Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Nehir akıyor, akıyor, akıyor...

Nehir akıyor, akıyor, akıyor...
 

Odanın içini öyle bir dolduruyor ki müzik sanki tüm duvarlara çarpıyor odanın içinde bir daire çizip tam orta noktada toplanıyor. Üzerimden kayıp gidiyor. Kulaklarıma böyle dolarsa kafamın içindeki herşey boşalacak da ben de kurtulacakmışım gibi geliyor. Şimdi anlıyorum o çocukları. Odasına kapanıp da teyplerinin seslerini sonuna kadar açıp yataklarında öylece tavana bakan ne yetişkin ne de çocuk olan arada kalmışları. Ben arada değilim. Sadece yorgunum. Bu sözü kendime söylemekten hiç hoşlanmıyorum. "Yorgunum yorgunum yorgunum..."Neymiş yorgunmuşum. Pöffff ne ucuz bahane. Hayır ben yorulmam diyorum öfkeyle kendime. Yorgun olmak kabul etmektir hayatın üzerine geldiğini. Ben bunu kabul etmiyorum.

Bizler, sanıyoruz ki hayat bize hep zor sınavlar sunuyor, hep üzerimize geliyor ve bir türlü huzur vermiyor. Yaşamlarımızı bir trajedi sanıyoruz. Oysa dünya üzerinde bizim gibi binlerce insan var. Her yükün altından kalkanlar kalkamayanlar, kaldıkları yerden devam edenler edemeyenler, bir acıyı hayatın bitişi olarak görenler acıyı kabul edip üzerini örtmeyi başaranlar... Binlerce acı ve binlerce insan.

Hayatı içindeki herşeyle kabul etmeyi becerebildiğinde farklı bakıyorsun hayata. O zaman asla "Bu neden benim başıma geldi?" demiyorsun mesela. Bu başıma geldi ise bir sebebi olmalı diye düşünmeye başlıyorsun. Ve biliyorsun ki başına gelen sana öyle çok şey öğretmiş oluyor ki bunu zaman geçtikçe anlıyorsun. Tüm bunları kabul ettiğinde ve hayatı devam ettirecek gücü bacaklarında hissettiğinde kendini çok daha güçlü hissediyorsun. Çünkü aslında o zaman farkediyorsun ki insanoğlu sandığından çok daha güçlü.

Şu soru çok yanlış ve karanlık bir soru: "Şimdi ne yapacağım ben?" Cevap basit. Yaşayacaksın. Yaşayacak ve gün geçtikçe göreceksin hayatın sana neler sunduğunu. İnançlarını kaybetmeyeceksin mesela. Kendine ve hayata... İnançlar aslında bacaklarındaki güç. Seni yürüten yegane güç.

Bazen hayat böyle damla damla birikiyor insanın içinde. Sanıyorsun ki her yandan sökülüyor hayat elbisen. O sökükleri dikmeye, yırtıkları yamamaya çalışıyorsun. Artıyorlar ve yine aynı yerlerden sökülüyorlar çünkü sağlam dikmiyorsun.Sonra da söyleniyorsun "hayat üzerime geliyor" diye. Hayat kimsenin üzerine gelmez o akar gider. Sadece sana bir iğne ve iplik verir o akıntı içindeki yıpranmalara karşı elbiseni yama diye. Bu akış içinde hayat elbisesi yırtılmayan hiç kimse yoktur. Oysa sen sanırsın ki herkes yol sonuna ilk günkü gibi pırıl pırıl elbiselerle ulaşır. Değil. Sadece iyi yamayanlar ve de sökükleri ile başa çıkamayanlar arasındaki farktır gördüğün. Aslında iyi bir hayat yaşamış olmak söküklerini ne kadar iyi dikebildiğinle ilgilidir.

Odanın içindeki müzik dönüp dolaşıp kulaklarıma beynime doluyor. Ben tavana bakarak bunları düşünüyorum. O an sanki o müzik eşliğinde yeni bir perde açılıyor tavanın beyaz yüzeyinde. Akıp giden nehir içinde yüzen ben. O nehirde kollarımdaki yırtıklara bakan ben. O yırtıkları, sökükleri diken yamayan ben. Ve başını güneşe kaldırıp gülümseyen ben. Yola devam eden ben. İnançla ayağa kalkıp yürüyen ben.

İnançla, inatla ve yamalardan gocunmadan yürüyebilmeyi diliyorum şarkının bitişinde. Kalkıp sokağa çıkıyorum.Nehir akıyor akıyor akıyor...

Fotoğraf: http://pixeloclast.deviantart.com/art/Walking-to-the-Distant-Green-11273493
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..