Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '10

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Nuhun gemisi

Nuhun gemisi
 

benden


Sanırım sorulmasından en çok korktuğum soru, "nerede çalışıyorsunuz?" sorusudur. “Doğal Hayatı Koruma Derneği” (DHKD) dememle birlikte karşımdakinin yüzü düşmeye başlıyor. 

“TEMA Vakfı gibi bir şey her halde?” bilgiçliğinden sonra ikinci soru gelir:
"Peki başka ne iş yapıyorsunuz?"... 

İşte bu soru beni hep can evimden vuruyor. Vicdan azabı çekiyorum. Çünkü, yabancılaştığımız gerçek evimizi, doğayı koruyorum ve bunu aslında onu bize unutturan paranın gücüyle yapıyorum. Para isteyebilmek için tam da bu işin ciddi bir uzmanlık mesleği olduğunu anlatmak için zihnimi karıştırırken 3. bir soruyla dürtülüp sallanırım. 

-Peki koruyabiliyor musunuz baari? 

…...!! İnce bir buz kesiği geçiyor alnımdan... Acaba gerçekten koruyabiliyor muyum? İşte bu, hafif ironik ama traji komik bir gerçek. Günlük yaşantımızda öncelik vermediğimiz doğal değerlerin korunması için çalışırken, kendimi de DHKD’nin koruyup kurtarması gereken nesli tükenmekte olan canlar arasında buluyorum. Çünkü ben hâlâ Nuhun Gemisi Kurtarma Tayfası olarak çalışmaktayım. 

Yukarıdaki konuşma bazen, "Ne güzel işiniz vaar! Doğayla iç içe, ne güzel!!...", imrenişi ile de bitebiliyor. 

Tuz gölünde gördüğüm flamingoları düşünüyorum. Onları seneye aynı yerde görebilecek miyim? Şimdiden yola koyulup sularımla, sazlarımla orada olmalıyım. kalbim sızlıyor; içimdeki kuşku çiziğini tuza basmış gibiyim... 

(yukarısı Güneşin Aydemir’in E-Posta iletisinden eklemeli çıkartmalı düzenlememdir)
*** 

Kendi kendimizle yarışmadayız gülüm
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz
Ya dünyamıza inecek ölüm.
Nazım Hikmet 

***

* Doğa da tıpkı kendinden çıkma olan insan uygarlığı gibi aynı kalmanın yok olmaya yöneleceğini bir biçimde sezmiş gibi değişerek kendini yenilemektedir. Değişim yavaş seyreden bir evrimsel süreç olduğundan görüntü bize aynılık yanılgısı verir. İnsan doğaya rakip değildir. İnsanın yaptığı kendini olası doğal yıkımlara karşı güvene alma çabasıdır.  Doğaya karşı koyma gayretinin zaten bir anlamı yoktur, çünkü biz sadece doğanın nimetleri ve bilgisiyle var olabiliyoruz. Yapılan şey doğayı gene doğadan elde edilen bilgiyle doğayı kendi varlık çıkarlarımız doğrultusunda değiştirmekten ibarettir. Burada önemsenmesi gereken şey, doğal değişim dinamiklerini kendini onaramayacak şiddette bozmadan bu değiştirmenin tasarlanması ve uygulanmasıdır. Bunu yapmak zorundayız, çünkü doğa insan için var değildir. İnsan doğanın vazgeçebileceği bir varlıktır. Bu yüzden doğayla uyumlu fakat doğaya pes etmeyecek güçte kendi doğal yaşam ortamlarımızın hayalini düşünüp tasarlamalı ve somutlaştırmalıyız.

Elbette bu çaba içinde elde edilen bilgiler, örneğin atomun parçalanması gibi,, kötü emellere ulaşma aracı yapılmaktadır. İşte en büyük kusurumuz da budur. Bu kusurumuz doğal yıkımlardan daha büyük bir tehdittir; bu yüzden bilgiyi sadece barış ve huzur uygarlığını sürdürmek için kullanmayı uygarlık ahlâkının onuru yapmadıkça kıyametler içinde kendi eserimiz olacak son kıyamete doğru ilerliyor olacağız.

***

Güneşin Elleri 

“O gün hava çok sıcak geçmişti, akşamsa çok güzeldi; akşam çiyi otları nemlendiriyordu. Hiç rüzgar yoktu, dingin bir geceydi ve hava soğuk olmaksızın serindi. Güneş, batışından sonra suya kızıl buğular bırakmıştı. Setlerdeki bodur ağaçlar birbirlerine cevap veren bülbüllerle dillenmişti. Ben duygularımı ve kalbimi bütün bunların zevkine salarak ve sadece bunları tek başıma duyumsamanın hüznü ile biraz içimi çekerek, bir tür esrime içinde geziniyordum”(J.J.R.) 

Jean Jack Rousseau’nun yukarıdaki betimlemesi güzel bir doğa duyumsamasının örneği olarak edebiyat müzesine kaldırılmadan ben akşamın gün batımını seyrettikten sonra, sabahın da gün doğumunu görmeye karar verdim. Erken yattım, erken kalktım. Doğruca balkona çıktım. Tan kızıllığı bana o kadar güzel göründü ki çabucak giyinerek güneşin doğuşunu seyretmek için tepelere çıkmakta acele ettim. 

Her yan ot ve çiçeklerin en süslü haliyle bezenmiş, artık susma vakti gelmekte olan bülbüller seslerini yükseltmekten hoşlanır gibiydiler; çünkü diğer ötücü kuşlar da ilkbahara veda eden güzel bir yaz gününün doğuşunu karşılamak için nağme yarıştırmaya başlamışlardı. Böyle, bülbül ve karışık kuş ötüşleri içinde tatlı bir sıcaklık esintisiyle doğan güneşe karşı oturup ölüme bile gülümseyebilirdim. 

Hiç gecikmeden doğaya hizmetlerimi sunmalıyım. Olası her yere ağaç dikip bakımını yapmalıyım. Ve tabi ki bu arada doğal olarak yaşamanın keyfini çıkarmalıyım. Ben Nuhun Gemisi’ni yüzdüren gönüllü tayfalardan biri olmalıyım… 

Muharrem Soyek 

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..