Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Notalara dökülmemiş şarkılar

Notalara dökülmemiş şarkılar
 

Kiminin elleri üşürdü soğuktan kiminin yüreği.

Kimi ürkek bakardı hayata ve insanlara karşı kimi asi.

Kimi boynunu bükmüştü kadere kimi acıları çekmişti sinesine.

Kimi kendisine küsmüştü kimi kendisini sokağa acımadan itenlere.

Her nasıl yolu düştüyse her gün geçtiğimiz sokaklara, nasıl umutsuzca arşınladıysa kaldırımları her biri, fark etmezdi, özlemlerle doluydu hepsinin küçücük yürekleri.

Sevginin en güzeli onlardaydı, en temizi, en içteni, en karşılık beklenmeyeni…

Daha notalara dökülmemiş şarkılardı onların hayal ettikleri, özlemini çektikleri, karşılık göremedikleri sevgileri…

Yalnızlığın en büyüğü onlardaydı, en korkuncu, en çekilmezi, en hayatın dışına götüreni.

Bitmeyen bir çilenin daimi müdavimleriydi onlar.

Sokakta gördüğümüz, bazen acıdığımız bazen kızdığımız…

Bazen sevmeye utandığımız bazen de dokunmaya korktuğumuz…

Ailelerini tanımadığımız bilmediğimiz, bazılarıyla aynı yollarda bile

yürümediğimiz çocuklar değildi onlar.

Sokakta ayakkabı boyayan, mendil satan, “abla tanesi beş lira” ya da “abi, yengeye çiçek alsana” diye bağırıp duran, yollarımızı kesen…

Yalvaran kimi zaman, yalvaran gözlerle bakan ve sadece bunlardan ibaret olan çocuklar değildi onlar.

En güzel çağlarını sokaklarda harcayan, geceleri üstleri açık ayazlarda yatan, sabahları mahmur gözlerle hayata iddiasız bakan çocuklar değildi onlar.

Rüzgarın önüne katıp acımasızca savurduğu bir yaprak değildi onlar.

Sulamayı unuttuğumuz çiçekler gibiydi onlar.

Onlar bizim çocuklarımızdı.

Kimini bir savaş sahnesinde, kafasının üstünden mermiler geçen zavallı bir babanın kucağında görmeye alışmıştık.

Kimini açlıktan ölmekteyken, yeminin bir an önce tükenmesini bekleyip üzerine çullanma hayalleri kuran bir akbabanın gözleri önünde sürünmekteyken, işini yapan bir gazetecinin fotoğraf karelerinde görmeye utanmıştık.

Kiminin cansız bedenlerini açlığın hüküm sürdüğü çorak ve yoksul topraklarda bırakmıştık.

Ama biliyorduk ki hepimiz onlar bu şekilde yaşamaya layık değillerdi.

Onlar daima bizim misket oynayan, top koşturan, uçsuz bucaksız bozkırlarda uçurtma uçuran, sokaklarda “dağ başını duman almış, gümüş dere durmaz akar” marşlarıyla, ellerinde fenerlerle, bayram alaylarında en önde geleceğimize doğru emin adımlarla yürüyen çocuklarımız olmalıydılar.

Sustuğumuzda sesimiz, konuştuğumuzda cümlelerimiz olmalıydılar.

Sevgiyi paylaşmayı ve paylaştıkça çoğalmayı öğrettiğimiz çocuklarımız olmalıydılar.

Onlar bir ağacın yemyeşil dallarıydılar.

Onlar ağaç oldukları sürece ormandılar.

Sokakların çocukları değildi onlar, bizim çocuklarımızdı.

 
Toplam blog
: 77
: 939
Kayıt tarihi
: 13.01.07
 
 

1979 Giresun doğumluyum. Kendimi bildim bileli kalabalığı sevmem. İnsanlara karşı mesafeliyimdir. He..