Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '13

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Nepal'de bir hafta...

Nepal'de bir hafta...
 

Pokhara, Budist barış pagodasında Semra ile birlikte...


Dünyaya çatısından baktık

Dünyanın en yüksek dağları... Nefes kesen manzaralar... Hayranlık uyandıran tapınaklar... Vahşi hayvanlarla dolu ormanda safari... Bambaşka bir uygarlık... İnsan dünyanın çatısı Nepal’e gittiğinde daha ne görmek ister ki!

Budizm ve Hinduizmin birbirine karıştığı bağımsız bir ülke Nepal. Yüzü aşkın etnik grubun yaşadığı, farklı dillerin konuşulduğu, dünyanın en yüksek dağlarına sahip, 8 bin 848 metrelik Everest’le çekim gücü olmuş bir ülke... Özellikle dağlardaki nefes kesen manzaralar, hızlı akan nehirler dağcıları, doğa sporlarına meraklıları ve gezginleri bekliyor.

Dağları seven arkadaşım Semra Taşdemir’le birer küçük sırt çantası alıp gidiyoruz Nepal’e. Yoksul bir ülkeye gittiğimizi biliyoruz. Zaman zaman elektriklerin kesileceğini, otellerde fazla konfor olmadığını da. Ama bu kadarını tahmin edemiyoruz. Toz duman arasında sabah işlerine gitmeye çalışan Katmanduluların çılgın trafiğinin içinde buluyoruz kendimizi. Yerel halkın çoğu maskeli, başka türlü dolaşmak imkansız zaten. Çoğunluk motosiklet kullanıyor. İşaret dilleri ise korna.

Bu karmaşadan sıyrılıp Katmandu’nun Durbar Meydanı’na girdiğimizde, günümüz dünyasından çıkıp bin yıldan da geriye gidiyoruz. Durbar yani saraylar meydanında tapınakların muhteşem mimarisi karşısında büyülenmemek imkansız. Meydanda elliye yakın tapınak var. Tapınakların çevresindeki çeşitli tanrı heykelleri ile Kamasutra figürleri görülmeye değer. Eski kraliyet sarayı, maymun tanrı Hanuman da... Tanrılarına çiçek, tütsü ve kırmızı toz boya ile çeşitli meyveler sunan Hinduların seremonisine karışıyoruz. Meydanın en ilgi çeken yerlerinden biri kuşkusuz yaşayan tanrıça Kumari’nin evi. Evin avlusuna giriş serbest.

EVEREST, GÖSTER YÜZÜNÜ

Nepal daha çok dağcıların ve trekking yapmak isteyen turistlerin buluşma noktası. Ee nasıl olmasın; dünyanın çatısı diye anılıyor. Everest bu topraklarda. Muhteşem Annapurnalar’ın karlı zirveleri insanı çağırıyor. Benim bile içime dağlara tırmanma aşkını düşürüyor.

Katmandu, Patan ve Bhaktapur Katmandu Vadisi’nin üç önemli şehri. Eşsiz birçok hazineye sahipler. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren Nepal’deki sekiz yerin yedisi Katmandu Vadisi’nde. Sekizinci ise Chitwan’da.

Patan vadinin ikinci büyük yerleşim yeri. Durbar Meydanı’ndaki Krişna Mandır Tapınağı’nın üstüne göz alıcı figürler sonsuz sabırla işlenmiş.

Bhaktapur ise çok etkileyici bir şehir. Buradan ayrılmak biraz zor. 15-16’ncı yüzyıllarda dolaşıyor gibiyiz. Büyüleyici tapınaklar, saraylar, çömlekçiler meydanı, daracık sokaklar... Sokaklarda kaybolup kaybolup tekrar ana meydana çıkıyoruz.

Bhaktapur’dan 15 kilometre uzaklıkta bir dağ köyü olan Nagarkot’a gidiyoruz.

Sisler içinde tırmandığımız otel çok güzel. Sıcak ve temiz su var. Sabaha karşı balkonumuzdan Himalayalar’ı ve Everest’i panoramik olarak görebileceğiz. Akşam Everest biralarını içip saatimizi kuruyoruz. Ertesi gün uyandığımızda sisin dağılmasını sabırla bekliyoruz. Ama Everest bize yüzünü hemen göstermiyor.

İlk görünen kutsal dağ Machhapuchhre. O kadar heybetli ki. Piramit şeklindeki Machhapuchhre’ye tırmanmak yasak. Efsaneye göre Gropari köyünün tanrısı rahatsız olmasın diye dağa çıkılmıyor. Bir diğer efsaneye göre dağcılar çıkarken dağ bir depremle ikiye ayrılmış ve hepsi içine düşmüş sonra da kapanmış. O gün bugündür yasakmış.

Budist tapınağı Swayambunath-Maymun Tapınağı, Budist ve Hindularca kutsal sayılıyor. Tarihi milattan önceye dayanan Swayambunath’da Buda’nın gözlerinin olduğu söyleniyor. Budist tapınaklarında bulunan “Om mani padme hum” yazan dua silindirleri Budistler ve ziyaretçiler tarafından döndürüldükçe iyilik, huzur ve barışın dünyaya yayıldığına inanılıyor. Barış için bir kez de biz dua silindirlerini çeviriyoruz.

Bugün yolumuz uzun mu uzun. Maymun Tapınağı’nı gezdikten sonra yollara düşüyoruz. Dağ yolu bozuk ve virajlı. Trafik bir o kadar yoğun; birbirinden renkli kamyonlar, yolcu otobüslerinin kapılarından sarkan insanlar hatta tepesinde yolculuk o kadar doğal ki buralarda. Otobüs ve kamyon arkası yazıların en popüleri ise “See you / Görüşürüz”. Bu güzergahtan başka bir yol da yok. Bir ara duruyoruz, şoförümüz Parskuran yolda duran birine para veriyor. 35 rupi. Otobana girmişiz. Bozuk yolun biraz hallicesi. Yol boyunca geçtiğimiz köyler, yemyeşil pirinç tarlaları, yeşillenen doğa Chitwan’a yaklaştığımızın habercisi. Chitwan Milli Parkı’na giriş ücretli. Günlük 15 dolar. Burada gece otelden dışarı çıkmak tehlikeli.

TİMSAHLAR ACIKMADAN...

Sabah erken saatlerde timsahlar henüz acıkmadan kanoyla Rapati Nehri’nde bir saat dolaşacağız. “Benim ne işim var burada, dağlarda olsaydım daha iyi” diye düşünmeye başlıyorum. Yerel rehberimiz Ramessu ipek ağacından yekpare yapılmış kanoya teker teker bindiriyor bizi. Artık dönüşü yok. Kalbim güm güm atmaya başlıyor, ya timsahlardan biri erken acıkırsa, olur ya bir gün önce karnını iyi doyuramamış olabilir. Ramessu sessiz olmamızı söylüyor. Dibi görünmeyen bulanık nehirde usulca ilerlerken ormanın sesini dinliyor insan. Dikkatle etrafı gözlüyoruz. İşte bir yalı çapkını masmavi, pırıl pırıl tüyleriyle yanından geçtiğimiz ağacın dalında. Daha birçok değişik kuş sesini birbirinden ayırmaya çalışırken uyuklayan yavru bir timsahın yanından geçip gidiyoruz. Birkaç tanesi de suda.

Ormanda yürüyüş ve nehirde kano ile dolaşmanın sorumluluğunu Nepal hükümeti almıyor. Ormandan içeriye girerken pasaport bilgilerinizi alıyor ve daha sonrası için sorumluluk kabul etmiyor. Hiçbir şeyin garantisi yok anlayacağınız. Oh çok şükür kanodan indik derken başka bir maceraya atılıyoruz. Şimdi de gergedan peşine düşüyoruz. Belgesellerde gördüğümüz kocaman karınca yuvalarının yanından geçiyor, 100 yıllık sandal ağaçlarına sarılıp enerji alışverişi yapıyoruz. Ormanın derinliklerinde kan kırmızı çiçekleri, geniş bir bataklık üzerine yayılmış eflatun su sümbülleri nefesimizi kesiyor. Gergedan görmesek de olur. “Bugün şanslı gününüz değil” diyor Ramessu. Kim bilir, belki de şanslı günümüz.

Chitwan’da fillerle banyo biraz yürekleri sızlatıyor. Filler hortumlarıyla su alıp turistlerin üzerine püskürtsün diye bakıcıları tarafından sürekli itilip kakılıyor. Biz sadece fillere dokunup seviyoruz. Su püskürtmesine gerek yok. Zaten çok tatlılar.

ÇANTALAR ISIRGAN OTUNDAN

Sıra Pokhara’da. Nepal’in ikinci büyük şehri. Phewa Gölü’nün kenarında turistik bir yer. Gölün ortasındaki adacıkta bulunan Barahi adlı Hindu tapınağına kanoyla gidiyoruz. Ardından Budist tapınağı ve Barış pagodasına çıkıyoruz. Pokhara ayaklarımızın altında; Annapurnalar uçuşu yapan küçük uçakları ve yamaç paraşütü yapanları görebiliyoruz. Manzara müthiş.

Ertesi sabah saat 4’te uyanıp Sarangot tepesine gündoğumunu izlemek için çıkıyoruz. Karanlıkta çıktığımız tepede gün aydınlanırken Himalayalar tabak gibi karşımızda beliriyor. 1592 metredeyiz.

Pokhara tam bir alışveriş cenneti. Doğal çayları, dağcılar için outdoor mağazaları ve turistik birçok dükkan var. Bir de Nepal’e özgü çuval kumaşından yapılmış çantalar dikkatimizi çekiyor. Almak için pazarlık yaparken çuval kumaşının marihuana ve ısırgan otundan yapıldığını öğreniyoruz.

Katmandu’ya dönüş vakti

Bagmati Nehri kıyısındaki, Nepal’in en önemli Hindu tapınağı Pashupatinath tanrı Şiva’ya adanmış. İçeriye giriş biletle olsa bile asıl tapınağa sadece Hindular girebiliyor. Hinduların yakıldığı, ruhların özgür bırakıldığı bu yerde küller nehre savuruluyor. Buradaki hayattan elini ayağını çekmiş sadular da çok ünlü.

Tapınaktaki sadulara nazar boncuğu götürmüştüm, çok beğeniyorlar ve nereli olduğumu soruyorlar.

Dolu dolu geçen bir haftanın sonunda ucu ucuna gittiğimiz Budist tapınağında aklım kalıyor: Boudhanath Stupa’sı. Budistlerin en önemli tapınağını son dakikaya bırakmışız.

Hava kararmadan çekebildiğim birkaç kare ve çevresinde Budistlerle birlikte bir kez dolaşabilmiş olmam büyük şans. Doğal olarak bu kadar kısa zamanda,

bu kadar yer de ancak bu şekilde oluyor.

Ertesi gün yine sabahın 4’ünde yollara düşüyoruz. Bu sefer rotamız İstanbul.

Aklımız dağlarda kalıyor.

AKLINIZDA BULUNSUN

Nepal’e Türk Hava Yolları’nın direkt uçuşuyla İstanbul’dan altı saatte gittik.

Vize için ülkeye girişte 25 dolar ve bir vesikalık fotoğrafla kimlik bilgisi yeterli oluyor.

Sineklerden korunmak için yanınızda mutlaka bir sinek koruyucu olmalı.

Çok lezzetli çayları var. Yeşil, ilam, mandala çayları gibi.

Katmandu’da ünlü outdoor markaların kaliteli taklitlerini çok ucuza bulabiliyorsunuz.

BAYRAM ZİYARETİ

Son gece Shree bizi evine davet ediyor. Altı aylık bir bebekleri var, adı da Sinan. Shree’nin karısı Pratika bize özel yemekleri patkat hazırlamış. Patlamış pirinç, sebze ve bol baharatlı lezzetli bir ikram. Bu arada Dashain festivalleri olduğu için keçi etinden kavurma yapılmış. Patkat ile birlikte keçi kavurmasının tadına bakıyoruz.

YAŞAYAN TANRIÇA KUMARİ

Nepallilerin inancına göre yaşayan tanrıça Kumari küçük bir kız çocuğu. Güzellik, dayanıklılık gibi daha birçok özelliğe sahip olması gerekiyor. 4-5 yaşlarında çeşitli sınavlardan geçirilerek seçilen Kumari ergenliğe kadar tanrıça olarak bu evde yaşıyor. Ergenliğe girmesiyle birlikte tanrıçalığı da bitiyor ve köyüne geri gönderiliyor. Daha sonra kötü şans getireceğine inandıkları için kimse onunla evlenmiyor ve hayatının kalanını emekli maaşıyla geçiriyor. Kumari yılda birkaç kez festivallerde dışarı çıkabiliyor, hayatının yaklaşık on yılı bu evde geçiyor. Günün belli saatlerinde evin avlusuna gelen turistleri penceresinden selamlıyor.

 

 

 

  

 
Toplam blog
: 18
: 3826
Kayıt tarihi
: 07.11.06
 
 

İstanbul doğumluyum. Güzel Sanatlar'ın Grafik bölümünden mezunum. Sanatın bütün alanlarını seviyorum..