Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '09

 
Kategori
Güncel
 

Niçin aynı kaba?..

Niçin aynı kaba?..
 

Bize lise çağlarındayken tarihi böyle öğretmediler.

Bellettiler ki, Osmanlı padişahları haremlerinde yaşadıkları zevki sefadan kendilerini sıyırarak, elde kılıç ordularının önünde, Tuna boylarından Sina çöllerine kadar at oynattılar mı, memleket ilerler... Osmanlı ilerleme devrindedir…

Hareme kapanıp, bol şehzade üretmekle iştigal etmeye kendilerini adadılar mı, memleket geriler... Osmanlı gerileme devrindedir…

Böyle ezberledik Fatih’i, Süleyman’ı, Deli İbrahim’i, Vahdettin’i...

Böyle belledik ilerlemeyi, duraklamayı ve gerilemeyi...

Ve bize [doğal olarak] öğretmediler dünyada, “Aydınlanma Devrimi” denen bir sürecin yaşandığını… Batı ilerleme devrindeydi…

Ve yine [doğal olarak] anlatmadılar, bu sürecin ne olduğunu ve aydınlanmanın neyi aydınlattığını...

İlerlemenin kılıç şakırdatmakla olamayacağını….

Gerilemenin kılıcı kılıfına yerleştirmekten çok başka bir şey olduğunu... Öğretmediler!

Aydınlanma Devrimi’nin büyük düşünürlerinin sadece isimlerini ezberledik ders kitaplarında… Bir de doğum ve ölüm tarihlerini… Ana neyi düşündükleri için düşünür olduklarını öğrenmedik.

Bu ulu kişilerin düşüncelerinin ışığı ile aydınlanmadık... Aydınlanma çağını göremedik; soluğunu ve aydınlığını hissedemedik.

1789’da Fransa’da İnsan Hakları Bildirisi yayınlandığında, atalarımızın derin bir uyku içinde olduğunu… öğrenemedik.

Biz ulusal onurumuzu, öncelikle Baltacı Mehmet Paşa öyküleri ile onarmak yolunu tuttuk.

Çünkü bize tarih okutmadılar.

Bize okutulan, tarihin orta yerinde ıslatılmış bir magazin külliyatı idi.

Nedensellik bağlarından kopuk bir tele-tarih belgeseliydi...

Oysa, “Aydınlanma Devrimi” ile insanoğlu, doğa, toplum ve kendisi ile ilgili her türlü düşüncenin sebebini, kaynağını gökten yere indirmiş oluyordu.

Yasak sorular, tarihteki karanlık zindanlarına geri gönderiliyordu.

Artık her türlü soru sorulabiliyordu.

Soruların ortaya koyacağı yanıtlardan korkulmuyordu.

Artık, soruların bilinebilir yanıtları üzerinde tartışılabilir; gerçekler, gerçekçi bir gözle araştırılabilir, aydınlatılabilirdi.

Bilim, aydınlanma süreci sonrasında dünyaya ışık saçmaya başlıyordu.

Artık insan aklı, gündemine her konuyu alabilir; her konuyu düşünebilir; her soruyu sorabilir ve yanıtlarını özgürce araştırabilirdi.

İnsanların cehaletlerini kullanarak ve din duygularını istismar ederek gütmeyi bir meslek haline getirmiş olanların tezgâhları bozulmuştu...

Artık egemenlik, gökten, yere inmişti.

Ancak, aynı tarihlerin Osmanlısı hala, şeriatla yönetilmekte, bilimsel düşünce Osmanlı gümrüğünde “tehlikeli madde” olarak tanımlanmakta ve ülkeye –asla- sokulmamaktaydı.

İşte Cumhuriyet, bu bilimsel düşünceyi getirmiştir ülkemize...

Bağımsızlığı getirmiştir.

Milli Devlet’i getirmiştir.

Çoğulcu, demokratik, çağdaş, aydınlık düşünceyi getirmiştir.

Günümüzde çeşitli kisveler altında Cumhuriyet’e yapılan saldırılar, işte bütün bu değerleri geri göndermek içindir. Egemenliği halkın elinden alıp, gasp etmek içindir…

Dini siyasete alet eden zihniyetin elinden bu önemli silahın alınmasıdır tepki gören asıl vakıa… İstenmeyen ve değiştirilmek istenen gerçekte budur; aydınlık düşüncenin aslı ve esasıdır....

İşte bunun içindir, “tarih bilincine” gösterilen tepki.

Ve işte yine bunun içindir kara-sakallı ve entel sosyete yobazının bugün aynı gazetelerde, aynı te-ve kanallarında, aynı şirketlerde ve aynı çıkmaz sokaklardaki ortaklığı…

İşte bunun için her Allah’ın günü yazı yazmaya çalışıyoruz biz de.

Bunun için ve sadece bu sorumluluğun gereğini yerine getirebilmek için….

 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..