Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '16

 
Kategori
Sosyoloji
 

Nietzsche'nin sürü ahlakı

Nietzsche'nin sürü ahlakı
 

Nietzsche'nin ahlakı


Nietzsche’ye göre bir insanın yapmak istediği şeyi belirleyen, temelde o insanın gerçeklik ve evrene bakış açısı ve değerlendirme tarzıdır. İnsanın gerçeklik ve evreni değerlendirme tarzını belirleyen şey ise o insanın doğasıdır. Ona göre bu durum farklı ahlakları oluşturur. Nitekim Nietzsche de; yeryüzüne egemen olmuş ve hala da egemenliğini sürdüren ahlakların belirli özellikler içinde birbirlerine bağlı olarak iki şekilde ortaya çıktığını ifade eder. Bu İki ahlak tipi, temel bir ayırıma bağlı olan Herren ahlak ve Sklaven ahlaktır. Nietzsche’ye göre doğal yapıları farklı olan insanların, farklı değerlendirme tarz ve güçlü olma isteklerinden farklı ahlaklar ortaya çıkmıştır. Nietzsche; güçsüz insanın güç talebinden sürü ahlakının, soylu insanın güç talebinden de efendi ahlakının çıktığını iddia etmiştir. Nietzsche, Zerdüşt’ün ağzından konuyu şöyle ifade eder; “Talebinizi ve değerlerinizi oluşun nehri üzerine oturtmuşsunuz; Halkın iyi ve kötü diye inandığı şeyler bana eski güç talebini açıklar.” Nietzsche’nin bu açıklaması ile doğası güçsüz olduğu için güç talebi de zayıf olan insanın güçlü olma arzusundan kaynaklanan topluluk içgüdüsüyle toplumsallaşmaya gitmesidir. Güçsüz insanın topluluk halinde yaşama ihtiyacı ise aslında her canlıda bulunan güç talebinin bir tezahürüdür.

Güçsüz insanın ilk başarısı, oluşturduğu toplumdur. Oluşturulan bu toplumda gündelik ahlak zaman içerisinde yerleşerek ritüelleşmekte, tarihsel sürekliliği ile toplumsal var oluşun vazgeçilmez bir parçası olmaktadır. Nietzsche, toplumsallaşmayı sürü içgüdüsüne bağladığı için bu şekilde var olan toplulukta sürü ahlakının zorunlu olduğuna inanmaktadır. Her canlı gibi güçsüz insanda hayatın temel ilkesi olan güç talebine yönelmiştir. İşte güçsüz insanın sürü içgüdüsünün temelinde de bu güç talebi yatmaktadır. Yeryüzünde güç talebi /istenci/ iradesi olmayan insan yoktur. Ama bazı insanların doğası, sıradan ve ortalama olma üzerine kurulmuştur. Bunun sonucu olarak iktidar olma iradesi, diğer bir ifade ile kadir ve kudret olma arzusu zayıftır.

Peki yığınlar böyle değil midir? Çoğunlukla sorumluluk almak istemeyen, insani ve küresel hiçbir soruna müdahil olmak istemeyen, hatta sorun olduğunu bile duymak istemeyen, her devrin ve dönemin egemenlerinin en mantıksız, irrasyonel sözlerine alkış tutan, genel geçer hiçbir ilkenin ve değerin kişilikli tavrını koymayı bile gereksiz görerek,  mevcut geçerli düzenlemelerin yürürlükteki ahlaki değer yargılarının meşruiyet kaynağı, Nietzsche’ye göre; işte bu doğası güçsüz bu insanların birbirine dayanarak oluşturdukları toplum ve onun ruhu konumundaki adet, töre, gelenek ve ahlaki değerler manzumesidir.

Bu tür toplumlarda; bireysellik bir suç ve egoizm olarak kabul edildiğinden, kişilik ortaya koymaya çalışanlar, tehdit olarak algılanır, toplum ve geleneğin “bizi biz yapan değerlerinin düşmanları” olarak her türlü kötü uygulamayı hak ettikleri düşünülür. Güçsüz insanlar bir araya gelerek güçlülük duygusu yaşarlar. İnsanlığın gelişiminde insan kendi varlığını var olduğu toplulukla özdeşleştirerek tanır, bu yüzden topluluk bilinci birey bilincinden daha önce gelmiştir.

İnsan, içinde var olduğu, yaşadığı toplumu ve onun değerlerini aşamayarak, kendisine de ancak o toplumun bir üyesi olarak değer vermektedir. Sonuç olarak böyle bir insan tipi, güç talebinin güçsüzlüğünden dolayı birlikte mahkûm olduğu toplumu da kutsamıştır. Öyle ki bu bağımlılık insanların yalnızca davranışına değil, düşüncelerine de egemen olmuştur. Böyle bir toplumda birey yapıcı ve yaratıcı değildir. O ancak kendisine toplum olarak dikte edilen emir ve yasakları yaşama biçimi haline dönüştürmüştür.

Nietzsche, sürüleşen güçsüz insanın, hep aynı zorunluluğa bağımlı kaldığından toplumsal organizasyonu düzenleyecek bir ahlaka da her zaman ihtiyaç duyduğunu söylemiştir. "Hangi ulusta ortaya çıkmış olursa olsun sürü ahlakı, özde yararcı bir karakterdedir, ahlakın temel fonksiyonu, insan doğasındaki toplumsallaşma içgüdüsü sonucu ortaya çıkan toplumun, bireylerin arzu ve isteklerinin birbiriyle çatışması sonucu, sürünün dağılmasını önlemek için oluşturulmuş bir fonksiyondur, bunun için sürü ahlaklı toplumlarda her zaman bir lidere ihtiyaç duyulur,"  der Nietzsche.

Güçlü insan (üst insan) olan efendi ise sürüleşme ihtiyacı duymaz, çünkü onun doğası zayıf olmadığından varlığını tek başına sürdürmeye yeter. O, kendi kendine yeten ve bu durumunun bilincinde olduğu için sürüye katılmayan, daha doğrusu sürüye kapılmayan güçlü bir bireydir.

Güçsüz insan ise, sürüleşerek, aynı zamanda köleleşmiştir. Bu köleleşme; başlangıçta kendisi gibi güçsüz olanlara bağımlı olmak şeklinde iken daha sonra, kendisi gibi olmayan efendinin kölesi olarak görerek devam etmiştir.

Üst insana giden yol zor ve aşılması güç engellerle doludur. Nietzsche, ahlaka karşı değildir, onun savaş açtığı ve tümden yıkmak istediği, aşılması gereken ilk engelin “sürü insanı”nın oluşturduğu, geleneksel ahlaktır. Nietzsche, değersiz bir yaşamı öngörmez. O, sadece insanı özgürleştirmek ve kendi değerlerini yaratabilme gücünü ona vermek ister. Sürünün içinde yok olup giden insana, birey olduğunu, sürüye mahkûm olmadığını, gerçek yaşamın bu dünyada olduğunu hatırlatır.

Ona kendini ve kendine ait değerleri yaratma, erdemli yaşama şansı tanır.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..