gördüğüm, korkularla yüzleştiğim, zamanı çaldığım için yazdım."

Oysa Carlos Fuentes'in sadece yazmak için yaşadığını biliyoruz. Hamsun karnını doyurabilmek için, Balzac saygıdeğer olabilmek için, Flaubert edebiyat dışında hiçbir şeyin onu etkilemediği için, Plath yaşama tutunabilmek için yazdılar...

Bana gelince, hiç kimse merak etmese de ben yine yazmak istiyorum: Varoluşumu hissettiğim ve hissettirdiğim için...



* Pelin Özgür / E.M.Cioran K Der.S.46










 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..