Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '06

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Nemrut'un laneti

Nemrut'un laneti
 

Binlerce yıl öncesine gitmek, binlerce yıl öncesine dokunabilmek, binlerce yıl öncesini solumak, hiseetmek, binlerce yılı yaşamak...

Nemrut dağına çıkmanın ilk heyacanını böyle yaşadım. Gitme fikri kimden çıktı hatırlamıyorum. Fikir muhteşemdi o kadar. Ben doğaya, sanata, tarihe susamış ben, bu muhteşem fikri ortaya atan ve geziyi gerçekleştiren dostuma binlerce teşekkürlerimi yolluyorum.

Akşamdan minübüs kiralandı, saati kararlaştırıldı. Saat 11' yola çıkılacak herkes o saatte Adıyaman o zamanki adıyla Şevket Gürsoy parkında (şimdiki adını bilmiyorum. Çünkü sürekli değişir bizde sokak, park vb. yerlerin isimleri) olacak. Saat 10,45 de herkes hazırdı. Kumanyalar hazırlanmış güzergah belirlenmişti. Yola neşeyle çıkıldı. Harabet dostum'un güzelim sesi ve bağlamasıyla yolculuk boyunca çektiği müzik ziyafetinin tadına doyulmazdı. Güzelim Arguvan türküleri, aşk ve ayrılık üzerine nice türkülerle geçen zamanın farkına dahi varılmıyor. Doyumsuz yaşamlar nede hızla akarmış meğer.

Adıyaman'dan Kahta kuş tepesi 40 dakikalık bir mesafe. Yolda tek tük ağaçlar genelde bu mevsimde yazın sarının tonları hakimdir ovaya. Petrol kuyularından petrol çeken pompalar yol boyunca sağlı sollu. Samsat Atatürk Barajı altında kaldığında bu alanı ne yazıkki artık biz dahil kimse göremeyecek. Binlerce yıllık tarih suların altında kaşifini bekleyecek. Kuş tepesinde bir tümülüs ve 4 sütun bulunur. Üç sütunda kuş heykelleri biri boş öyküsü hüzünlü tüm aşk öyküleri gibi... Yarım saatlik moladan sonra şiir gibi kıvrılarak nemrut'a giden yola koyuluyoruz tekrar. Tarihi 100 yıl geriden yaşayan köyleri geçiyoruz. Tanrıların dahi terk ettiği diyarlardaki yalnızlık. Burada yaşam ne kadar sade, ölüm her yerde sıradan burada bir başka sıradan. öldürmek sıradan değildir dünyanın başka yerlerinde burada sıradan. Toprak damlı evler, bir tek genelde cami ve okul binaları genelde çatılı. Yüz yıllık geç kalmışlık içimi önce acıtmıştı. Şimdilerde ise doğayla kucak kucağa yaşamanın mutluluğunu gördüm insanların gözlerinde, yaşama pırıltısını o kentlerde hayal ettiğimiz pırıltılar burada cap canlıydı. Yaşamak öldüresiye, aşk öldüresiye bu topraklarda. Suları gürül gürül temiz ve serin. Doğası tertemiz ve ciğerlerimize dolan karbonmonoksitsiz bol oksijenli hava, insanları dostça insanca ve davetkar. Kendilerine değil ama konuklarına dost insanlar. Nemrut kötü bilen, türbeleri kutsal sayan yurdum insanı. Kötü bildiğine düşmanca davranan tahrip eden, binlerce yıllık tarih olsada asla tahammül edemeyen yurdum insanı... Ağaçlar gittikçe azalmış. Meyve bahçeleri yok. Buralarda kan davalılar ya ekinleri yakar, yada ağaçları keser bir gecede. O yüzden kimse ağaç yetiştirmez olmuş. Hal böyle olunca yoksulluk diz boyu.

Nemrut inançtan dolayı korunamamış tahribatın sebebi dini inançtan. Turistlere ahlakımız bozulur diye pek itibar edilmemiş. (Bu nedenle daha çok Malatya üzerinden gelir olmuş turistler.) tabiki binlerce gelmesi gereken turistlerde yüzlerle ifade ediliyor. Bu durumda olmak ne hazin bu kadar zenginlik içinde. Ben bu duruma Nemrut'un laneti dedim. Kadir bilmeyeni lanetlemişti sanki Tanrılar.

Yaklaşık 40 dakikalık tekrar yolun sonunda tüm ihtişamıyla nemrut (kommagane) karşımızda hepimizde hayret ifadesi, inanılmaz boyutlardaki taşlardan muhteşem heykeller tüm tahripkarlığa ve barbarlığa rağmen ihtişamlı, mucizevi, muhteşem ve inanılmaz... Binlerce yılın kral bekçileri insanoğlunun barbarlığına çaresiz kalmış birazda. Taşların işlenmesi ve gizemi hala sırrını korumaktadır günümüzde. Zirvedeki yumruk büyüklüğündeki taşlardan meydana getirilen mezar tümülüsünün gizemi de hala orta yerde, binlerce yıllık tarih gizmini gelecek kuşakların merakına bırakıyor.

Kısa bir yemek molasından sonra etrafı keşfe çıkıyoruz. Malatya tarfından gelen yol burada bitiyor. Gelenler heykelleri ve gün batımı ile gün doğumunu izleyip dönmek zorundalar. Bizim ise daha keşfedecek hazinelerimiz var. Adıyaman ile Malatya arasında ki çekişmelerden nasibini almış burasıda. Çekişme rant için yoksa koruyup kollamak için değil. O yüzden Yolun karşı tarafa geçmesine müsade edilmemiş. Malatya tarafından gelenler Milli park alanı, kuştepesi, Eski kahta kalesi, Cendere köprüsü ve samsatı göremeyecekler.

Akşam günbatımını dört gözle bekliyoruz. Bir yandan anı ölümsüzleştirmeye çalışıyoruz. Filimleri cömertçe harcıyoruz. Akşama doğru hava iyice serinledi. Yanımızda getirdiğimiz kazaklar yetmez oldu bizi ısıtmaya. Battaniyelere sarınıp bekliyoruz. Ovada 40 derece burada 10 dereceye düştü sıcaklık. Ama hiç bir şey günbatımının doyumsuz keyfini bozamazdı. Hatta serin hava hepimizi dahada dinçleştirdi, canlandırdı. Üzerimizdeki rehavetten ve yorgunluktan eser kalmadı.

Geceleyin otellere inmeyip açıkta geceleyecektik. öylede yaptık. Battaniyelerimizi toprağa serip koyun koyuna yatık. En lüks otellerin bile bu kadar temiz hava sunacaklarını hiç sanmıyorum. Sabahı diri ve neşeyle karşıladık. Gün doğumu muhteşemdi gün batımı gibi. Tanrılar Güneşin muhteşem doğuşunu izlemek için sanki buraları yurt edinmişlerdi. Muteşem bir doğa, muhteşem heykeller, muhteşem bir tarih ve muhteşem bir gün doğumu...

Saatler ilerledikçe zirveden inişler başladı. Zirveden sonra eski yerleşim yeri olan bu gün Milli park statüsündeki Arsemi'ya geldik. Alanda yine insan tahribatının souçlarını görmek içten yaralıyor insanı. Herkül' kral antiochos'la tokalaşması taşa kabartılmıştı. nice başka kabartma heykeller. Hepsinde insanların tahripkar izleri. Aşağıda köyün girişindeki derme çatma pansiyonda karavanla konaklayan yaşlı turist çifte hepimiz hayranlıkla baktık. Benim ülkemde yaşlılar sadece torunlarını severek hayatlarını tamamlarlardı, bu insanlar kendi hayatlarını yaşıyorlardı. Tanışmadık ama hepimiz sevdik 70'lik delikanlıları. Havuzun başında nefis bir kahvaltı hepimizi diriltti. iki saatlik moladan sonra ver elini Eskikahta kalesi. Köydeki tek iyi durumdaki yapıda 1960 larda ülkemize gelen alman arkeoloğa aitti. Kalede herşey muhteşem planlanmıştı. Kale savunma kolaylığı açısından ovaya hakim bir yere inşa edilmiş. Su, yüzlece basamaktan oluşan korunaklı gizli bir merdivenle çaydan alınıyormuş. Hala sağlam yerinde duruyor. Oradan cendere köprüsüne geçiyoruz. Bu köprü binlerce yıldır sapa sağlam yerinde. Hala işlevsel.(Köprünün yanına yapılan yeni köprü ilk taşkında yıkılmış.) Köprünün dört yanında üç adet sütun. Biri eksik yine. Yine kuştepesindeki eksik gibi bildik güç, ölüm ve aşk hikayesi.

*SAMSAT KALESİ EFSANESİ

Kommagene ülkesinin baş kenti Samsat'ta oturan bir kral var. Kralın güzel kızına her ülkeden talipler gelir, hepsi de geniş topraklar, sonsuz paralar sunar kızın babasına. Kızıyla evlenmelerine izin versin diye . Kral içme suyu problemi bulunan şehre suyu kim önce getirirse kızı ona vereceğini söyler.

Yarışmacılar birbirleriyle çekişerek geceli gündüzlü düşünerek çalışırlar. Bir gün şehir halkı, yakınlarına kadar uzanan ve her gün ilerleyen dev su kanalları görür. Arkasından şehre hayat veren sular akmaya başlar. Arsameia'nın genç prensi bugüne kadar kalan su kanallarıyla şehre suları akıtır. Genç prensesle evlenerek çalışmalarının karşılığını SAMOSATA'dan alır.

Romalılar devrinde SEPTİMUS SEVERUS zamanında yaptırılan ve 2 bin yıllık bir geçmişe sahip olan Kalıta çayı üzerindeki (Cendere köprüsününde halk arasında bir öyküsü vardır.

Septimus Severus köprünün her ucunda iki adet olmak üzere dört sütun diktirir. Bu sütunlar kendisini, eşi JULİA DONNA, oğulları CARACALLA ve GETA'yı temsil eder. Ancak savaş sırasında Geta öldürülünce sütunlardan.birini yıktırır. Böylece köprünün bir tarafında iki, diğer tarafında bir sütun kalır. Bu nedenle köprüde halen üç sütun bulunmaktadır.

*CENDERE KÖPRÜSÜ
Adıyaman’a 55km mesafede Karakuş Tepesinin kuzey doğusundadır. Cendere (Cha binas) deresinin en dar kesiminde iki ana kaya üzerine tek kemerli olarak inşaa edilmiştir.

Cendere Köprüsü 92 İri kesme taştan oluşmaktadır. Üzerindeki kitabelerden Septimius Severius zamanında Samsat’da karargah kuran 16. Lejon tarafından yaptırıldığı, sütunların Septimius Severius, karısı JuliaDomma, Oğulları Caracalla, Geta’ya adandığı daha sonra Geta'nın sütununun, kardeşi Caracalla tarafından öldürülmesini mütaakip kaldırıldığı bilinmektedir.

Bense başka bir efsane duymuştum.

Kralın güzeller güzeli kızına üç talip çıkar. Fakat kral kızını evlendirmekten yana değildir. Üç talipliye görevler verir. Birisi Cendere deresi üzerine köprü yapacaktır. Birisi Karakuş tepesine anıt mezar yapacaktır. Diğeride Samosata içme suyu getirecektir. kim erken bitirirse o kişi alacaktır kralın güzeller güzeli kızını. Samosata da iş önce biter. Fakat kralın kızı vermeye gönlü yoktur. Küçük bir hile yapar. Haber salar Samosata'ya Cendere köprüsü bitmiştir der. Yarışma kaybedilmiştir. İntihar eder delikanlı. Sonra Karakuş tepesine ve cendere'ye haber gider sular akmaya başlamıştır diye. Yine ölüm vardır bu haberde de. Üçü de intihar etmiştir. Bu yüzdendir Karakuş tepesindeki eksik heykel ve de cendere köprüsündeki eksik sütun. Bir yaşama karşılık üç ölüm.

Bense Samosata su getirenin mutlu sonunu bozmak istemedim. Değiştirdim sonunu Samosata' ya su getiren erdei muradına. Bir yaşam sundum iki yaşama karşılık...

*tatildunyasi.com sitesinden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 144
: 2687
Kayıt tarihi
: 01.07.06
 
 

Ziraat mühendisi ve iktisatçıyım. yatırım danışmanlığı ve kişisel gelişim konularında  Simurg Con..