Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '10

 
Kategori
Siyaset
 

New Age çağında din ve insan...

İnançların ideolojiye dönüştürülüp yüreklere dolgu malzemesi haline getirildiği modern zamanları yaşıyoruz.Üstelik biteviye devam eden günlük hayat pratiği alışılmışın dışında kalanları düşman gibi belleyen sokaktaki insanı gitgide köşeye sıkıştırıyor. TV dizilerinden ve internet üzerinden sosyal hayatı paylaşmaya çalışmak günümüzün yalnız insanının tek seçenekli sınavı gibi durmuyor mu?Faşizm bu tek tipli yaşam giysilerinden türemiş gibi geliyor bana.

Ölümün şanla kutsandığı günümüz Türkiyesi'nde Aşk-ı Memnu dizisinin Bihter'inin intihar sahnesi kitleleri ekran başına kilitleyebiliyor.Mavi Marmara'da öldürülen insanlarımız hakkında: "Şehit oldular.Onlar için seviniyoruz." ya da "Onlarla gurur duyuyoruz." gibi cümleleri dile getirenler için söylenecek bir şey yok. Şiddetin genel kabul gördüğü kadim topraklarda törenin söylediğine zıt gidenlerin başlarına neler geldiğine yakından şahitiz. Gencecik insanların birbirlerini vurması gerçeği ölümün yaşama hükmen galip geldiği bir savaş provası sanki.

Din ya da felsefi hayat diyebileceğimiz inançlar yelpazesi özgür düşüncenin mebzul topraklarında yeşermediği sürece içeriğinin günbegün erozyona uğrayacağı ortada. Bu yüzden nereye varacağını bilemeyen, yabancılaşmış ve yalnız bırakılmış bireyin hayatı anlamlandırma çabası inanç adı altındaki töre saçmalıklarına kurban gitmektedir. Genellemek istemem ama şehrin sersemletici etkisiyle ya da kasaba hayatının baskısıyla gerçekleri aklının bir köşesine gizleyerek sokakta gezinen insandan gelecek hakkında ne gibi çığır açıcı fikirler bekleyebiliriz? Müsekkine benzeyen düşünce demetleri yaratıcı aklın ışıklı tabloları karşısında her dem çaresiz kalmaz mı?

Çıkmaz bir yola girmişiz bana kalırsa. Töreleşmiş dini anlayışlar yeni bin yılın savaşlar çağında şiddete meyyal hale ulaşmıştır. Kalıpların kırılamadığı üstelik sürekli yenilerinin devşirildiği tüketim dünyasında para ve güce sahiplenemeyenlerin tarih boyunca sarıldığı yegane kapı sayılan dinler zenginlerin cennetini bu dünyada müjdeliyor. Gerçeğin yerine sahte olanın rahatlıkla konduğu açlık düzeninde bireyin çaresiz kalıp zorunlu şekilde seçmek zorunda kaldığı yaşam tercihleri kendine has acı bir meyvesi olan intihar ağacı gibi duruyor. İnsanla beslenen kurban kültürüne din adı altındaki ritüellerle töre zırhının süslerini giydirmiş gezdiriyoruz.

Sorarım sizlere:Para tek güç ise din bunun neresinde? Poplaştırılmış dini ikonlarla - Fethullah Gülen, Cübbeli Ahmet Hoca, Nihat Hatipoğlu, Adnan Hoca vb...- kotarılan siyaset-ticaret-tarikat şeytan üçgeni bizleri kader deyip kabullenmek zorunda kaldığımız dogmalarla örülü bir hapishaneye mahkum kılmaktadır. Beraat etme şansımızın hiç olmadığı, görünmez duvarlardan müteşekkil gönüllü bir hapishane üstelik.

Yukarıda yazdıklarımdan dine inanmadığım ya da inançlara saygısız olduğum anlaşılmasın. Sadece ifrat ile tefrit arasında gidip gelmekten bıktım. Kula kulluk edenlerin gönüllü çaresizliklerinden, dinimizin gereğinden fazla baskıcı addedilmesinden, kadınlara değer vermeyip erkek egemen bir toplum arzulanmasından, kitlelerin değişmez diye inandığı ilkelerle hayatını sürdürmeye çalışmasından dolayı düşünce iklimimize bezenen inanç köleliğinden bahsediyorum. Sömürünün en acımasızı dinler ya da felsefi düşünceler üzerinden yapılagelen değil mi?

Mevcut durumdan büyüyen çilelerimizin acı çekerek biteceğini zannetmek hayallerin inançla harmanlandığı uyuşturucu dünyasının sanrılarını akla getiriyor. Kandırılmış olmanın getireceği nedamet duygusuyla yepyeni bir hayata başlamak dilekleriyle...

 
Toplam blog
: 93
: 472
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

21-07-1973 tarihinde İstanbul'da doğdum. M.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-T.V. Bölümü'nden 1995 yılı..