Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Nostalji- bizim zamanımızda..Eski değerlerimiz..

Nostalji- bizim zamanımızda..Eski değerlerimiz..
 

Çocukluk hatıram..


Eskiden;

Bizim çocukluğumuzda ve gençliğimizde:

llkokula giderken siyah önlük giyerdik...Beyaz yakalarımız kolalı idi,
Sınıfta temizlik kontrolü yapılırken;mendilimizin üzerine ellerimizi koyardık..tırnak kontrolü yapılırdı..
Beslenme saatinde süt tozundan süt yapılırdı, onu içerdik..

Annemiz ekmek dilimine sana/tereyağ sürerdi, üzerine de reçel...onu yerdik..
Bazen harçlığımızla ;okulun kapısında camekanlı arabada 5 kuruşa-on kuruşa satılan gofret, çukulatalardan alırdık..çukulataların yaldızlarını bir kutuda biriktirirdik..
Kağıt peçete koleksiyonu yapardım..misafirlikte kullanmam için verilen kağıt peçeteleri kullanmaz, özenle saklardım..
Hemen her 23 nisan'da tam tören zamanı yağmur yağardı..bazen rugan ayakkabımız ayağımızı sıkardı...

Komşunun kızları ile kağıt bebek oynardık..
İlkokul öncesi hediye edilen taşbebeklerimiz vardı..
Sonra Adana kilis Pazarı'ndan annemin aldığı, kocaman bebeklerimize sahip olduk..(hala özenle saklıyorum..)

Annemin siyah rugan fileli, sivri burunlu, ince topuklu ayakkabısı vardı..
Annemin toz pudrası vardı, ruj sürünce eliyle dudaklarındaki rujun bir kısmını yanaklarına sürerdi, allık niyetine..

Banyolarda odun sobası yakılırdı, sıcak su için..
Banyodan sonra birbirimize ''sıhhatler olsun'' der, el öperdik..

Bayramda rugan ayakkabı alındığında;günlerce bayramı bekler, ayakkabıyı başucumuza koyar, seyrederdik..

Bayramlarda yaş sırasına göre bütün aile sıraya girer, büyüklerimizin elini öperdik...anneannem akşamdan dantelli mendilleri arasına koyduğu harçlıklarımızı tek tek hazırlar, aynı sıraya iki kere girdiğimizde fark edip bize şakayla kızardı..

Anneannemin odasında tel dolap vardı..ikiz kardeşimle odasına girer, birşey isteyip istemediğini sorardık..her seferinde bize teldolabından çukulata ikram ederdi..

Anneannemin özenle sakladığım yadigarları ;
ceviz çeyiz sandığı (yüz küsur senelik)..i
içinde; kendi elleri ile yaptığı dantelleri, iğne oyaları, tığları, koca camlı katarakt gözlükleri, yüksükleri, kendi adı yazılı mühürü, oyalı yemenileri, dantel işlemeli beyaz mendilleri, eski aile fotoğrafları..
bir de Singer marka el dikiş makinesi-ceviz kapaklı-(yüz küsur senelik, hala tıkır tıkır çalışıyor..)

Büyüklerimizin yanında bacak bacak üstüne atmazdık..
Utanınca yüzümüz kızarırdı..
Annemden izinsiz hiçbir şey yapmazdık..
Yalan söylemezdik, okulu kırmazdık..
Orta okulda ve lisede türk filmine giderdik..ağlaya ağlaya bir hal olurduk, film boyunca..
Kışın sinema kapısında satılan kestanelerden alırdık..
Kış akşamları mahalleden bozacı geçerdi...BOZAAAAAAAAAA diye bağırırdı..
Mahallenin bekçisi akşamları düdüğünü çala çala dolaşırdı..
yazın yazlık sinemaya giderdik..Kızıltoprak'daki İKİZLER SİNEMASI'na ve KALAMIŞ SAHİL SİNEMASI'na giderdik..
Kalamış'da oturduğumuzdan, hemen sahilde sandal kiralardık..Moda açıklarına kadar kürek çeker, denize oralardan girerdik..
Bazen Fenerbahçe'den denize girerdik.Fenerbahçe Plajı'ndan veya TCDD'nin kampından..
Her akşam güneş batarken penceremden sahili, manzarayı seyrederdim..
Hıdrelesde sabah erkenden komşularla sahile gider, kağıtlara yazdığımız dilekleri denize atardık..gül ağacına para bağlardık..

Komşular birbirine sabah kahvesine giderdi..(11 kahvesine)
Komşudan 1 fincan kahve, şeker, un istenirdi.
Komşunun zilini çalıp; ''bir maniniz yoksa annem size gelecek'' derdik..

Patatesi, soğanı bazen kapıya gelen satıcıdan alırdık..
Yoğurtçu gelirdi mahalleye..Hemen büyük bir tabak alıp, aşağıya yoğurtçuya koşardık..
Haftanın belli günlerinde mahalleye SEYYAR MİGROS ARABASI gelirdi..
Annelerimiz manavdan alışveriş yapıca;sebze-meyveler kesekağıdına konurdu..onlar da fileye..

1966'da Erenköy'den Kalamış'a taşındığımızda caddeden tramvay geçiyordu..
İlkokulda iken apartmanda sadece bir komşumuzda telefon ve televizyon vardı..
Bazen komşudan telefon ederdik..yılbaşında komşu çağırırsa dansözü ve Zeki Müren'i seyretmeye giderdik..
Telefon müracaatı yaptığımız halde, yıllar sonra bize sıra geldi, telefonumuz bağlandı...
Şehirlerarası görüşmek için 03'e kayıt olur, saatlerce sıramızı beklerdik..
Önemli günlerde telgraf çekerdik..ELT, YILDIRIM..

Taksitle çeyiz alırdık, kapıya gelen Çin'li amcadan.
Evimize bazen ''görücü'' gelirdi..tabii şidddetle karşı çıkardım...
Komşuların nikah şekerini bazen hep birlikte evde hazırlardık..
Radyo dinlerdik..annem sabahları ''arkası yarın'' programını dinlerdi..

Radyo tiyatrosu vardı..
Orhan Boran deyince aklımıza YUKİ gelirdi..
Sonra teybimiz, kasetlerimiz oldu..
Pikabımız, plaklarımız da oldu..
İlk televizyonumuzu 1972'de aldık..siyah-beyaz idi..
İkinci televizyonumuz renkli tv çıkınca aldık...
Sonra ilk özel tv kanalı ''STAR TV'' yayına başladı..
Önceleri uzaktan tv kumandamız yoktu., antenin ayarı sık sık bozulurdu..
Sezen Cumhur Önal vardı..
Fecri Ebcioğlu vardı..
Cenk Koray vardı..
Barış Manço vardı..''7'den 77'ye programı'' vardı..
Dario Moreno, Adamo, Anne Marie David vardı..
Eski şarkılar , türkçe sözlü hafif batı müziği-arajman- vardı..

Lisedeyken, ikizimle benim rugan çorap çizmelerimiz vardı..
okula servisle gidip gelirdik..
Lise son sınıfta kalamış'dan moda'daki kadıköy kız lisesi'ne dolmuş ile gitmeye başladık..
O yıllarda dolmuşlar, taksiler damalı idi..dodge, desoto, fargo...
Dolmuş paraları 25 kuruş, sonra 50 kuruş..sarı 25 kuruşu da hatırlıyorum..
Orta okul ve lisede iken İETT'nin İKARUS ve LEYLAND marka otobüslerine binerdik..
Otobüse arkadan binerdik..biletçi vardı, biletlerimizi kesen..
Genelde yer olsa bile ayakta giderdik büyükler otursun diye..oturduğumuzda yanımıza daha yaşlı birisi yanaşmadan hemen kalkıp yer verirdik..uyur numarası yapmazdık..
Hala otobüste-minübüste yaşlılara yer veririm..

Doğum günlerimizi evde kutlardık.annem, arkadaşlarımızı eve çağırmamızı

isterdi..onlara not verirdi..
Doğum günlerimizde birbirimize 45'lik plak, bazen de longplay alırdık..bir de kitap tabii...

İş Bankasının metal kumbarası, bir de yapı kredi bankası'nın yuvarlak ahşap kumbarası vardı..
1965'de biz daha çok küçükken anneanneme yapı kredi bankası'nın mudileri için düzenlediği hediye çekilişinden etiler'de apartman dairesi çıkmıştı..sonra o daireyi satıp, çocuklarına paylaştırdı..hala bankanın telgrafını ve anneannemin resmi olan çekiliş posterini saklıyorum..
Lise sonda kadıköy'den beşiktaş'a taşınan en yakın arkadaşımızı evine kadar uğurlardık..üsküdar'dan eski küçük boğaz vapurlarına binerdik..ALTINKUM Vapuru'nu bugün gibi hatırlıyorum..Lodosta camları sallanırdı, yana doğru yalpalardı..
O yıl boğaz köprüsü trafiğe açıldı..

Okul çayımız HİLTON'da oldu..Apartman topuklu ayakkabılarımızı giydik..
İlk blue jean alışımızı da hatırlıyorum..Lisede sömestr tatilinde Adana'ya gittiğimizde bir akrabamız vasıtasıyla İncirlik'de çalışan birisine ısmarlamıştık..ölçüsü uymamıştı, terziye küçülttürmüştük..Wrangler marka..çok havalı idi..
Sarı yağmurluklarımız vardı..havamız binbeşyüzdü onu giyince!!
Elimizdekilerle mutlu olmasını, paylaşmasını bilirdik..
Harçlıklarımızı idareli kullanırdık..
Önemli haber beklerken;postacının yolunu gözlerdik..
Üniversite sınav sonucumu beklerken, bir günde defalarca aşağıya inip, posta kutusuna bakardım..sonunda beklenen zarf geldi..kazanmışım..ama son sıralarda yazdığım bir okulu..zaten o zaman ne kurs, ne de rehber öğretmen vardı.bilgisizlikten, bilinçsizlikten, heyecandan karma karışık yapmışım tercih sıralamamı..nerden bilecektim ki??yol gösteren yoktu..internet yoktu..

İlk defa yurtdışına Almanya'ya öğrenci değişim programı ile -18 yaşıma yeni bastığım yıl- üniversite birinci sınıfta iken okul arkadaşlarımla gittim..20 gün ailemden uzak kalmak zor geldi bana..
İlk defa kağıt mendili 10'lu paketlerde Almanya'dan aldım..
ilk defa açık büfeyi 1975'de almanya'dan feribot ile isveç'e giderken gördüm..
ilk defa Berlin'de kapalı havuza girdim..
Berlin Duvarı'nın yanından geçerken fotoğrafını çektim..
İlk fotoğraf makinam KODAK-İnstematik-ile..
İlk defa Akmerkez, Galleria tarzı büyük mağazaları Berlin'de gördüm..
İlk defa üniversiteye -Beyoğlu'na-giderken Kadıköy'den Karaköy'e yalnız başıma vapura, ondan inince de Tünel'e binmeye başladım..
Vapurda;aynı saatte karşıya geçen kişiler genellikle belli kişilerdi..hep aynı yere otururduk..
Gide gele göz aşinası olduğumuz kişilerin yerine oturmamaya özen gösterirdik..
Vapurun belli bir bölümü;lüx mevkii idi..ekstra para verilip oraya oturulurdu..
Karaköy İskelesi'nde milli piyango satan bir amca vardı..Adını hala hatırlıyorum..Deniz Şanlı..Sonraki uzun yıllar boyunca her Karaköy'e gidişimde kendisinden piyango bileti aldım, ayak üstü sohbet ettim, hatırını sordum..Bir kaç yıldan beri göremiyorum..Hayattadır inşallah..

Belki yazım biraz fazla naftalin koktu..
Geçmişdeki eski değerlere özlemim çok fazla arttı herhalde..

Bugün ,

Bir çoğumuz eski değerlere sahip çıkamadık, unuttuk,
Bizim de, çocuklarımızın da çok şükür herşeyimiz fazlasıyla var..
Kaloriferli, sıcak sulu evlerde oturuyoruz bir çoğumuz..
Çocuklarımızın ayrı odaları var..
Kıyafet deseniz; bir sürü..
Evlerde 2-3 televizyon..
Her birimizde cep telefonu,
Arabamız var..bazı ailelerde 2-3 araba var..
Çocuklarımızın oyuncakları, kıyafetleri, IPOD'ları, MP3'leri, bilgisayarları, cep telefonları var..
Bizim ailede;elimizden geldiği kadar paylaşmayı, yardımlaşmayı öğrettiğimizi zannediyorum çocuklarımıza..

Ama yine de:

Eski değerlerin bir çoğu yok artık,
Herşey var, eski değerler yok!
Mağaza isimlerinin bir çoğu yabancı,
Sokak isimleri bile yavaş yavaş değiştiriliyor,
Marka hastalığı diz boyu,
Kredi kartı çılgınlığı da öyle..Habire borçlanıyoruz.
İşsizlik korkusu ile haklarımızı savunamıyoruz.
Emeklilerin sosyal güvenceleri, sağlık yardımları yetersiz.
Oy verirken kime oy vereceğimizi bilemiyoruz..
Seçimlerde; listelerde terörist isimleri, yıllar önce ölmüş kişilerin isimleri bile var.
Okullarda eğitim, disiplin, öğretmene saygı hak getire.
Genç kızlarımızın bir çoğunun yüzü de kızarmaz oldu..(bazıları öyle maalesef)
Arkadaşlıklar ;şimdi internet üzerinden..Sanal arkadaşlarımız var..
Elimizde cep telefonu ;özel günlerde yakınlarımıza, arkadaşlarımıza mesaj gönderiyoruz..
Bayramlar, sadece tatil olarak algılanıyor.
Biz yine de; Bayramlarda eşim ve kızım ile büyüklerimizi ziyarete gidiyoruz. .Ölmüşlerimizin (annem, babam, anneannem) mezarını ziyaret ediyoruz.(her seferinde çok üzülsem de , ağlasam da..)Evlilik kurumu internete , TV programlarına kadar düştü. *Boşanmalar artık çok kolay.
Yemek yarışmasında; insanlar ''çok şükür, bu gün de karnımız doydu'' demiyor.''Yemekler benim damak zevkime uymadı, aç kaldım'' deniyor.
Dershanelere avuç dolusu para döküyoruz.
Türban konusunu hiç yazmıyorum!!!
Şehitlerimizin acısına da dayanamıyorum.
Bir çok kuruluş ve banka yabancılara satıldı.
Yabancı sermaye, yakında hepimizi, herşeyimizi yutacak.
Yıllardır alınan dış borçlar ve faizleri yüzünden çocuklarımız hep borçlu doğuyor.
Amerika merakı ve beyin göçü diz boyu.
2009'un başında tedavüle çıkartılan yeni Türk Lirası banknotlarımızdaki Atatürk resmi, hiç Atatürk'e benzemiyor..Banknotların arka yüzüne tanımadığımız, bu güne kadar bilinmeyen insanların resimleri konmuş!
Yakında Atatürk'ün resimlerini hiç tanıyamayacağımızdan korkuyorum.
Bayrağımız aynı neyse...
İstanbul'un taşı toprağı altın diye diye İstanbul, ''İstanbul'' olmaktan çıktı.
İstanbul'un o güzellikleri, yeşillikleri, eski değerleri yavaş yavaş yok ediliyor..
Pahalılık, trafik, stres diz boyu.
Her yerde yeni inşaat, çarpık yapılaşma ve şehirleşme var..
Yakında nefes alacak yeşil alan ve park kalmayacak.
Herkes mutsuz, doyumsuz.

Herkesin evinde bir oda eksik!

Allah sonumuzu hayır etsin..

Özellikle; bugün, benim gibi orta yaşta olan kişilerin geçmiş ve bugünkü değerlerimizle ilgili yorumlarını bekliyorum..

Bilmiyorum, bir tek ben miyim ''Geçmişe özlem duyan?''

Selma Er

 
Toplam blog
: 90
: 2676
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

Merhaba, Marmara Ünivesitesi İşletme Fakültesi ve Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler mezunuyum..