Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '06

 
Kategori
Edebiyat
 

Nobel ve Orhan Pamuk

Nobel ve  Orhan Pamuk
 

Orhan Pamuk’ un Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığını öğrendiğimde ilk hissettiğim şey kemiksiz, kılçıksız bir sevinçti. Bazıları gibi üzülmedim, utanmadım, paniğe kapılmadım, kıskanmadım. Bir süre inanmakta zorlandım o kadar. Sonuçta tarihimizde ilk defa benim anadilimde yazan bir romancı dünyanın en önemli edebiyat ödülüne layık görülmüştü.

Ödül, eserleri dünya edebiyat çevrelerinde zaten tanınan bir yazarımızın okunurluğunun daha da artmasına yol açacaktı. Onun daha çok okunması ise dünyada adı hep terör, çatışma, deprem, soykırım iddiaları gibi olumsuz şeylerle anılan Türkiye’nin bu felaketlerden ibaret bir ülke olmadığı gerçeğinin yayılmasına yardımcı olacaktı. Pamuk’un kitaplarını okuyanlar hem Türklerden de Nobel ödülü alabilecek usta yazarlar çıkabileceğini görecek hem de onun kitaplarında tasvir ettiği Türkiye’yi tanıyacaklardı. "Kara Kitap’"la İstanbul’un gizemli panaromasını seyredecek; "Benim Adım Kırmızı"yla onaltıncı yüzyıl Osmanlı nakkaşlarının hünerlerine ve kıskançlıklarına şahit olacak; "Yeni Hayat"la otobüslerle Anadolu yollarında ‘bize özgü bir hüznün ve şiddetin kalbine yolculuk’ yapacak; "Kar"la Anadolu’nun ücra bir köşesinde unutulmuş Kars’ı tanıyacaktı. Dünyanın dört yanından yüzbinlerce belki de milyonlarca okur…

Sonra Pamuk’un ödülüne siyasiler ve edebiyat çevrelerinden gelen tepkileri okudum. Hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da ikiye bölünmüştük: Sevinenler ve üzülenler. Bölünmekten bu kadar korkan bir ülkenin her konuda hemencecik kendiliğinden bölünüvermesi de ne korkunç bir ironidir değil mi?

Sevinenlerin sevinme nedeni belli; üzülenlerin hatta utananların da… Pamuk’un ödülünü bir felaketmiş gibi değerlendirenler geçen yıl bugünlerde bir yabancı dergiye verdiği röportajda sarf ettiği sözleri gerekçe gösterip, ona Nobel’in bu sözler yüzünden verildiğini öne sürüyor. Oysa Nobel jürisi Pamuk’a ödülün hangi gerekçeyle verildiğini açıkladı. En azından gerekçede böyle bir neden yok. Adamların kafasının içine girip düşüncelerini okuma şansımız olmadığına göre herhalde inanmak zorundayız bu açıklamaya. Ayrıca Türkleri ve Türkiye'yi anlatan bir romancıyı ödüllendirmekle mi kötülük yapılmış oluyor bize, yoksa görmezden gelmekle mi? "Biri bana anlatsın"!

Pamuk’un “Bu ülkede bir milyon Ermeni, otuz bin Kürt öldürüldü. Bunu benden başka kimse dile getiremiyor” sözlerine gelince; Herşeyden önce bu biçimde üzerinde iyi düşünülmemiş bir açıklama onun edebiyatçı kişiliğine hiç yakışmadı bana kalırsa. Hem yersiz, hem sorunlu bir demeçti. Hatırlarsanız o günlerde tam da bu konuda bir konferans hazırlığı vardı Türkiye’de. Yani bu sorunları dile getirebilenin sadece kendisi olduğu iddiası doğru değildi bir kere. “Bu ülkede ne Ermenilere bir şey oldu, ne de Kürtlere” demek istemiyorum. Ermeni sorunu zaten daha uzun süre tartışılacak bir konu ve sanırım burası bu tartışma için pek uygun bir yer değil. “Otuz bin Kürt” konusuna gelirsek, 1984’te PKK’nın Eruh ve Şemdinli ilçelerini basmasıyla başlayıp günümüzde kadar sayısız karakol, okul, kamu binası ve köy baskınıyla devam eden süreci, “otuz bin Kürt’ün öldürülmesi” olarak tanımlamak ne kadar doğru? Üstelik o “otuz bin” rakamının içinde PKK tarafından öldürülmüş on bine yakın güvenlik görevlisi ve sivil var.

Kısaca, iyi edebiyatçı her zaman bir siyasi analiz dehası olamayabilir. Hatta zaman zaman tersi olur. Dostoyevski’nin, Ezra Pound’un, Knut Hamsun’un vb yapıtlarının değeriyle siyasi tavırlarındaki isabet pek uyuşmaz. Belki edebiyatçılardan bunu beklememiz doğru da değildir. Pamuk yanlış bir söz söylemiş olabilir, siz çıkın doğrusunu söyleyin. Sadece bir cümlesine bakarak yeteneği dünya çapında kanıtlanmış bir yazarı linç etmeye çalışmak; sırf ona layık görüldü diye Nobel’i bile küçümsemek doğrusu ancak bizde görülecek bir şey.

Pamuk hep eleştirilen bir yazar oldu. Siyasi tartışmaların odağına oturduğu güne kadar genellikle konularının çalıntı olduğundan (Beyaz Kale), Türkçeyi kötü kullandığından, kitaplarının çok sattığından (!) ve zor okunduğundan bahsedildi hep. Pamuk’un kitabını iki sayfa okuyup attığını söyleyenler vardı, duymuşsunuzdur. Bunlar sıradan okurlar değildi ama… Hepsi romancı, şair, gazeteci hatta bazıları bugün genel yayın yönetmeni… Vallahi ben öyle entelektüel biri sayılmam ama Pamuk’un en zor romanı olarak değerlendirilen Kara Kitap’ı bir çırpıda okuyup bitirmiştim zamanında. Ondan sonra da öteki romanlarını aynı hızla… Bilmiyorum bende mi bir şuursuzluk var?

Bir fotoğraf vardır. Geçen yıl Pamuk’un Şişli Adliyesi’nde duruşmadan çıktıktan sonra onu linç etmeye kalkışanların hızlarını alamayıp Pamuk’un bindiği minibüsü yumruklarla tekmelerle dövmesini gösteren bir fotoğraf. Ben tam da o fotoğrafın çekildiği sırada oradaydım. Pamuk’un ve ona saldıranların yüz ifadelerini yakından gördüm. O zaman bir Türk ve bir insan olarak çok utanmıştım. Eğer, “Türklük”, bir konuda size çok yanlış da gelse sadece düşüncesini açıklamış, silahsız, savunmasız, tek başına bir insanın üzerine bu şekilde çullanmakla aşağılanmıyorsa başka nasıl aşağılanabilirdi ki?

Onların vatansever olduklarını iddia edip gerçekte ellerinden geldiği kadar yerlerde süründürmeye çalıştıkları Türklüğe Orhan Pamuk’un milyonda biri kadar katkıları olsa şimdi Nobel’i hiç tartışmıyor olurduk; önemsiz olduğundan değil, nasıl olsa birkaç yılda bir aldığımız için…

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..