Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '13

 
Kategori
Siyaset
 

Neue Zürcher Gazetesi: "Atatürk'ün cenaze töreni, onun son zaferi oldu."

Bu çok büyük bir sevgidir... Anlatılması kolay değildir... Türk Milleti'nin ve insanlığın gönlündeki en ulvi tahtta yerini almıştır Atatürk. Tarihi kahramanlarla ve kahramanlıklarla dolu olan Türk Milleti, tarihinden kesintisizce ders çıkarmalıdır; bu dersleri kendine kılavuz etmelidir. Tarihten elini, gözünü, aklını çekmediğinde de çok ilerleyecek ve asla oyuna gelmeyecektir.

Türk Milleti'nin tarihi yol göstericidir. İbret sayfaları, ibret dönemleri, yaşananlar o kadar çoktur ki; başka derse gerek kalmayacak kadardır. Bu bilinçle bakmak lazım geçmişe ve aynı bilinçle de ilerelemek lazım geleceğe...

Atatürk tarihe tutkundu. Okumayı da çok severdi, öğrenme yarışı içindeydi. Kendiyle ve zamanla yarışıyordu. Hata yapmamak için okuyordu, yapacaklarına sağlam bir dayanak bulmak için okuyordu, Türk Milleti'nin tarihinin ne kadar önemli olduğunu ayrımsadığı için okuyordu. Matematik öğretmeni olmak isteyen, ilk kadın öğretmenimiz Fatma Refet Angın'a Tarih öğretmeni olmasını telkin emiştir.

Bugün yurt basınında çok sayıda yazar Atatürk'ü anlatan yazılar kaleme aldılar. Atatürk'ü anlatan kitaplardan, gazetelerden, Atatürk'ü bilenlerden öğrendikleri içinde dikkate değer örnekler sundular bizlere. Şahsen çok mutlu oldum, gözden kaçırdığım olmadıysa, hepsini de okudum. Atatürk'ü okumak Türk Milleti'ni; geçmişi ve geleceği okumaktır.

Değerli yazar Kenan Akın'ın "Atatürk'ün "sağlam" dış politikası" başlığı altında yazdığı yazı da, bugünkü gazetelerde yayımlanan Atatürk konulu güzel yazılardan biriydi. Bir bölümünü dikkatlerinize sunayım:

"... Neue Zürcher Zeitung gazetesinin 22 Kasım 1938 tarihli nüshasında, Atatürk’ün dış politikada ne kadar başarılı olduğunu en güzel şekilde yansıyor:
 “Atatürk’ün cenaze töreni, onun son zaferi oldu.
Tabutunun önünde karşıtlarının hepsi sessiz kaldı.
Türk ve Alman askerleri, tabutunun arkasında bir sırada yürüdüler; bir diğer sırada Stalin ve Hitler’in temsilcileri yan yanaydılar; hem Cumhuriyetçiler hem de General Franco çelenk yollamışlardı.
Tabutunun önünde faşistler, demokratlar, komünistler eğildiler.
Her sınıfıyla birlikte olarak Türk halkı yakardı ve ağladı.
Zenginle fakir, yüksekle alçaklar arasında hiçbir fark yoktu.
Bugün Ankara’nın yaşamış olduğu, dünyanın hiçbir zaman görmediği bir törendi.”
 ...

Ve Altemur Kılıç!.. Atatürk'ü gören şanslılardan... Atatürk'ün o zamanki küçük arkadaşları bunlar!.. Kılıç'tan da bir iki bölüm alayım; kılıç olsun akla ve dimağlara!..

"Atatürk öldüğünde ben 14 yaşındaydım. Şimdi 89. Ve O’nsuz geçen 75 yıl...  “O” nu hep hatırlıyor, her 10 Kasım’da, acısını o günkü gibi duyuyorum... 
O hayatta iken bize hiç ölmeyecekmiş gibi gelirdi... 10 Kasım sabahı, öldüğünü, Robert Kolej yemekhanesinde, bir Musevi arkadaşımızın,  “babamiz öldu”  diye, hıçkırarak ağlamasıyla öğrendik... Sanki dünyalarımız başımıza yıkılmıştı! Artık O’nun emanetini muhafaza etmek bize düşecekti ve hâlâ da düşüyor!"

Yazısının bir bölümü oldukça düşündürücü, ancak dış dünyanın birçok ülkesi, Anadolu'ya olan iştahlarından vazgeçmedikleri için, düşmanlık tohumlarını içimize ekerek, en sinsi ve bir o kadar da en tehlikeli olan düşmanlıklarını yapmaktadırlar. Altemur Kılıç'tan kısa bir bölüm daha ekleyeyim:
 "T.C.’yi silseler de onu yıkamayacaklardır!
Bugünlere bakarak, bu son yıllarda neleri kaybettiğimiz, daha iyi anlaşılıyor! Ve sorular; nasıl oldu da  “olamaz”  dediklerimiz hep oldu- oluyor? Ve bu kadar Atatürk ve ilkelerine düşman nesil nasıl türedi?" (Altemur Kılıç, "Bir zamanlar örnek bizdik!.." Yeniçağ Gazetesi;10 Kasım 2013 Pazar)

Türk Milleti'nin bütün fertleri aklını başına almalı ve şunu çok iyi bilmeli ki; yüzyıllardır yaşadığımız çatışma konuları, alanları olmuştur; ve ne acı ki hala da olmaktadır!..  Bunların hiçbiri kendiliğinden olmamıştır.Tarihimiz boyunca zaman zaman kendimizle didişmişizdir. Bizleri didiştirenlerin da hep yabancı kaynaklı olduğu, Tarih bilinci ile olaylara yaklaştığımızda anlaşılır.

Bu ülkede şimdilerde yaşanan çatışma alanları, konuları her ne olursa olsun; ister Atatürk düşmanlığı, ister başörtüsü karşıtlığı, ister Din Dersi'ne muhalefet olsun, ister Ordu düşmanlığı olsun ve de yaşamakta olduğumuz bölücü akımlar olsun hepsinin bilinçli oluşturucuları dış güçlerdir. Ekonomik mucize elde edemeyip, tam bir kalkınmışlığa ulaşamamızın da sebebi dış güçlerdir. "Bu ülkede petrol var; Türkiye petrol denizi üzerinde yüzüyor" diyenlerin akıbetleri ne olmuştur, şöyle bir merak edelim mi?!.. Ateş gücü yüksek silahlara ve sömüren ekonomilere sahip olan ülkelere bakmak lazım ve muhakkak onlardan çok çok ileride olmak lazım. Durmuş Hocaoğlu; "Türkiye, ya büyük Türkiye olur; ya yok olur!.." diye diye, feryat figan ederek göçüp gitti ebediyete.

Bazı dönemler; düşmanlarımızı korkutacak gücü kaybederken, o seyr-i zamanda dostlarımıza da sırt çeviriyoruz. Bu da yıkıcı bir zaaf teşkil ediyor. Bu gafletimizle düşmandan sille yerken, dost ülkelerden de dargınlık yaşıyoruz... Oysa Türkiye Cumhuriyeti'ne dost devletler o kadar çok ki; daha da çoğalması, bizim, tarihten ders almış dış politikamıza bağlıdır...

Bir anıyla şirin eyleyeyim yazımı...

Bir anı: Atatürk bir okula gitmişti. Gittiği her okulda olduğu gibi, bu okuldaki çocuklar da Atatürk'ün etrafını sarmıştı. Hepsi, sevinç içinde onu alkışlıyordu. Yalnız küçük bir çocuk, bir kenara çekilmiş, ilgisiz gibi duruyordu. Bu durum Atatürk'ün gözünden kaçmadı. Onu yanına çağırdı:

-Çocuğum, neden durgunsun?.. Bir derdin mi var?.. Hasta mısın, dedi.

-Bir şeyim yok efendim, dedi, çocuk...

Arkasını döndü, gözlerinden akan yaşları gizlice sildi. Atatürk çocuğa yaklaşarak:

-Niçin ağlıyorsun yavrum? Sen ağlayınca ben çok üzülüyorum, dedi.

Küçük çocuk, bir anda yaşlı gözlerini Atatürk'e çevirdi:

-Atam, seni böyle yakından görmeyi çok arzulardık. Geldin, gördük, çok sevindik!.. Ama artık sıramızı savdık. Bir daha seni ne zaman göreceğiz?!.. Ben onun için ağlıyorum.

Atatürk, oradaki çocuklara baktı:

-Beni ne zaman görmek isterseniz, aynaya bakın. Siz Türk çocukları, benim birer parçamsınız; ben de sizin... dedi.

Türk Milleti'nin anneleri!.. Bugünlerde daha bir dikkatli bakınız evlatlarınıza, onların birer Atatürk olduğunu ayrımsayacaksınız...

Allah'a emanetsiniz...

Sevgilerimle...

 

 


 

 

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..