Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '12

 
Kategori
Yetenekler
 

Neşet Ertaş’ın ardından…

Neşet Ertaş’ın ardından…
 

Özü gülenin, yüzü de güler.”

Neşet Ertaş-Halk ozanı

 

            Neşet Ertaş, toprağımın insanı. O’nu ilk kez İlköğretmen Okulu öğrencisi iken Kırşehir’de bir berber dükkânında tanıdım. Sonrasında konserlerinde oldum. Ankara’da ve İstanbul’da... CRR’ de iki yıl önce konserini izledim. Dolu dolu Anadolu’ydu! Bölüm arasında kendisi ile görüştüm. Dar sürede rakıyı sigarayla katıklıyordu. Kısa ve öz konuştuk. Durucanca Duygular adlı şiir kitabımı imzalayarak sundum.

            Neşet Ertaş, toprağımın insanı, hemşerimdi. Halkının duygularına çevirmen olup dillendiren gür sesti! Dinleyeni rahatlatan gizemli bir nefesti! Şimdilerde o ses sustu ve o nefes kesildi! Kısacası yalan dünya… Sevenlerinin ve türkü dünyasının başı sağ olsun ve yeri aydınlık olsun!

           Ona yakışır bir yazı kaleme almak istedim. Ne ki güçlü kalem Sn Yusuf Erdem’in bana ulaşan güzel yazısını sayfamda değerlendirmeyi düşündüm. Ekinde şair İbrahim Güleç'in duygularının ürünü şiirini okuyabilirsiniz.

***

Neşet Ustayı yıldızlara uğurlarken

 Yusuf ERDEM

Ören, 23 Ekim 2012

 

            Pablo Neruda; “Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.” diyor bir şiirinde Neşet Ertaş ustayı kaybettiğimiz haberini alınca çok derin bir acı duydum ve dedim ki kendi kendime: “Bu gece en hüzünlü, en acı verici, en yürek kavurucu yazıyı yazabilirim.”  Ne var ki hissettiğim karmaşık duygu ve düşüncelerin pek azını aktarabilirim başka yüreklere. Ve ne yazık ki daha fazlasına gücüm yetmiyor. Çünkü yüreğindekini sazına sözüne aktarabilmek ve bütün bunları canlılığıyla başka yüreklere taşıyabilmek ve insanlara bu duyguları yaşatabilmek için Neşet Ertaş olmak gerekiyor.

            Bu uğurlama yazısında halk türkülerine ve bütün halkların türkülerine tutku derecesinde hayranlık duyan bir devrimci olarak, bilge ozan Neşet Ertaş’ın bendeki resmini, iç dünyamdaki yerini dile getirmek istiyorum dilim döndüğünce bu gece yarısı.

           Onu kendini vererek, yoğunlaşarak dinlediğinde;  içinde daha önce hiç farkında olmadığın, varlığını hayal bile edemediğin rengârenk ve keskin kokulu birçok bozkır çiçeğinin açtığını hissedersin. Artık sen, eski sen değilsindir; sen  iç dünyası daha zenginleşmiş, daha insan, daha halktan birisindir artık. Bir halk çocuğu olarak Ankara Kalecik köy düğünlerinde, bir siyasi tutuklu olarak Ulucanlar ve Kırşehir cezaevlerinde onun türkülerini, bozkır bozlaklarını dinlerken çoğu zaman hüzünlü, bazen cıvıl cıvıl neşeli çiçekler açtı içimde ve böylece toprağa ve hayata daha sıkı tutundum, dayanıklılığım ve direncim onlar sayesinde daha da attı.

          Neşet Ertaş’ın başka hiç kimseye benzemeyen ve pek az büyük sanatçıyla kıyaslanabilecek bu büyük etkileme gücü nereden geliyordu? Onu farklı yapan, kendisini böylesine derin ve yüce kılan hangi özellikleriydi? Bence bu sorulara karşılık ararken şu noktalar üzerinde önemle durmak gerekir:

          • Rahmi Saltuk, “Bilge bir yanı vardı.” diyor Neşet Ertaş  için ve bu niteliğin bir sanatçı için çok önemli olduğunu belirtiyor. Bence onun kökleri tarihin derinliklerinde yatan bir halk bilgesi oluşu; onun sanatını, sazını, sözünü, yaşamını, tüm davranışlarını biçimlendirmiş olan temel etkendir.

           Neşet ustanın bağrında yeşerdiği abdalların kökeni, Horasan yöresi, yani bugünkü İran Azerbaycan’ı ve Afganistan topraklarıdır. Bu yöreden Anadolu’ya akan Horasan erleri abdallar; haksızlıkların, gücün ve  dolayısıyla zulmün egemen olduğu Anadolu topraklarına müthiş bir düşünceyi ve eylemi taşımışlarıdır: “ 72 millet birdir bize.” Hiçbir inancı, hiçbir soyu bir diğerinden üstün tutmama, tümünü de eşitlik, kardeşlik, insanlık değerleriyle kucaklama anlayışı, o çağların Anadolu’sunda   en çok ihtiyaç duyulan şeydir. Tasavvuf  felsefesinin Türkmenler arasında en yaygın olan, bir çeşit halk tasavvufu diyeceğimiz “Melamilik” ise özellikle abdallar arsında tam bir düşünme ve yaşama biçimi olmuştur.

           Birkaç sözle bu kavramı açalım: “Melamilik”in yücelttiği değerler, temel insanlık değerleridir.  Bunların en önemlisi de; alçak gönüllülüktür. Bir insan ne denli alçak gönüllü olursa, gururlanma ve kibirlenme, büyüklenme zaaflarından ne denli arınırsa o ölçüde iyi ve olgun insan olur. Kutsal değerlerin kişisel çıkar için, zenginlik ve itibar için, makam ve mevki için, gösteriş ve ün için kullanılması; kişinin yaşamını bunları elde etmek için harcaması insanlıktan çıkmaktır. Ayrıca kâmil insan olmak için tekkelere, özel ritüellere(ayinle ilgili), biçimsel kurallara ihtiyaç yoktur. Kamil insan olmak günlük yaşamda, halkın içindeki davranış, söz  ve eylemlerle elde edilebilir ancak. Herkesi bir tutan, insanlara ve tüm canlılara sevgi ve esirgemeyle, kibirden uzak yaklaşan, alçak gönüllükle kendini toprakla bir tutan; kınandığında ve hor görüldüğünde bunlara alınıp kırılmak yerine bunlardan melâmeti neşesi hisseden, kin tutmayan insan kâmil insan, gerçek insan olabilir ancak. Yunus’un dediği gibi:

                                                                              “Biz kimseye kin tutmayız

Ağyar dahi dosttur bize

               ………

 Adımız miskindir bizim

Düşmanımız kindir bizim

Biz kimseye kin tutmayız

Kamu âlem birdir bize”

             Özetle “Melamilik” bizce; herkesi ve her kesimi bir(eşit) tutan, kendinden başka hiç kimseyi ve hiçbir canlıyı hor görmeyen ve “yaratılmış her şeyi seven”,  kibirden, küçük hesaplardan uzak, tekke ve zikirlerle değil, günlük yaşamda gerçekleştirilen bir halk tasavvufudur. Abdalları aşağılara indikçe yücelten değerlerin temelinde bu sufilik anlayışı yatar.  Bir “abdal” toprak kadar verimli, toprak kadar alçakgönüllü ve bozkır kadar engindir.

            Neşet Ertaş, işte bu bu halk tasavvuf felsefesinin özsuyuyla beslenmiş, Babası Muharrem Ertaş’tan bu anlayışı tevarüs etmiştir ve bu mirası daha yüce doruklara ulaştırmıştır.

            • Neşet Ertaş’ı, sanatıyla yüceldikçe alçak gönüllü kılan, büyüdükçe bilgeleştiren, onu yalnızca eşsiz bir saz ve söz ustası değil, aynı zamanda alçak gönüllü ve büyük bir halk bilgesi yapan kaynağın temelinde bu yaşam felsefesi ve pratiği yatar. Bu yaşam felsefesi ve pratiği, ortaya yalansız ve sahici bir insan kişiliği ortaya çıkarmıştır. Kendi deyişiyle “Özü güzel olanın, yüzü de güzel olur.”

             • Özünün güzelliği yüzüne ve tüm davranışlarına sinmiş bu bilge insan, ancak böylesi sahici bir insan; yüreğindekini sazına ve sözüne firesiz aktarabilirdi ve aktardı. Ve bundan dolayıdır ki sazına ve sözüne sinmiş temiz yüreği başka yüreklere de dolaysız olarak ulaştı. Bir ses, bir söz eğer bir yüreğin derinliklerinden geliyorsa, başka yüreklere de mutlak eksiksiz ulaşır.

             • Üstün yeteneği, tutkulu emeği, bu bilgeliği ve sahici insan kimliğiyle kaynaştığı için erişilmesi güç bir yüceliğe ve kalıcılığa erişti, daha yaşarken bir efsane oldu. Bu doğrultuda her geçen yıl, sanatını daha da derinleştirdi, yetkinleştirdi ve “Neşet Tarzı” diyebileceğimiz, bir tarz ve kol yarattı.

             • Neşet Ertaş, hem çok sayıda özgün türküler üretti, hem de çeşitli anonim türkülerimizi söyledi ve bunlara “Neşet tarzı” diyebileceğimiz farklı bir yorum, farklı bir değer kazandırdı.

             • Bozkırda yetişen çiçekler, belki biraz kavruktur ama dayanıklıdır, keskin ıtırlı, âşık bir genç kızın gözleri kadar parlaktır. Kokusu ve güzelliğiyle insanı kendine çeker. Engin Anadolu bozkırları üzerinde ortaya çıkan Bozlak tarzı türkülerimiz de böyledir. Yüzlerce yıllık bir geleneği bulunduğu yerden kaldırıp yükseklere taşıyan sanatçı Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş’ın babası ve ustasıdır. Neşet Ertaş gibi, öteki bozlak ustaları Hacı Taşan ve Çekiş Ali’nin ustası da Muharrem Ertaş’tır. Neşet Ertaş; erişilmesi imkânsız görünen babasını, ustasını aşmayı başarmış, kendine has bir tarz, bir ekol yaratmıştır. Onu dinlerken, sesin bozkırın bütün enginliğini kapladığını, bütün bir Anadolu’yla bütünleştiğinizi hissedersiniz. Bu ses yalnızca hoşunuza giden bir ses değil; ta içinize işleyen, hüzünlendiren, nazlı, ince duygularla, zengin çağrışımlarla sizi alıp götüren bir etki yaratır. Büyük ustanın zengin iç dünyasıyla iç dünyanızın buluştuğunu hissedersiniz.

                                                                        Sonuç yerine

            Neşet Ertaş; bir yanıyla, yoksulluktan, yokluktan, hiçlikten geldi ve kendini var etti ve baş döndürücü yüceliklere ulaştı; bir başka yanıyla ise çilekeş halkımızın tarih boyunca üretip yarattığı bütün insanlık ve sanatsal değerlerin yaşayan özsuyuyla beslenerek bu değerleri daha ileri noktalara taşıdı. O bilgeliğini ve zengin iç dünyasını tele aktarabildiği için, o bağlama telleri de bu değerleri bizim yüreğimize aktardı. Bütün büyük sanatçılar gibi adı da türküleri de çağlar boyunca yaşayacak ve bizi zenginleştirmeye, insanlaştırmaya, kardeşleştirmeye devam edecek. Tıpkı Alevi geleneğinin devrimci bilgesi Âşık Mahsuni Şerif gibi, tıpkı türkülere yepyeni bir ruh veren sosyalist geleneğin bilgesi Ruhi Su gibi.

            Ve yine ben sık sık “Zahide kurbanım…”  diye o bet sesimle mırıldanmaya başlar başlamaz, yine kızım beni yine susturacak ve bu sefer; “N’olur babacığım, sus; Neşet Amca’nın ruhu muazzep olur; kasetten, kendi sesinden dinleyelim.” diyecek. Ve onun muhteşem sesi ve yorumu yine iç dünyamızı derin bir hüzünle dolduracak.

                                                                                         * 

 

                                                                         Neşet 

                                                 Sonbahar gelmeden düştün toprağa,

                                                 Daha bitirmeden yazını Neşet.

                                                 Ağaçlar doymadan yeşil yaprağa

                                                 Bu dünyaya yumdun gözünü Neşet.

 

                                                Ekranlarda seni duyunca hasta,

                                               Acı haber oldun düşmana, dosta

                                                Mızrap boyun büktü, telleri yasta

                                               Öksüz, yetim koydun sazını neşet.

 

                                               Tarifsiz acılar çökünce sere,

                                               Hem bahtına küstün hem de kadere,

                                               İtirazsız gittin çağrılan yere,

                                               Bir gün göstermedin nazını Neşet.

 

                                               Nerden çağrıldıysan orada bittin,

                                               Şahsi menfaati kenara ittin,

                                               İsyankâr olanı sözle eğittin,

                                               Hiç boşa yormadın ağzını Neşet.

 

                                               Kültür elçisiydin bu yüce yurdun,

                                               Zamanı her zaman ileri kurdun,

                                               Çoklarınla nice fakir doyurdun,

                                               Kendine bıraktın azını Neşet.

 

                                              Çeyrek asır yad ellerde eğlendin,

                                              Hasret ateşiyle yandın, dağlandın

                                              Sazın sana, sen sazına bağlandın

                                              Bozmadın tavrını, tarzını Neşet.

 

                                              Türkülerde örüp ilmin ağını,

                                              Sırtında taşıdın Çiçekdağı’nı,

                                              Tez kopardın bu dünyadan bağını,

                                              Yazan böyle yazmış yazını Neşet.

 

                                                                   28.09.2012

                                                                 İbrahim Güleç

                                                                0535 622 99 55

 

 

 

  

 

 

 
Toplam blog
: 782
: 1295
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nu, İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, İstanbul Çapa M..