Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Neler sığdırdık biz ona

Neler sığdırdık biz ona
 

İnsan yüreği ne denli, geniş nedenli büyük demişti Sevgili Sema Çürük, ona blogunda ki “Nelere dayanır bu yürek” başlıklı yazyısı için bir defa da buradan teşekkür etmek istiyorum.
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=31302

Yazısını okuduktan sonra aldığım ilhamla , klavyemin başına geçtim. Ve şöyle geçmişin sularına doğru yelken açmaya başladım. Bindiğim gönül yelkenlisi beni çocukluğumun sahillerinin kıyılarına doğru götürdü önceleri...

Bir zamanlar her şeyim dediğim biri vardı: Ak saçlı, şu tel çerçeveli gözlükleri olan bembeyaz tenli, pamuk ninelerden biriydi anneannem. Sevmekten öte bir şeydi hissettiğim....

Ailemle açık açık konuşamadığım her şeyi onunla paylaşabilirdim. O benim sırdaşımdı. Şevkat görmek istediğimde de onun dizlerine yatardım. Saçlarımı okşardı saatlerce bıkmadan usanmadan. Akıl danışmak istediğimde, yılların ona kattığı dneyimleri benim anlayabileceğim şekliyle ve büyük bir keyifle aktarırdı bana. Canım sıkılsa dolaşmak istesem, yada “hadi alışverişe” desem koşup bir çırpıda giyinip süslenip, benden önce hazır olurdu o yaşına rağmen...

Ve bir gün gitmeye karar verdi. Ansızın...
Cenazesine gidemedim. Orada olmayı kaldırmakda zorlanırdım o başka, ama yinede o sırada şehir dışında olmasam ve bana heber verilseydi giderdim. "Onsuz olamam" dediğimiz ne varsa, kim varsa yokluğu ile yaşamayı öğrenebiliyor insan...

Kişinin yaşamı boyunca taşıyamayacağı hiç bir yükle yüklenme yeceğine inanıyorum. Ve bir de, siz taşıyabilme kapasitenizi artırdıkça; da daha fazlasıyla yüklenmenize sebep olan bir sisiteminde varlığına ....

Bir anektot vardır: Bir derviş ile onun için tanrıya dua etmesini isteyen bir köylü arasında geçer hikaye... Yaşlı bir köylü, yaşadığı mahaledeki dervişin kapısını çalar bir gece vakti.
Ve derki: “Üstadım sizin makamınız ve tecelli ettirdikleriniz malumumuzdur, bir ricası olacak sizden şu fakirin”
Derviş : ”Söyle elimden gelen bir şeyse...” der ve köylüyü dinlemeye koyulur...

Köylü, dervişten tanrıdan onun için sabır dilemesini ister. Yaşadığı sıkıntılara, hastalıklara, acılara ve yoksunluklara çare olarak sabrı istemektedir köylü tanrıdan..
Derviş: “tabi ki “der...”Dileğin buysa dualarıma alacağım seni, ancak bil ki istediğin dertlerine şifa olmayacaktır. Çünkü isteğin sabırsa, hayatında sabır göstermen gereken olaylar tecelli etirilecektir”

Bu hikaye, ilk duyduğumdan beri beni düşündürür. Sabır isteyen köylünün sabrını deneyimleyebileceği olaylarla karşılaşması doğal değil mi?

Gerçekten dediğimiz gibi, kalp o kadar büyük ki, içine ne koyarsak var gücüyle taşıma kudretinde. Biz onun içine hem en büyük acılar, hem en büyük mutlulukları sığdırabiliyoruz. Ara ara kan sızsada , ara ara göz yaşlarıyla safrasını atsada; taşıyor...

Bunun yanısıra, üstüne üstlük akıllı uslu durupta onun usul usul çarpmasına da müsade etmiyoruz....
Bir yandan yeni yeni heyecanlar, yeni aşklar, bir dolu adrenalin salgılatacak anlar, irili ufaklı mutluluklarla zorlayıp duruyoruz. Bazen düşünüyorum da dili olsa neler derdi benim ki :)

Bir yandandan da tortuları onun başına sarıyoruz: Vicdan azapları, intikam, hısr, korku, endişe ve daha bir çoğu ile çeperlerini zorluyoruz.

“Kalbi temiz” diye bir tabir vardır biliriz hepimiz...
Olabildiğince arınmış, yalınlaşıp en sade haline gelmiş, ışık ışık bir kalp gelir benim gözümün önüne. Göz göz bir dolu beyaz oda, içinde bir şey yok değil ama olan her şey ışık ışık parlamakta...

En yalın, en hafif, en şefaf halleriyle her şey bu gönülde. Sevgi, mutluluk, şevkat, özlem, kırgınlık yada insana ait ne varsa damıtılmış. Sanki hepsi özüne varmış, sıkıştırılmış...

Herhangibi bir maddenin tek bir atomu dahi o maddedin tamamının fiziksel ve kimyasal kısaca maddeyi o madde yapan her ne ise, bu özelliklerin tamamını taşır. İşte temiz bir kalp denince de, bende ki imajı bu: Olabildiğince ferah sevgi ve ışık ile temizlenip arındırılmış pembe bir oda ...

O taşıyor...
Zorlansa da taşıyor, acılarla karartılsa da görevini yapıyor. Durup dinlenemden bu bedene, bu ruha hizmetini sürdürüyor. Biz dilesek de dilemesekte bize yoldaşlık etmek için elinden geleni o ardına koymuyor...

Neşe doldurulduğunda: Hafifliyor, bir kuş gibi heyecan ve sevinçle atıyor ve bize bunu fazlasıyla hissetiriyor. Vicdanazabı, intikam, endişe ve korku ile doldurulduğunda kendini kasıyor...

Bir hayalimiz olsun:Tüy kadar hafif ışıktan bir kalp...
Gelin onun kapasitesinden şüphe etmeyelim. İçine ne koyarsak onu taşıyabileceğinden emin olalım. Ve o piru pak kalana kadar aydınlık ırmakların altında yıkayıp onu sevgiyle dolduralım.

Onun kapasitesi büyük, bir sünger gibi emer... ne verilirse.
Ama neden sabrı dileyen köylünün yaptığı gibi sonuçları kaygı, endişe, hırs ve korku tortuları olacağını bildiklerimizi bu kalbin içine koyalım?

Onu ne ile dolduracağımıza dair seçme hakkımız öncesinde her zaman var...
Biraz düşündüğümüzde, daha yolun başındayken oluru olmazı az yada çok esasında belliyken; kalbimizin içine fazlaca da düşünmeden, telaşla alıp koyduklarımızı hatırlayın.... Ve sonrasında, oradan giderken ona bıraktıklarını....

Yanılmıyorum değil mi?

Sevgi ve ışıkla
Ayna
08.04.07

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..