Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

06 Şubat '20

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Neler Oluyor Bize

YENİ YILA GİRELİ DÜNYANIN DERBEDER HALİ
Dünyanın başka yerlerinde olup bitenler bir yana, ülkemiz üzerinde bir süredir nedeni anlaşılamayan bir karabasan var. Nasıl başlarsan, öyle gider demişler, yeni yıla iyi başlamadık, maalesef gidişata yönelik gelişmelere bakıldığında bunlar daha fragman gibi duruyor. Hiç bir konuda tedbirimiz yok, can kurtarmaya gidenler canlarından oldular. Acaba hangi akla uydular?Dünkü günlerde kalan deprem olayında daha yaralar sarılmamışken, yeni felaketler çaldı kapılarımızı...
 
Depremde yüreğimiz ezilmişti, daha yaralarımız kabuk bağlamadan İdlip'ten gelen acı haberle şehitlerimize yandı yüreğimiz. Ve dün duyduğumuz Van faciasıyla yürek yangınımız harlandı. Bu soğukta insanın yüreği yanar mı? 
 
Evet Elazığ depreminin acısı geçmeden, 2 gün önce İdlib’te 8 vatan evladını şehit verdik. Dünde Van’da askerimiz, sivilimiz 38 vatandaşımızı çığ felaketinde kaybettik. Ardından bir kaç saat geçmeden İstanbul’da bir uçak kazası haberini aldık. Uçak kazasına yardıma giden polisler kaza yapmışlar, yaralılar diye duyduk..
 
Gün yok ki acısız geçsin, gün geçmiyor ki yürekler korkuyla ürpermesin. Felaketin biri defedilmeden diğeri geliyor. Sanki her duyduğumuza "Bu acıların tarifi yok" dedikçe biz, daha beteri görülüyor. Allah esirgesin,Allah sonumuzu hayretsin inşAllah ...
 
Van da çığ altında hayatlarını kaybedenlere Allah bolca rahmet etsin. Yüreğimiz artık acılara dayanmaz oldu. Acaba bize ne oldu? 
 
Bundan tam 20 yıl öncesi; 2000 li yılları 1999'un son günlerinde çok merak ediyordum. Günler öncesi, milletten kimi dinlesem Milenyuma girilecek deniliyordu. Acaba nasıl bir bin yıl olacak, insanlar önlerindeki yaşam sürelerinde neler bulacak, diye...
 
1999 yılının son saniyesi, saat 23 dakika, 59 saniye 1 olduğunda merakım hepten artmıştı. Yeni bir zaman biriminin içinde olacağız heyecanına kapılmıştım.O anın ilk saniyesinin önemini şu an tarif etmek çok zor. 2000 yılına giriyor olmak demek, yeni asrın başlangıcına tanık olmak demekti. Veyahut koca bir bin yıla adım atmaktı.
 
Dünyanın her hangi bir yerlerinde milyonlarca insan bunun önemini o an bilemiyorlardı belki ama zaman geçtikçe kendilerinin ayrıcalıklı olduğunu kavrayıp gururlanacaklardı. Ben şanslılardan biri olduğumu düşünenlerdendim. Çünkü annem 1993 yılında, babam 1995 yaz aylarında genç sayılabilecekleri çağlarında hakkın rahmetine kavuşmuşlardı. Onlar hayattalarken çevremizden Milenyumdan bahseden bir kişi bile yoktu. Akrabadan büyükler diyorlardı ki: 
"Hicri seneye göre 1500 yılına kimse erişemeyecek, kıyamet daha evvelinden kopmuş olacak. Lakin 1500 senesine kadar çok fazla ahir zaman alametleri görülecek, felaketler ardarda gelecek, hastalıklardan, salgınlardan, sellerden, yıkımlardan insanlar kırılacak, toplu ölümler görülecek. Milenyumu görmeden ölenler asıl şanslı olanlar."diyorlardı. Bu sözle teselli bulmuştuk anne babamızın ardından yas tutmayı unutmuştuk.
 
Hayattakiler ölülerin gözlerini kapatıyor, ama ölüler yaşayanların gözlerini açamıyor, maalesef... Biz daldık yine dünya alemine, fırsat buldukça eğlenmeye... 
 
Doğru gelmiyordu zaten denilenler. Gördüklerimize mi uyalım, yaşlıların dediklerini mi dinleyelim?Gazeteler ve televizyonlar Milenyumu daha girmeden övüyorlardı. Duyduklarımıza, okuduklarımıza göre Milenyum  mucizeler zamanlarıydı...
 
Bir takım insanların 2000 li yılları değişik açılardan pazarlamaya kalkışmaları çoğunluğun meraklarını uyandırıyordu. Bazı kadınların 2000 yılına girince doğurma arzularından tutunda, 2000 yılında iş bulmayı hayal edenler, ev sahibi olmak, evlenmek isteyenler 2000 yılının kapısında kuyruğa girmiş vaziyetteydiler. İnsanların bu hallerini gördükçe benim beynimde de anlamsız sorular cevap aramaya başlamıştı.
-Acaba 2000 li yılların güneşi, bulutları, gökyüzünün renkleri değişecek mi?
-Rüzgarlar ters yönlerden esecek mi, akarsular yokuş yukarı mı akacaklar?
-Tüm insanlar birbirleriyle kardeş gibi mi geçinecekler, herkes birbirlerinin haklarına, hukukuna tam manasıyla riayet edecek mi?
-İnsanlara sıkıntı yaşatan sorunlar kalkacak, hastalıklar bitecek, kin ve nefret yitecek, yerine sevgi kuşanmış güzellikler mi gelecek?
-Milenyum denilen süreçte insanlar daha mı mutlu olacak? Her arzulanana herkesce daha mı kolay ulaşılacak?
-Bilim adamları dediklerimiz, gecesiyle gündüzü karışan zatlar insanlığın yararına daha ne icatlar yapacaklar? Alimler Milenyuma hangi süslü cümlelerle övgüler düzecekler?
 
Bunları kendi kendime soruyordumda, sorularıma mantığımı ikna edici cevap veremediğimden aklımdan geçenlerin tümü varsayımdan, düşüncemden ileri gitmiyordu... 2000 yılına merdiven dayarken kendim içinde iyi dileklerde bulunmuştum. Beklentilerimde çokta umutlu olmuştum. Ne varki daha ilk saniyelerde 2000 yılının diğer zamanlardan bir farkı olmadığını anladım. İlüzyonistlerin melon şapkalardan el çabukluğu numarasıyla tavşan çıkardığı gibi hiç bir şeyin birden değişmeyeceğini bilmiş olmama rağmen reklamların sihrine aldandım. Neticede ben de insandım...
 
Sonraki günlerde önce özel hayatımda her şey değişmeye, olduğundan tersine dönüşmeye başladı. Siyasiler benimle uğraşır oldu. Makamım, mevkim mevcutken bir bir elimden alındı. Birden her değerlim ardımda kaldı. Kaybettim var olan maddi olanaklarımı adeta yel savurdu; yer yuttu. Ardından manevi üzüntüler sarstı hem bünyemi, hem bütçemi, yıllar içinde pek çok zorluklarla başetmeye çalıştım. Kısa sürede bu sıkıntılara alıştım. Duvarı nem, insanı gam öldürür derler ya, gamlarla gardaş olmaya çalışırken, çilelerle yoldaş oldum. Hayırlısı deyip avundum.
 Sözün özü, demem o ki; "Tersine döndü mü işler ne gelin oynar ne at kişner."Allah gördüğümüzden geri bırakmasın. Âmin...
 
Milenyumun kapısına dönüp geriye bakarken acaba insanlar neler yaparak gelmişler bu vakitlere?!
Üryan yaşamdan, kumaş beğenmediğimiz bir dünyaya... 
Yaban hayvanlarını avlayıp etlerini çiğ yerken, yemek seçtiğimiz, beğenmediğimizi döktüğümüz bir yaşama...
Yaya yürürken mtorlu taşıta, trene, vapura, uçağa, hatta evrenin boşluklarına ulaşma, kavuşma uğruna füzeye binmeye...
-Parmak hesabı yaparken bilgisayar ağına, dokunmatik çağına ulaşıvermişiz.
Sivriltilen taş silahtan Atom bombasına, zehirli gaza, Hidrojen bombasına, hastalık bulaştıran virüs buluşlarına erişmişiz. Ağaç kovuklarından çıkıp, çok katlı modern beton yapılara yerleşmişiz.
En önemlisi insanların evrimler geçirerek medeniyeti yakalaması derken, yeniden öfkeyle tanışıp kaynaşması gelişmiş... İnsan nüfusu kalabalıklaşırken dünyamız küçülmüş, küreselleşmişiz... 
İnsalık var olduğundan beri yeryüzünde her safhada büyük çılgınlıklar yaşanmış yaşanacaktır. Ölümlü dünya, elbet zulümler olacaktır. Milenyumdan nasibini almak isteyenler arzularına göre belki nasiplenemeyecektir. 
 
Kafayı yıllara ve olayların oluş sebebine takmaktan ziyade; olabilecek müşküllere tedbirler alarak, çevremize iyilik ekerek, iyilikleri dileyerek hayatı devam ettirmek gerekir. Mesela kar altında kalanları düşünüp, bir daha "üşüyorum" dememeli. Yemek beğenmezlik etmemeli, hakka, hukuka ve bilhassa kul hakkına sağlam riayet etmeli. Nefreti aramızdan uzaklaştırıp sevgi bağını kuvvetlendirmeli. Hep bana Rab bana dememeli, çevremizle paylaşmayı bilmeli. Ülkemiz üzerinde gezinen kara bulutları ancak bu şekil dağıtmalı...Ve biricik sevgili güzel ülkem üretkenliğe yöneltilip sıkıntılarından arındırılmalı... 
 
Başın sağolsun kıymetli vatanım,  felaketlerin gelmiş geçmiş olsun. Allah her türlü musibetten vatanımı milletimi korusun. Şehitlere rahmet, masumlara merhamet, yaralılara acil şifalar  diliyorum. Allah güzel günlerde göstersin duasıyla değerli Van'ımıza ve tüm yurdumun yaşayanlarına sevgiler... Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com
 
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..