- Kategori
- Şiir
Nisan ve sen
Dışarıda aydınlık ve diri
Ama sanki unutmuş gibi giyindiğini
Rengârenk gelinliğini
Soğukla ılıman arası
Bir Nisan akşamı
Tıpkı yüzün gibi,
O da kararsız ve hüzünlü
Oysa isterim ki;
O derin ve kıvamındaki sevgim,
Bu Nisan günü
Sıcak bir çorba gibi tütsün
Isıtarak o hüzünlü yüzünü
Baksınlar yine gözlerin öylece
Büyülü, büyülü
Ve o incitilmiş tebessümünün
Beyazlığında acıları damıttığın yüzün
Doyursun isterim sevgiye aç,
Tüm masum ve mahzun çocukları da,
Tıpkı benim de doyduğum gibi.
Unutmayasın isterim
Nisan gibi sen de
Şiire ve aşka düşmenin,
Cemrenin havaya, suya ve toprağa,
Mevsimin bahara
Ve ceninin rahme düşmesinin
O, sonlu yaşama karşı bizleri diri tutan
Düşerek umutla ayaklandıran
Düşmeler olduğunu
Bir de dilerim ki
Nisan gibi senin de
Çağlayan sevgimle suladığım
Yürek bahçende çiçekler
Ve yasemin kokulu esintiler
Yüzündeyse kendi rengindeki tebessümler
Hiç eksilmesin.
Not: Beş gün önce yazdığım bu şiirimde, dün olanlardan sonra; mevsim Nisan değil de Mayıs, günlerden "1 Mayıs", o " İncitilmiş tebessümünün beyazlığında acıları damıttığı" "yüz" de işci kardeşlerimin yüzü olsun isterim. O tazyikli ve boyalı su, biber gazı ve joplarla "düşüşlerin" de onurla ve umutla ayaklanan tarzda başka bir "düşme" türü olduğunun da bilinmesini istediğim gibi!
İ.Ersin KABOĞLU,
28 Nisan 2008, Ankara