Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Nergiz der ki ;

Nergiz der ki ;
 

ben nazlıyım ;
sarp kayalarda gizliyim
mavi donlu gök gözlüyüm
benden ala çiçek var mı ?

Onu ilk tanıdığımda I7 yaşındaydı. Bitmeye korkmuş minicik, yüzünde virgül gibi duran burnu çarpıyordu ilk bakışta insanın gözüne. Kahverengi , katlı kesilmiş saçları ensesinde küçük bir kuyruk olarak rasgele toplanmış, kahkülleri gözlerinin içine giriyor, sanki ta derinlerden gelen ışıklı gözleriyle , saçlarının arasından bana bakarken, elimi uzatıp kahküllerini dibinden kesivermek hissi uyandırıyordu içimde. O nedense çok rahat görünüyordu kahküllerinin arasından dünyayı seyrederken.

İnsanı rahatsız edecek kadar diri ve biçimliydi vücudu. Kendisi bunun hiç farkında değildi sanki. Bu kadar genç ve güzel oluşu ilk başlarda tedirginlik yarattı bende. Her türlü adam geliyordu büroya. Rahatsız ederler, sorunlar yaşardık. Üstelik iş tecrübesi de yoktu. Ve lise ikiden terkti. Bunlara rağmen , bir kaç gün denemek istedim.

Öyle bir sokuluşu vardı ki yanıma. Bakışı, dokunuşu. "Ablam " deyişi. İçinden ışıklandırılmış gözleri daha da parlıyordu o zamanlar.

Babası annesini "namus uğruna " öldürdüğünde, 5 yaşındaydı Nergiz. Hayal meyal hatırlıyordu annesini ve kokusunu. Geriye sadece rengi sararmış siyah beyaz küçücük bi fotoğraf kalmıştı , yanından hiç ayırmadığı. Kendinden iki yaş küçük kızkardeşi ile birlikte babaanneleri büyütmüştü onları. Bir kaç yıl olmuştu babası cezaevinden çıkalı. Yeniden evlenmiş bir de erkek kardeşleri olmuştu. Ama babaları , sanki iki kızı yaşamıyormuş gibi davranmayı seçmişti. Nergiz ve Neslihan belki bir iftira uğruna yok ettiği bir canı hatırlatıyordu ona. Belki de cezaevi yıllarını. Belki de kızlarının başa bela , kahrolası güzellikleri rahatsız ediyordu onu.

Büyük bir şehrin , küçük bir mahallesiydi ne de olsa yaşadıkları. Namusun bedeli ödenmiş ama mahallenin insanları hala unutmamışlardı sanki hiçbir şeyi. Hüseyin Kaptan, kızlarını yok sayarak ödemeye devam ediyordu namusun bedelini. Yağız bedeni üzerindeki kara , gölgeli bakışlı gözleri bir kere değseydi, Nergizin gözlerine...Bir kere görebilseydi , onun sevgiye aç, ışıklı bakışlarını. Bir kere değseydi gözleri birbirine...

Bir daha hiç bırakamadım , "Ben sen de anne sevgisini yaşadım, ablam " diyen küçük kızı.

Belki de kendi yansımamdı, gözlerinin derinden gelen ışıklı sularında gördüğüm ve bırakamadığım.

Bir gören bakışını alamazdı kolay kolay Nergiz'den. Evli erkekler,olmadık insanlar dolaşmaya başladı peşinde. Mahalle küçük. Mahallenin insanları daha da küçük. Namusun peşine düşmüş mahalleli. Ama namusun utançtan kimsenin yüzüne bakacak hali yok...

Küçücük bir kızın sevgisiz geçen yıllarının bedelini ödemeye mecali yok, namusun. Küçük kızın ise , mahalleli ile uğraşmaya mecali.

Asker kaçağı bir uzun yol şöförünü koca seçti kendine. İki yıl nikahsız yaşadılar kaçak kocası ile. Bitmeye korkmuş virgül burunlu bir kızları oldu. Hasret koydu ilk kızının ismini , Nergiz.

Kucağında bebesi , pencerenin önünde yoldan dönüşünü beklerdi kocasının günler geceler boyu. Bazan içkili , çoğu kez esrar çekmiş dönerdi eve uzun yol şöförü Hüseyin. Ya kapıdan girer girmez sızar kalır ya da sabahlara kadar döverdi Nergizi , sesi duyulmasın diye ağzına yastıklar kapatarak.

Eylül bebek doğdu bir kaç yıl sonra...Bir kazadır olmuştu işte eylül ayında. Hem üç aylarda...Tövbe... tövbe...Hiç olur mu? Hem belki düzelirdi kocası. "Arabanın ön tekeri nereye gidiyorsa, arka tekeri de oraya gidiyor be ablam " diye içli içli kaderine sitem ederdi, kahküllerinin arasından ışıklarına gölge düşmüş, gözleri ile bana bakarak.

Uzun yol şöförü kocası, uğramaz oldu eve köye sonraları. Hasreti , gözüne bakmaya kıyamadığı yavrusu, dertlere bulanıp, tehlikeli hastalıklara yakalandı. Koca yok ortada. Bir başına yüklendi çocuğunu, hastahanelere taşıdı durdu, çıldırmış gibi. Ve bardağı taşıran son damla oldu bu. Nergiz boşamalara kalktı Hüseyini. Ama adam yine yok ortada. Karar askıda. Nergiz 'de kararla birlikte askıda.

Sıcak bir ağustos günüydü. Kızları da alıp plaja gitmişti Nergiz . Bir parça serinlerim diye düşünmüştü zahir. Çöl sıcakları yeni yeni başlıyordu o yıllarda. Hala dönüp dönüp bakılacak kadar güzeldi Nergiz .Yanmayı , denizi hala çok seviyordu. Kızlar da ona çekmişti işte. Suyun içinden bütün gün çıkmazlardı, karabataklar gibi.

Uzun yol şöförü koca, aylar sonra o sıcak ağustos günü, aniden ortaya çıktı ve plajda buldu Nergizi. Denize bir dalıp çıktı, çocuklarının saçlarını okşadı. Kızlar sevinç içindeydiler, kolay mı... babaları dönmüştü aylar sonra . Uzun yol şöförü Hüseyin , kendini yorgun hissetiğini söyledi, Nergizin yanına adeta çökerek oturdu... ellerini tuttu sımsıkı ,değerini hiç bilemediği karısının ışıklarına gölge düşmüş, gözlerine dikti gözlerini...bi şeyler söylemek ister gibi dudaklarını kımıldattı ama sesi çıkmadı nedense. Öylece orada, elleri Nergizin ellerinde, gözleri Nergizin gözlerinde takılı... ve bir hırıltı duyuldu sadece sadece gırtlağından çıkan...

Nergizin çığlığı, bütün plajı sardı önce. Sonra da Karadenizi...Plajin ardındaki sıra dağlardan yankılanıp, beyninin içine doldu yeniden.

Aylarca karalar bağlayıp yas tuttu Nergiz, uzun yol şöförü vefasız kocasının ardından.

Sonra... sonra...

Bir mucize oldu.

Gözlerimin önünde bir mucize.

Karadenizli bir polis memuru , Nergiz'e aşık oldu.

Birbirlerinin gözlerinin ışıklı sularında , kendi yansımalarını görüp seyrettiler hayranlıkla.

Hiç evlenmemişti adam. Nergiz' i eş seçti kendine. Hasret ile Eylül'ü de resmen evlat edinip, üstüne geçirdi. Ve bağrına bastı. Nice biyolojik babanın gözlerinde görmediğim sevgiyi onda gördüm ben , Nergizin kızlarının yüzlerine bakarken. Kızlar bu güne kadar yapmayı bilmedikleri şımarıklıkları ona yaptılar. Baba dedikçe, bir baba daha çıktı ağızlarından.

Nergiz, bütün yaşamsal tehlikeyi göze alıp bir evlat daha verdi Karadenizli polis memuru kocasına. Aslı bebekle bir daha şenlendi evleri.

Karadenizli polis memuru koca, hem baba , hem koca, hem sevgili oldu Nergize.

Bi gün "mutlu musun " diye sorduğumda ; Nergiz " ben aşkı onda öğrendim be ablam " diye tatlı tatlı gülümsedi. Kahküllerinin arasından derinlerinden gelen ışıklı gözlerini gözlerime dikerek...

Sözde namus uğruna heder olan yaşamlar.

Masum çocuklara ödetilen bedeller.

Bu coğrafyada kadın doğmanın, hiç bitmeyen acılı sancıları.

Sadece bir mucizeye bağlıdır artık bundan gayrısı...

Ve sarp kayalarda gizli Nergiz'i gün ışığına çıkaran işte o mucizeydi, benim de tanık olduğum...











Benim Seçtiklerim:
Özlem Akaydın'dan ; "Aşk"...Ne zaman başlar ne zaman biter:
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=55397
Aygoz/asya'dan ; Sisli Hayatlar
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=55520
Yekrüseha'dan , "Acılarda tutunmak; uku ya da hayal kurmak "
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=50449
Tabii ki devam edecek...Seçmekte zorlandığım öylesine güzel bloglar var ki...
 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..