Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Normal mi?

Neydi normal olan?

Bu soruyu hiç sordunuz mu kendinize? Şöyle durup dururken "Ama nasıl olur, her şey normaldi" dediğiniz oldu mu? Kelimeleri sınava tutup, beyninizi gözetmen tayin edip uzaktan izlediniz mi kendinizi?

Bunları sormamdaki neden, sevdiğim ve saydığım bir arkadaşımla aramızda hiç anlamadığım bir şekilde ve nedenle oluşuveren soğuk denilebilecek mesafeli hallerdir. Aslında "bunlar hayatın içinde var " deyip akışına bırakmak gerekli. Fakat irdelemek istedim özellikle. Genelde gururlu, hassas, net olmayan ve tam olarak samimi bir tabana oturtulmamış her ilişkide vardır bu risk. Her iki taraf ta da aynı özellikler gelişince çıkışlar zor bulunuyor. Esasen normal sokak ve caddeleri olan yolları, kendimize labirent hatta daha da ilerisinde çıkmaz sokaklar haline getiriyoruz. Acaba ruhumuzda mı var bu mazoşist tavır diye kendime sormadan edemiyorum bazen. İnsan durduk yerde neden kendini köşeye sıkıştırmak istesin ki! Şu kısa hatta anlaşılmamak için direndiğini sandığımız, oysaki çok açık, hayatta olmalı mı bu kadar acı!

Sevmek, sevdiğine değer vermek ve kazandığın değer karşılığında bir şeylere birazcık katlanmak neden zor geliyor? Sanki çok kolay bulunuyormuş gibi! Bu kadar 1 YTL mi oldu sevgi! Her köşe başında, her durakta, her pazarda, her kasabada bulunuyor da biz mi haberdar olamadık! Gerçekten anlamakta zorlanıyorum insanoğlunu. Ne kadar çabuk unuttuk geçmişimizi, tarihimizi. Ne kadar acele vazgeçtik anılarımızdan. Çocukluğumuzda kıyasıya, kavgalar edip de sonra hiç bir olmamış gibi oyunumuza, sohbetimize, arkadaşlığımıza devam eden bizlerdik oysaki. Komşumuza, kardeşimize gücenip, kırılıp sonra, yaptığımızın çocukluk olduğunu fehmedince, şöyle sıkı sıkı kışlık gocuğumuz gibi bırakmak istemeden sarıldıktan sonra her şeyi unutup olduğu yerden başlayan da bizlerdik. Anamızdı, babamızdı, kardeşlerimizdi, komşular, dostlardı. Neyimiz varsa ortaya koyup paylaşan, birlikte yiyip içip, gülüp oynayan bizlerden başkası değildi. Zamanımızı sevdiklerimize verirdik biz, onlar da bize. Yani paylaşırdık. Artık kimsenin paylaşmak istemediği "zaman". Bırak sevdiğiyle kendisinden bile bu lütfu esirgeyenler o kadar çoğaldı ki. Evet, lütuf dedim. Çünkü gerçekten hak tarafından verilmiş en değerlilerinden. Bir daha geri gelmiyor örneğin. Onu kullanma hakkı yalnız bize ait. İstediğimiz şekli vermek kumaş gibi; mutluluk işleyince mutluluk, üzüntü işleyince üzüntü, umut işleyince umut, heyecan işleyince heyecan olarak zaman şeridine yapıştırırız. İstediğimiz zaman da ya hafızamızdan çıkarırız ya da fotoğraf kâğıtlarından yardım alırız. Tekrar tekrar yaşarız tüm canlılığı ve gerçekliğiyle. O, bize sıfırlanmış olarak verilen, sorumluluğu tamamen bize ait olan, Hint kumaşı gibi bulunmaz, narin ve güzel bir kemer gibi. Her nakış, her baskı yaratıcılığımıza ve yeteneğimize kalmış. Yıllarca işleyip süsleyeceğiz onu, ta ki kemerin ucuna gelene kadar. İstersek yaldızlarla, ışıltılı kumaşlarla rengârenk boncuklarla sevdiklerimizin resimleri ve anılarıyla, istersek de olumsuzluklarla donatacağız.

Şimdi tam da kendimi kemerimi elime almış boncuklarını sökmeye çalışırken bulduğum o an, kemerin üzerindeki aynalar bana kendimi gösteriyordu.

Normal olan da buydu sanırım.

 
Toplam blog
: 2
: 279
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

1978 doğumluyum. Balıkesir Ün. Turizm ve Otelcilik ve Anadolu Ün. İşletme bölümü mezunuyum. Kamu gör..