Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Nerede o eski bayramlar?

Nerede o eski bayramlar?
 

Şimdiki Bayramlar eskisinden daha güzel.


Başlığa bakıp da eski bayramların özlemini çektiğimi zannetmeyin.

"Eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı" diyenlere hak veriyorum.
Eskiyi anabiliriz, anılara gülüp, üzülebiliriz. Ama eskiye özlem duymamalıyız bence. Zaman geriye değil ileriye doğru gidiyor. Teknoloji her geçen gün gelişiyor, yaşam daha bir kolaylaşıyor.

Bilişim çağında, zarfa pul yapıştırıp postaya veremediğine üzülenler var. Bunlar internet ortamının güzelliklerini ya göremiyorlar, ya da eskiye saplanmış kalmışlar.

Elektronik posta ile haberleşmek bile güncelliğini yitirmek üzere. İnsanlar Messengerde, Web Kamera ile bakışarak, söyleşerek haberleşiyorlar. Bunun neresi kötü?

VoipRader isimli bir iletişim programı var. 3 ay için 10 dolar ödedim, tüm dünya ile saatlerce konuşabiliyorum. Hem de ücretsiz. Sadece GSM numaraları ücretli, onun da dakikası 15 YKr. Yani muhabbet karttan 10 kat daha ucuz.

Messengerle yazışıp, görüntülü ve sesli görüşme yaparken istediğimiz dosyayı da gönderebiliyoruz, çeşitli komik ifadeler ve göz kırpmalar ile hoş vakit geçirebiliyoruz.

Bunların değerini anlamayıp da "Ah nerede o eski mektup yazmalar?" diyenler var.

Gelelim eski bayramlara, ne vardı eski bayramlarda? Daha doğrusu şimdi olmayan ne vardı?

Ben sizlere eski Kurban Bayramlarında ne yapıldığını anlatayım. En azından kendi çevremde.

Bizim ev büyük olduğu için tüm akrabalar ve komşular kurbanlık koyunlarını bayramdan 3-4 gün önce bizim evin taşlığına getirir bağlarlardı. Ana baba günü, yerler zeytin tanecikleri gibi koyun dışkılarıyla dolu, her taraf ot ve çoluk çocuk!

Yani evimizin büyük olmasının ceremesini çekiyorduk.
Ebeveynimiz kimseye "Hayır" diyemezdi. Ahırdı sanki bizim ev. Koyun sahiplerinin çocukları her gün koyunları gezdirirler, etrafa hava atarlardı, "Bak bizim koyun, sizinkinden daha büyük, hem de boyadı babam vs."

Neyse Bayram sabahı bizim küçük bahçede kesilirdi tüm koyunlar. Kimsenin aklına da çocukların kesimi görmelerini engellemek gelmezdi. Bakardık öyle trene bakar gibi...

Akan kandan alnımıza sürerdik, ne hikmetse. Uğur getirirmiş.

Biz çocuklar bir an önce o hiç dinlenmemiş etlerin kavurmasından yemek için sabırsızlanırdık.

Babam bizim koyunların kesimi için yeni bir bıçak almayı aklına getirmezdi hiç. Ne kadar eski bıçak varsa çıkarır, saatlerce bileylerdi. Kesimi yapan kasap bozuntusunun kendi bıçağı olmazdı hiç.

Kurban bayramlarında, birinci günü el öpmeye gitmezdik. Bize gelenlere de kızar, söylenirdi annem.

"İş güç arasında bir de bunlar geldi..." diye.

İkinci gün sırayla el öpmeye giderdik akrabalara. En çok para verecekleri önceki bayramlardan bilirdik. Onları en sona bırakırdık ki parasız kaldığımızda bayram bütçemize katkıda bulunsunlar.

Birkaç kişiden para kaptık mı, ver elini bayram yeri. Her semtte küçük birer bayram yeri olurdu. Bir veya iki büyük salıncak, yiyecek, içecek satan esnaf, tekli salıncak vs. Fazla bir şey olmazdı. Bir de mahalle aralarında süt satan sütçünün atı ve manavın eşeği. Parayla binerdik bunlara. Ata yalnız bindirmezdi sütçü, dizgininden kendi tutar bir iki tur attırıp kapardı parayı.

Eşeğe tek kişi binme özgürlüğümüz vardı. Bayram yeri çevresinde birkaç tur atar getirirdik sahibine. Bazen de eşeğin inadı tutar yürümezdi. Eşekten iner, yalvar yakar, "deh" diye diye getirir, "Bu ne biçim eşek ya, hiç binemedim" diye şikayet ederdik. Eşeğin sahibi umursamaz, yeni müşteriyi bindirir, "Hadi çocum eşeğe vurma, 'deh' de gider o" derdi.

Bir de mantar tabancalarla mahalleyi gürültüye boğardık. Çıtır pıtır denilen patlayıcı bir madde de çok revaçta idi.

Çocuklar açısından bayram üç aşağı beş yukarı böyle geçerdi. Tek derdimiz el öpmek ve karşılığında para almaktı. Bayramın anlamı, küslerin barışmaları, büyüklere saygı, küçüklere sevgi gibi kavramlar pek dikkatimizi çekmezdi.

Büyükler de evlerde baklava, börek, kavurma telaşı içinde gelen ziyaretçileri ağırlamaya çalışırlar. Yaşça küçük olanlar önce kimi ziyaret edeceklerinin hesabını yaparlardı. Herkesin evinde telefon bile yoktu. Öyle telefonla bayramlaşmalar filan hak getire.

Şimdiki bayramlarda ne var eskiyi aratacak? Bence hiçbir şey yok. Eskisinden çok daha güzel. Yine insanlar birbirleriyle bayramlaşıyorlar. Maddi imkanları olanlar bayramlarda tatil yörelerine gidiyorlar. Çoğu insanımızın otomobili var. İstedikleri tatil yöresine kendi otolarıyla da gidip birkaç gün bulundukları ortamdan uzakta dinleniyorlar.

Seyahat acentelari kanalıyla ucuz tatil imkânları da çok. Ne güzel! Eskiden tatil yapmak sadece çok zenginlerin işiydi.

Birçok insanımız da bilgisayar sahibi ve internet imkanlarını kullanarak bayramlaşıyorlar. Çeşit çeşit E-kartlar var. Messengerle yazışmalar var. Telefonu olmayan insan kalmadı.

Arife günü AHMET BALCI arkadaşımız cepten arayarak bayramımı kutladı. Çok sevindim. Bayramın ilk günü yine PİRMETE arkadaşım (İBRAHİM Bey) aradı cepten, o da çok mutlu etti beni. Bir zamanlar birbirimizi BLOG ortamında sevmediğimiz İBRAHİM ORMANCI da bayramın ilk günü cepten aradı. Tabii ki çok sevindim. Sonra ben onu VoipRader'den aradım, 1 saate yakın ücretsiz konuşma yapıp çeşitli konularda dertleştik.

Bu arada Milliyet Blog Mesaj bölümüne birçok arkadaşımız bayramla ilgili iyi dileklerini belirten mesajlar gönderdiler. Çok sevindim hepsine de.

Kısacası, eski bayramlara özenilecek hiçbir şey yok. Önümüze bakalım, arkamıza değil.

Eski bayramlar eskide kaldı, yeni bayramlar hepimize kutlu olsun, mutluluk getirsin!

Mustafa Mumcu, 21 Aralık 2007 Saat: 20:00

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..