Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '10

 
Kategori
Felsefe
 

Nietzsche'nin Çığlığını Duymak

Nietzsche'nin Çığlığını Duymak
 

Milliyet Foto Galeri


Hegel’in felsefesinde Tanrı, aşılması gereken bir Varolandır.

Çünkü Tanrı kavramı, mutlak hakikati perdeleyeceği için, filozofun Mutlak Varlığa ulaşmasını engelleyecektir.

Dolayısıyla, Tanrı’yı aşmadan hakikate; hakikati aşmadan da, varolanların varlık nedeni olan hakiki Varlık’a ulaşmak mümkün değildir.

Tasavvuf geleneğinde birkaç istisna dışında Mutlak Varlık’ın zatı, varolanlarla doğrudan ilişkilendirilmezken; Hegel, Mutlak Varlık ile varolan arasında organik bir bağ kurmaktan çekinmez.

Hegel’e göre Mutlak Varlık, gizli bir mücevher gibi kendi bilinmezliğinde “Var olup” dururken, birden bire mutlak dinginliğine son vermiş ve her şeyden münezzeh olan varlığını kendi kendinin tam tersine dönüştürerek tecelli etmiştir.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, o ana kadar hiçbir şey eylemeyen Mutlak Varlık’ın sahip olduğu sonsuz ve sınırsız potansiyeldir.

Konuya, Nietzsche’nin felsefesinin belkemiğini oluşturan “Güç istenci” ( iradesi ) kavramıyla yaklaşacak olursak; Mutlak Varlık, tamamen kendine ait bu gizil güce talip olmuş ve fizik evrende gerçekleşen büyük patlamada olduğu gibi, kuvveden fiile dönüşüvermiştir. Yani, mutlak potansiyel, mutlak kinetiğe dönüşmüştür.

Görüldüğü üzere Hegel’in felsefesinde Varlık ile Güç, aynı şeydir.

Varlık, tecelli etmezden bir önceki “an,” kendi zatını kendinden talep etmiş; yani kendi gücünü arzulamıştır.

Mutlak’ın kendi dışına taşmasıyla birlikte; sonsuz, sonluda tecelli eder. Sonsuzu ihata edebilecek sonlu şey ise insan zihnidir. Dolayısıyla Tanrı kavramı; Mutlak Varlık’ın insan tinselliğindeki tezahüründen başka bir şey değildir.

Bu soyut ve boyutsuz mekânda, tersinden aynı olan Tanrı ile insan, birbirlerini temaşa etmektedirler adeta.

Mutlak Varlık’ın güç istencinden ( iradesi ) yola çıkan Hegel’e karşılık Nietzsche, insan’ın güç istencinden ( iradesi ) yola çıkmıştır. Bu bağlamda, Nietzsche’nin “ Üst İnsanı,” mutlaklaşmış bireydir. Üstelik bu birey, Platon’da olduğu gibi bir ideal halinde değil, gerçeğin ta kendisi olarak çıkar karşımıza.

Yine Hegel’in felsefesine ahenk, düzen, sistem hakimken; Nietzsche’nin felsefesine, tıpkı kendi varoluşunda olduğu gibi kaos hakimdir. Sanki Nietzsche’nin ruhu, çığlık çığlığa özünü aramaktadır.

İşte, Varlık’ın Tanrı’ya, Tanrı’nın İsa’ya dönüşmesi; ya da, Tanrı’nın ete kemiğe bürünüp Yunus diye görünmesi hep bu yüzdendir.

 

 
Toplam blog
: 164
: 710
Kayıt tarihi
: 13.09.06
 
 

1956 yılında doğmuşum. Tanrı Bilimi Eğitimi aldım. 78 kuşağından olmanın verdiği şevkle olsa gerek;..