Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '10

 
Kategori
Güncel
 

Nükleer enerji ve Türkiye’de nükleer enerji

Nükleer enerji ve Türkiye’de nükleer enerji
 

Dünyada enerji ve çevre sorunlarıyla beraber alternatif enerji kaynaklarının kullanımı ve önemi artmıştır. Petrolün yaklaşık 50 yıl; doğalgazın ise 70-80 yıl ömrünün kaldığı yeryüzümüzde ülkeler artık yeni geliştirilecek enerji kaynağını ithal etmemek için kendi çalışmalarını yapmaktadır. Türkiye ise topraklarında enerji verimliliğini tam olarak kullanamadığından kısa ve orta vadede hidroelektrik santrallerine, az miktarda da olsa güneş ve rüzgar santrallerine yatırım yapmaktadır. Enerji kullanım çeşitliliğini arttırmak için Türkiye de nükleer enerji santrali kurulmasına yönelik çalışmaları yeniden başlatmıştır. Yeniden başlatmıştır diyorum çünkü; 1956 yılında dünya ile beraber Türkiye de nükleer enerji atağına geçmiş ancak siyasi sorunlar nedeniyle ertelenmiş, 1975 yılında tekrar çalışmalara başlansa da yine siyasi sorunlar nedeniyle yapımı mümkün olmamıştır. ( Buraya dikkatinizi çekmek isterim. Petrol ve doğalgaza bağlılığımızı azaltacak olan teknolojiye ne zaman yatırımlar yapılmaya kalkışılsa siyasi sorunlarla karşılaşılmıştır.)

Nükleer enerji ile ilgili herkes doğru-yanlış bir şeyler söylüyor. Öncelikle bu sis bulutlarını dağıtmak istiyorum. Nükleer enerji santrallerinde doğal ve yapay olmak üzere iki tip hammadde kullanılmaktadır. Bunlardan ilki uranyum, diğeri izotopu olan plütonyumdur. Günümüzde inşa edilen santrallerde plütonyum kullanılmaktadır. Bunun nedeni doğal uranyumdan askeri amaçlı yeni izotoplar ve atom bombası yapımında kullanılan izotoplar elde edilme riskidir. Dolayısıyla elektrik amaçlı kurulmuş olan nükleer santrallerden bomba üretmek tamamen gerçek dışıdır.

Bir diğer iddia ise uranyumun da ithal bir maden olduğu ve ekonomik yük getireceği sözleridir. Uranyumun ithal edildiği doğrudur. Ancak ülkemizde 1970 lerde yapılan maden aramaları 1985 lerde kesilmiş ve Türkiye’nin birçok yerinde uranyum bulunmasına rağmen yapılan çalışmalar devam edilmediği için ülkedeki gerçek rakam bilinmemektedir. Türkiye gerekli teknolojiyi kullanarak kendisi de bu yakıtı kullanabilir. Bu maddenin çok pahalı olduğu söylentileri de yanlıştır. Son maden aramaları sonucu Avustralya ve Kanada’da büyük uranyum yatakları olduğu çıkmıştır. Uranyum fiyatı bu nedenler dolayısıyla zaman içinde sürekli azalmıştır.

Nükleer reaktörler beraberinde sorun da getirmektedir. Ortaya çıkan atıklarla ilgili şimdilik atıklar santrallerde saklanmakta, geleceğinin ne olacağı bilinmemektedir. Ancak gelişen teknoloji ile birlikte bu soruna çözüm bulunacağına yönelik umutlar devam etmektedir.

Normal çalışma düzeyinde çevreyi kirletecek hiçbir etki yaratmamaktadırlar. 1000 MW gücündeki reaktörden yılda yaklaşık 7 m3 kullanılmış yakıt açığa çıkar. Bu miktar aynı kapasitedeki kömür santralinin atık miktarına göre ağırlık olarak 25-300 bin kere, hacim olarak da 70-80 milyon kere daha azdır. Çevreye yaydıkları radyasyon, nükleer santral civarında yaşayan bir kişinin doğal kaynaklardan almakta olduğu radyasyonun 100 ila 200 de biri kadardır.

Kurulması planlanan santrallerin yerlerinin yanlış olduğu ve iktidarın kendi inisiyatifinde olduğu iddiası da gerçek dışıdır. 1971 yılında Silifke-Akkuyunun ve Sinop’un sismoteknik ve jeolojik açıdan uygunluğu belirlenmiştir.

Şunu da belirtmem gerekir ki; nükleer santral yapımında reaktörlerinin birçoğu sakıncalı olan Rusya ile anlaşılması ve santralin tamamının Ruslara yaptırılması, verilen ekonomik tavizler Türkiye’nin elini kolunu bağlayıcı niteliktedir. Bu iktidarın yanlış politikası büyük sorunlar yaratacaktır.

Dünya’daki teknolojik gelişmelerden geri kalmamak için; Türkiye’de ivedilikle bu soruna eğilmeli, kendi gücüyle sadece Rusya değil kendisinin ağırlıkta olduğu birçok ülke ile bu ilk santralin kuruluşunu gerçekleştirmelidir. Zaten bugün kurulmaya başlansa lisansları, yapımı, deneme aşamalarıyla yaklaşık 10 yıl süre gerektirmektedir. Kendimizi halen 2.sınıf vatandaş olarak görmekten çıkmalıyız. Bu teknolojileri yapabilecek gücümüz ve imkanımız vardır. Yeter ki irademiz olsun.

Bu teknolojiye doğru bir şekilde geçmemizi engelleyen ve enerji ithalinin artmasına aldırış etmeyen iktidar(lar), çevre örgütleri, sivil toplum ve bilim kuruluşları bu sorumluluğun altında ezileceklerdir. Unutulmamalıdır ki bunun vebali ağrıdır.

ÖZGÜR YALÇIN

 
Toplam blog
: 26
: 946
Kayıt tarihi
: 22.06.08
 
 

Ben ÖZGÜR YALÇIN. Kimya Mühendisiyim. Siyaset, Politika, Bilim alanlarında bilgi edinmeye ve bunu..