Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Nerede

Nerede
 

siz neredesiniz?


Uzun süredir ihmal edilen bir çocuk düşünün. Sizin sevginize, ilginize muhtaç.. Hangi yemeği sevdiği, hangi oyunları oynadığı, nerelere gitmekten hoşlandığı, en çok hangi hediyeye sevindiği, kimleri sevdiği, kimleri sevmediği, büyüyünce ne olmak istediği, kimleri özlediği unutulmuş..

Oysa siz ona yeri geldiğinde sımsıkı sarılırdınız. Nasıl da üzülürdü sevdiklerinden, değer verdiklerinden aynı değeri göremediğinde.. Her seferinde üzülürdü, ağlardı. Yine de sevmeye devam ederdi bu kez daha da inatçı bir sevgiyle! Gözyaşları kuruduğunda, unuturdu hüznünü. Yağmurdan sonra çıkan o parlak gökkuşağı gibi kendinden emin, büyüleyici olurdu bakışları. Kocaman gözlerindeki hüzünlü pırıltılar yansırdı aynadan. Kendini izlerdi dakikalarca anlamaya çalışırdı. Çocuk bu ya, muzip muzip gülümserdi kendine, hayat devam ediyor dercesine!

Mutlu olduğunda nasıl kahkahalar atardı hatırla! Karnına bir acı saplanıncaya kadar gülerdi. Gülünce gözlerinin içi de gülerdi. Nasıl da yakışırdı gülmek ona.. Ne kimseye inat, ne zorlamayla ne de anlamsızca.. Sadece içinden geldiği için gülerdi en saf en temiz haliyle çocukluğunun. Güneşe doğru yürürken gözlerini kapamak, çimlere yalın ayak basmak.. Bembeyaz papatyalardan taç yapmak, en sevdiği beyaz elbisesinin etekleri rüzgarda uçuşurken, yüzünü okşayan güneş ışıklarıyla varolduğunu hissetmek.. Bitmek bilmeyen gri bulutlu, gri günlerin ve yorucu koşuşturmaların ardından, şöyle bir uzanmak hamağa.. Oyun oynayan küçüklerin sesleri, kuş cıvıltıları, yemek derdinde anneler, mangal yakma yarışında babaları dinlerken.. Ya da sessiz bir bahçede kulaklıkları takıp, en sevdiği müziği dinlemek doya doya, elinde bir kitap. Meyveli bir pasta ve sabırsızlıkla dilimlenmesini bekleyen 8-10 kişi! Sıcacık havada muhteşem bir kahvaltı, kızarmış ekmek, taze peynir, kıpkırmızı domates, gerçek bal ve yumurta.. Taze sıkılmış bir portakal suyu.. Masaya sığdırılmaya çalışan sandalyeler..

Denize ulaşmak hayaliyle, uykunun en tatlı yerinde geceden hazırlanan bavulları arabaya taşıyıp, binbir zorlukla planlanan ve nihayet hep beraber olabilmenin sevinciyle, sevilen şarkıcının son kasetini dinleyerek gidilen tatil.. Gündüzleri su şakaları, dalgalarla dans, akşamları sivrisineklerle savaşarak oynanan oyunlar.. Ayrılık zamanından önce saklanan hediyeler, ağlamamak için verilen savaşlar.. Seneye görüşmek üzere ayrılıklar.. Bir sene ne kadar sürer? Nasıl geçer?

Bağıra bağıra şarkı söyleyen o çocuk.. Kardeşleriyle sakızını bile paylaşan. Sürpriz doğumgünü için küçük kardeşlerinin, bakkaldan balon alıp evin her köşesine asan.. Anneler gününde ayaklarının ucuna basa basa, kalbi yerinden fırlayacak gibi çarparken, kardeşleri ve babasıyla hazırladığı kahvaltıyı ve çiçekleri annesine sunan..

Belki o çocuk zorluklara rağmen hayatın güzel yanlarını görebilen bir ailede yaşıyordu, küçük şeylerden mutlu olmayı öğreniyordu. Azimli, sevgi dolu, heyecanlı, bazen delicesine mutlu, hayat dolu, bazen hıçkıra hıçkıra ağlayacak kadar hayattan yorulan, gözlemci, meraklı çocuk.. Nerede?

O çocuğu bulmak istiyorum. Bitmek bilmeyen çalışma saatleri, projeler, daha çok kazanma hırsı, dolup taşan e-mailler, telefon konuşmaları, saçma sapan dostluklar, yapay kişilikler, sahte gülüşler, önyargılar, korkular, dedikodular, bencillikler, umursamazlıklar.. Ve daha birçoğunun arasında, başını kollarının arasına almış o çocuk.. Artık duymak istemeyen, konuşmak istemeyen, sevmek istemeyen..

O çocuk ve diğerleri.. Onlar bizleriz! Büyüdük, olgunlaştık, değiştik ama yine de biziz. Ya siz, hiç kendinize sordunuz mu, o çocuk nerede, "siz" neredesiniz?

 
Toplam blog
: 5
: 300
Kayıt tarihi
: 22.04.09
 
 

Üniversite mezunuyum. Fotoğrafçılık, yağlı boya ve karakalem çalışmalarına meraklıyım. Güzel meka..