Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '11

 
Kategori
Çocuklar ve ilkler
 

Nemo ve Simba

Nemo ve Simba
 

Bir zamanlar Nemo isimli bir balık varmış ve tek istediği şey mutlu olmakmış. Bunun için de herkes tarafından sevilmek istiyormuş. Sevilmek için de kendisini hep mutlu gösteriyormuş, ama aslında hiç de mutlu değilmiş. Çünkü aslında kimse onu sevmiyormuş ve o çok yalnızmış. Bu yüzden kendisini de sevmiyormuş, yaşadığı okyanusu da sevmiyormuş. Daima merak edermiş neden okyanusta küçücük bir balık olarak doğduğunu, neden bu kadar şanssız olduğunu…

Nemo, balık olmaktan hiç hoşlanmıyormuş. Bu yüzden balık olduğunu da kabul etmek istemiyormuş. O hep bir balıktan başka bir şey, çok daha kuvvetli, herkesin çok sevdiği, hayranlıkla baktığı birisi olmak istiyormuş. Kendisinden memnun olmadığı için balık olduğunu kabullenemiyormuş ve kendisini, çok daha başka birisi gibi göstermeye çalışıyormuş. Kendisini hep başkaları ile kıyaslıyormuş ve kendisini en çok, gıpta ile baktığı aslan Simba ile kıyaslıyor, onun gibi olmak istiyormuş. Çünkü Simba çok kuvvetli ve karizmatikmiş, yemyeşil ve ferah bir ortamda yaşıyormuş. Sürüyle hayvan ve havada uçan kuşlar varmış Simba’nın yaşadığı yerde. Simba’nın dünyası çok güzelmiş ve Simba çok sevilirmiş, karizmatik bir şekilde kükrermiş ve birçok arkadaşı varmış ve herkes Simba’ya hayranmış. Bu yüzden Simba, Nemo'nun gözünde hep bir örnek, mükemmel bir varlık olmuş.

Hiç arkadaşı olmayan Nemo, sürekli olarak: “Neden ben de onun gibi olamıyorum, neden ben buradayım?” diye düşünüp duruyormuş. Onun gibi olmak için her türlü çabayı sarf etmiş, bütün numaraları denemiş, ama hep başarısız olmuştu. Başına peruk bir yele taktığında yele suda başından çıkıveriyormuş, bunu gören çevresindekiler de dalga geçiyormuş. Kükremeye çalıştığında ise ağzından ses çıkaramıyormuş, kimseyi kükremesiyle etkilemeyi başaramıyormuş. Kimseyi etkileyemediği için, Nemo’yu seven hiçbir kimse yokmuş, ama Simba’yı herkes çok seviyormuş. Zaten bu yüzden Simba gibi olmak istemişti, başaramadıkça üzülmüştü. Ama çok şeyi deneyip yine de başaramayınca, bu sefer etrafındakilere kızmaya başlamıştı: “Ne varmış ki onda, neden onu o kadar seviyorsunuz, aptalın teki o! Artist gibi kükrüyor diye mi? Siz de mi bu kadar aptalsınız, bir kükremeye kaptırıveriyorsunuz?” diye hem aslında gizlice hayran olduğu Simba’ya, hem onu seven, hem de kendisine sevgi göstermeyen herkese kızmaya başlamıştı. Ama bu tutumu, herkesin iyice kendisinden uzaklaşmasına neden olmuştu, çünkü kim kızgın birisinin yanında olmak ister ki? Ama herkes uzaklaştıkça, Nemo’nun öfkesi daha da büyüyordu.

Bir gün ise artık canına tak etmişti, çünkü ne yapıp ettiyse de, ne kadar çaba sarf etmiş olsa bile, bir türlü Simba gibi olamamıştı. Olamadıkça da üzülmüş, üzüldükçe başkalarına öfkelenmeye başlamış ve sonunda bu zavallı çabası ve hayatı onu yormuştu. Nemo artık gerçekten çok yorulmuştu ve asla Simba gibi mükemmel olamayacağını, okyanustan da asla çıkamayacağını artık anlayıp kabul etmişti. Artık Simba gibi olma çabasından vazgeçmişti. Kendi kendine: “Bundan sonra artık üzülmek istemiyorum ve üzülmekten sıkıldım. Bu yüzden mükemmel olma çabasından vazgeçiyorum. Başıma ne gelirse gelsin, bundan daha kötü bir durumda zaten olamam ki, boş ver gitsin!” diye düşünmüştü kendi kendine. Artık Simba gibi değil, kendisi gibi olmaya karar vermişti. Ama nasıl? Hayatı boyunca hep kendisini inkâr etmişti, kendisini tanımıyordu bile. Hayatı boyunca sadece çevresindekileri değil, kendisini de Simba gibi olduğuna inandırmaya çalışmıştı hep.

“Ben acaba nasılmışım?” diye merak ederek aynanın karşısına geçmişti. Aynaya baktığında fark etmişti ki, eskiden aynada sadece kendi eksiklerini görürmüş: “Simba gibi yelem yok, kuvvetli patilerim yok…” diye ağlayıp dururmuş. Ama bu sefer, hayatında ilk kez aynanın karşısına geçip: “Neyim yok?” demek yerine: “Neyim var?” demeyi tercih etmişti. “Acaba elimdekilerle neler yapabilirim?” diye kendisine bakmaya karar vermişti. Aynaya baktığında ise ne görsün? Kendisi bir balıkmış meğer! Balık olduğunu aslında zaten biliyordu, ama bunu hep inkâr ettiği için kendisinin farkında bile değilmiş. Yelesi yoktu ama meğer pırıl pırıl pulları varmış, hem de ne güzel parlıyorlarmış o pullar. Koşabileceği patileri yoktu ama yüzebileceği muhteşem yüzgeçleri varmış. “Bir de hep Simba gibi ormanda yaşamak istiyordum, ama oraya gidebilseydim bile dakikalar içinde kuruyup ölürdüm zaten. Orada yaşayamazmışım, meğer ne aptalmışım! Oysa suda bu güzelim yüzgeçlerim olmasaydı ne yapardım?” diye sevinç dolmuştu içi birden bire ve yerinden sıçrayıp şükran dolu bir mutlulukla suda bir sağa, bir sola, bir yukarıya, bir aşağıya yüzmeye başlamıştı. “Ne kadar zevkliymiş yüzmek, patilerim olsaydı burada yüzmem bile mümkün olmazdı!”. Hayatında ilk kez kendi doğal yapısına hayranlık duymuş, etrafta fırıl fırıl yüzmeye başlamıştı.

Yüzmeye başlayıp etrafına bakmaya başladığında, kendisinin de çevresinde muhteşem bir tabiat, sürüyle gezen parlak balık ve suda sessizce süzülen pırıl pırıl denizanalarının olduğunu fark etmişti. Bütün bitkiler suyun dalgalarıyla ahenk içine dans ediyor, güneşin ışığı dalga dalga gölgeler ile beraber her yerde dans ediyormuş. Meğer her zaman zaten cennet gibi bir yerde yaşamış. Ama bunu hiçbir zaman görememiş çünkü tüm vaktini bir yerlere ulaşmaya, farklı olmaya, sevilmeye, beğenilmeye, onaylanmaya çalışarak geçirmişti. Bunun için, kendisinden çok farklı olan Simba gibi olmak istemişti, çünkü ancak onun gibi olursa her şeyin güzel olacağına inanmıştı. Ancak Simba gibi olmaya çalışmaya devam etseydi ne kendisini ne de çevresindeki güzellikleri asla bulamayacağını ve bütün hayatını bomboş bir çaba ile geçireceğini anlamıştı. Bugüne kadar yaşadığını zannetmiş hep, oysa gerçek Nemo şimdi doğmuştu; tamamen kendine özgü bir balık olarak! Üstelik etrafında, önceleri çabalamaktan göremediği, karşısında hep kör olduğu, gizemlerle dolu, muhteşem bir dünyası varmış. Kendi mükemmelliğini fark etmekle beraber, çevresindeki her şey ve herkesin de mükemmel olduğunu fark etmişti. Bütün hayatını mükemmel olmaya çalışma çabalarının esiri olarak geçirmiş olduğunu fark etmişti. Zaten mükemmel olduğunu fark etmesiyle beraber artık özgür hissediyordu kendisini çünkü başkalarına karşı ulaşması gerektiği bir yerin olmadığını anlamıştı. Bu coşku ile o muhteşem dünyasını keşfetme yoluna çıkmıştı, özgür ve mükemmel bir balık olarak.

Etrafı büyük hayranlık ile keşfederken bir yandan da kendi kendine düşünüyordu Nemo. Eski tutumunu düşündükçe kendisine gülüyordu, ancak bir yandan da: “İyi ki geçmişimdeki bunalımı yaşamışım!” diyordu, çünkü yoksa asla kendisini uyandıramayacaktı, o kötü bir rüya gibi görünen geçmişinden. Hatta bu sefer, o kadar hayran olduğu Simba için üzülmeye başlamıştı. Çünkü Simba iyi vakit geçiriyordu ve bu yüzden uyanıp bütün bu güzellikleri görmeye ihtiyacı yoktu. Oysa neleri kaçırdığını bilmiyordu bile zavallı Simba. Bu duygular, Nemo’nun kendisine yeni bir hedef edinmesine sebep olmuştu. Eskiden herkese kızarken şimdi herkesi seviyordu, çünkü hiçbir rakibi kalmamıştı; herkes bu yeni keşfettiği kendi dünyasının bir parçasıydı. Bu dünya kendi dünyası olduğu için herkes de kendisinin bir parçasıydı. Eskiden kendisi için üzülürken, artık herkes için endişeleniyordu ve herkese bu gerçeği göstermek istiyordu. Yeni hedefi buydu ve bundan daha büyük olan bir hedef düşünemiyordu. Eğer Nemo’nun keşfettiği şeyi herkes bilseydi, hiçbir kimse bir başkasıyla yarışmazdı, kavga etmezdi, dargınlıklar ve küslükler olmazdı; hatta savaşlar dahi yaşanmazdı. Çünkü herkes birbirini olduğu gibi kabul eder ve bir başkasına karışmazdı. Herkes kendisinden ve içinde bulunduğu dünyadan memnun olurdu ve hiçbir kimse sevilmek ve onaylanmak için bir başkasından üstün olma ihtiyacı hissetmezdi. Geçmişte kendisini Simba ile kıyasladığı zamanlarda asla mükemmel olabileceğine inanmamış, kaderi yüzünden ağlayıp durmuştu ama artık biliyordu: Kendisi zaten her zaman mükemmel, tek, özgün ve güzelmiş.

Bunları düşünürken bir mucize yaşadı Nemo. Geçen balıklardan biri, yepyeni Nemo’yu görünce birden bire durup yanına geldi ve “Nihayet Nemo, aramıza hoş geldin!” diyerek ona sarıldı. O an Nemo fark etti ki, artık onun da birçok arkadaşı olacaktı; sevecekti ve sevilecekti ve artık bir eksiği kalmamıştı. Zaten bütün hayatı boyunca sadece bunu istemişti ve çabalamaktan vazgeçtiği an, arayıp bulamadığı şey onu bulmuştu. Meğer her şey ne kadar basitmiş...

 
Toplam blog
: 11
: 602
Kayıt tarihi
: 07.10.11
 
 

Güzel sanatlar fakültesi resim-iş öğretmenliği bölümü mezunuyum. Resim yapmak, felsefe ve tarih i..