Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Nefes

Nefes
 

Bunalmıştım. Hareket yeteneğimin kısıtlandığını, düşünmemek için kendimi zorladığımı fark ettim. Fiziki yorgunluklar geçer gider de zihin yorgunluğumu ne yapacağım diye düşünürken, hafta sonu güzel bir dinlenmenin bana iyi geleceğine karar verdim… Bu mekân değiştirmenin dışında bir şeydi… Bu derin bir nefesti…

Sıcak sıcak esen rüzgâr çarparken yüzüme ilerledim… Çam ağaçlarının arasından geçtim… Kâbustan, kan-ter içinde uyanıp buz gibi bir su içmek gibiydi çam kokusu ve ilerledikçe dinginleşti atmosferin o kızgınlığı… Ayaklarım kıpkırmızı toprağa basıyor artık… Kulaklarım, rüzgâr eşliğinde güzel bir ezgi oluşturan çamların şarkısını dinlemekte… Temmuz gününde üzerimde hırkam, üşüdüğümü hissediyorum. Sarılıyorum sımsıkı yalnızlığıma… Birbirimizi ısıtıyoruz…

Yıldızlar yakın… Elimi uzatsam, çekip alacak gibiyim lacivert gökyüzünden… Ne bir sokak lambasına ne de başka bir aydınlatmaya gerek var. Yıldızlar ve ay ışıl ışıl yapıyor tüm sokakları… Dönüp baktığımda o güzel gülümsemesi ve küçücük ellerini ellerime koymuş, zeytin gözleriyle bakıyor bana… Minik yeğenim tüm sevgisini veriyor..Karşılıksız, çıkarsız… Seviniyorum… Sarılıyorum sımsıkı, içime koyasım geliyor O’nu… Öpüyorum gül yüzünden… Durmadan gülüyor… Gülmekte çok yakışıyor…

Yorganı kafama kadar çekip uykuya dalıyorum. Her şeyi ardımda bırakıp, huzurlu bir uykuya hem de. Kafamda sadece yıldızlar, çam kokusu ve akıllı bıdığımın güzel gülüşü var… Rüyamda görüyorum arka bahçemi… Talan edilmiş diye üzülürken, tekrardan düzenliyorum. Oturup çiçeklerin arasına sevdiğim şiirleri okuyorum…

Yüzüme, ahşap pencerenin üzerinde oluşan çatlaktan sızıp gelen güneş değiyor… Aklıma babaannemin anlattıkları geliyor. Dedemle yaylaya geldiği dönemleri anlatırdı sık sık.. Deden hep “ Yayla evleri hep ahşap olmalı. Birazda aralıkla çakılmış olmalı. Sabah o aralıklardan giren soğuk rüzgârla uyanacaksın ki yaylanın tadını anlamasın” der ve devam ederdi canım dedemi anlatmaya… Yüzüme hem serin bir rüzgâr hem de sabahın ilk ışığı vuruyordu. Aklım tüm düşüncelerden arınmıştı ve sıkıntı ile değil huzurla uyanmıştım. Yeniden doğmak böyle bir şey olsa gerek…

Pencereyi sonuna kadar açtım.. İçeriye ışık tamamen girsin, odamı aydınlatsın diye. Çam ağaçları ve kendi bahçemizde sıralanmış kirazlar… Ahududular pembe pembe güneşe yönelmiş. Seviyorlar hem suyu hem güneşi… Kirazlar açık havaları sever, çiçekler bol suyu, babam güzel bahçesini, annem babamı sever… Ben mi? Bense hepsini…

Misafirlerimde vardı yaylada. Kuzenim ve güzel eşi. Onlara bakınca insanın aşık olası geliyor. Hayatın yaşanılabilirliğine inanıyor. Sevginin yüceliğini hissediyorsun. Birde içinden nazar duanı okuyorsun tabi :)))

Güzel bir kahvaltıdan sonra başlıyorlar kirazları toplamaya… Bizse toplayan değil de tüketen tarafta olmayı tercih ediyoruz… Kırmızı kırmızı kirazlar süzülüyor yeşil yapraklar arasında… Doğa, yeşilin birçok tonunu veriyor güzel yaylama… Cıvıl cıvıl bir hafta sonu geçiriyorum…

Akıllı bıdığımın güzel gülüşü, lacivert gökyüzündeki binlerce yıldız, kuzenim ve eşinin büyük aşkı, çam kokusu, rüzgârla bir olup oluşturdukları ezgiler ve ben… Yüreğim yorgun, bedenim yorgun, zihnim yorgunken derin bir nefes alıyorum… Yeniden doğuyorum… Nefes alıyorum… Yaşıyorum…

Blognot1 : Tuğba ve Alper… Şşşştt size sesleniyorum… Sizinle mükemmel bir hafta sonu geçirdim. Allah bozmasın mutluluğunuzu… Bu yazı size..Sizi çoook seviyorum…

Blognot2 : Bu benim 100. blogum... MB'de çok iyi dostlar kazandım. Dilerim paylaşımlarımız devam eder...Sevgilerimle

 
Toplam blog
: 194
: 1525
Kayıt tarihi
: 04.08.06
 
 

1981 yılında aslında istenmiyor olsam da geç alınan karardan dolayı hayattayım:)) Haritacıyım ve işi..