Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '16

 
Kategori
Öykü
 

Nohutlu pilav satıcısı

New York’taki geçici görevinin son günlerindeydi. Ahmet,alışveriş için Manhattan’a inmişti. Manhattan’ın en işlek caddelerinden birinin köşesinde gördü adamı ve içinde tepeleme pilav dolu tepsi ve bir tencere nohut bulunan tekerlekli camlı arabayı. Arabanın camlarında çiçek resimleri  ve İngilizce yazılar vardı. Ön camına da New York belediyesinden alınmış bir çalışma izin belgesi yapıştırılmıştı.

Adam, bir Amerikalıya naylon tabak içinde pilavı  üzerine nohut konulmuş olarak sundu. Bir de naylon kaşık verdi. Amerikalı iştahla pilavı kaşıklamağa başlamıştı.

Gözlerine inanamıyordu. İzmir’de çarşı pazarda böyle arabalarla nohutlu pilav satılırdı. Evrenin bir ucu olan bu kentte ne işi vardı bunun? Bu bir mucize olmalıydı.

O kadar da severdi ki,nohutlu pilavı. Her denk geldiğinde,bir tabak yerdi. Zaten pilavı çok severdi. Annesi ”Senin mayanda pirinç var. Çocukken sütüm erken kesildi. Seni haşladığım pirinçlerin sıkarak çıkardığım suyuyla beslemiştim. Ondan pirinç pilavını çok seversin” demişti.

O çocukken Türkiye’de çocuk maması diye bir ürün yoktu. Anneler, böyle çözümler üretiyorlardı.

Amerikalı pilavını acele acele kaşıklayıp boş tabağı ve kaşığını adamın camdan arabasının yanındaki bir çöp sepetine attı ve gitti.

Ahmet”Selamün aleyküm hemşerim” dedi. Adam çok şaşırdı. ”Yoksa Türk müsünüz?”dedi. Ahmet de,”Evet,Türkiye’den geldim.”dedi. ”Ver bakalım bir nohutlu pilav da neşemizi bulalım. ”Adam gülümseyerek, heyecanlanmış bir tabak pilav hazırladı. Üzerine baharatlarını da atıp bir plastik kaşıkla Ahmet’e uzattı.

“Bravo hemşerim yahu..Bu işi nasıl başardın Allah aşkına. Bu gavurlara pilavı sevdirmişsin bakıyorum.”Adam ”Vallahi,bir yıldır bu işi yapıyorum. Belediyedekileri ikna etmem epeyi zor oldu. Epeyi de nohutlu pilavımı yediler!

Sonunda,bu izni kopardım.işte”

Ahmet ”İşler nasıl,iyi kazanıyor musun bari?”dedi.Adam ”Vallahi,ayda üç bin dolar kadar oluyor.Allah bereket versin” dedi.

Ahmet ”Pekiyi,buralara nasıl geldin?”diye sordu. Adam ”Orasını sorma hemşerim. Çok sıkıntılar çektim başlangıçta. Ama, direndim ve başardım”

Karadeniz’li olan adam,bir gemide tayfa olarak New York limanına gelmiş. Bir gece,limana yüzerek, gizlice çıkıp New York sokaklarında dilenerek yaşamış. Sonunda, benim gibi bir Türk’e rastlamış. Adam, bunu alıp bir petrol istasyonuna gece pompacısı olarak işe koymuş. ”O zamanlar en tehlikeli işti gece pompacılığı. Hemen her gece bir yerlerdeki benzin istasyonları soyulurdu. Ya kasadaki paraları verip işten kovulacaksın, ya da karşı koyup vurulacaksın” diyordu.

Şanslı çıkmış, soygun moygun olmadan bu tür işlerde  üç yıl kadar kaçak olarak çalışmış. Sonra, bir Kübalı kadınla evlenmiş. O kadın, Amerikan vatandaşı olmuşmuş. Onunla evlenince buna da vatandaşlık vermişler. Üç yıldır da Amerikan vatandaşı olarak çalışıyormuş. Karısını seviyormuş, iki de çocukları olmuş. New York’un Türklerin ve diğer azınlık kökenli Amerikalıların oturduğu kuzey semtinde bir evde yaşıyorlarmış.

Şimdi, para biriktiriyormuş, yapabilirse bir yerde küçük bir dükkan açıp bu işi orada yapmayı sürdürmeyi planlıyormuş.

Ahmet ”Belli mi olur. Bakarsın, Amerika’da pilav evi diyeceğin lokanta zincirin olur” dedi. Adam, ”İnşallah”dedi. Demek, o kadarını da düşlüyordu.

Dedikleri gibi,”Amerika fırsatlar ülkesi” olmalıydı.

Türkler de fırsatçı!

 
Toplam blog
: 142
: 578
Kayıt tarihi
: 04.09.13
 
 

1940 yılında İzmir'de doğdum İzmir Atatürk Lisesi'ni bitirdim 1961 yılında Mülkiye(Siyasa..