Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '15

 
Kategori
Dünya
 

Nükleer konusunda en doğru’yu nobel ödüllü ABD Dışişleri (eski) Bakanı Kissinger anlatmaktadır

Nükleer konusunda en doğru’yu nobel ödüllü ABD Dışişleri (eski) Bakanı Kissinger anlatmaktadır
 

“Akıl noksanlığı iki türlüdür; Biri delilik, diğeri cahillik.” Der... Eflatun!


“Delilik” tanımının, “ağır bir zihinsel bozukluk”  olduğunu bilmeyenimiz nerede ise yoktur. Bu manada Eflatun’un, “Akıl noksanlığı iki türlüdür; Biri delilik, diğeri cahillik.” İfadesini de.

...

Günümüzde çok tartışılan konuların başında, “Nükleer Silahlar, Nükleer Santrallar” gelmektedir.

Türkiye’nin, Nükleer teknolojiye sahip olması gerektiğini söyleyen iddia sahiplerinin gerekçelerinin başında; “Ülkemiz bugün ve gelecekte enerji yetersizliği nedeniyle büyük sorunlar yaşamakta ve yaşayacaktır.  Bu sonuçla bugün enerji ithalatı nedeniyle verilen,  50 milyar dolar cari açık katlanarak büyüyecek ve altından kalkılamayacak duruma gelecektir.

Bu teze –Nükleere-  karşı olanların iddiası ise; Rusya’da yaşanan “Çernobil Olayı”  başta olmak üzere, “Japonya ve Almanya’daki nükleer tesislerdeki (olası) sızıntılar”dan ve bunların büyümesi durumunda insanlığa-çevreye  getireceği felaketler’dir.

...

Biz, her zaman olduğu gibi bu konuda da taraflarının iddialarını bir açık büfe misali sergileyecek ve yorumu okuyana bırakacağız. Eflatun’un sözünü de tekrarlayarak; “Akıl noksanlığı iki türlüdür; Biri delilik, diğeri cahillik.”

...

“Soğuk savaş” dönemini ve bu dönemin ünlü ve  Nobel ödüllü ABD Dışişleri (eski) Bakanı Kissinger’ı epeyce tanıyanımız olmalıdır. Tanıyanları Kissinger'ın, “Soğuk Savaş!” dönemindeki çalışmalarını da bilirler.

Peki, "Soğuk Savaş" Nedir?

-Soğuk Savaş; “iki süpergüç olan ABD önderliğinde Batı Bloku ile Sovyetler Birliği'nin önderliğinde Doğu Bloku ülkeleri arasında 1947'den 1991'e kadar devam etmiş olan uluslararası siyasi ve askeri gerginliktir. “

Buradaki “Süpergüç” sınıfına girebilmek için herhalde ;

- 1945 Yılında bitmiş bir savaş sonrası Japonların kafasına iki adet Nükleer (Atom) Bomba atarak yüzbinlerce insanın ölmesi ve sakat kalmasına neden olan Amerika;

-“1950’den itibaren, 248 nükleer denizaltı (*) inşaa eden Sovyetler Birliği gibi Nükleer Teknolojiye sahip olunmalıdır.

Şimdi Nükleer ve Silahları  konusunu daha da açmak için biraz uzaklara gidiyoruz.

...

1996’da ki kriz, Tayvan’ın giderek bir koz olmaktan çok bölgede bir kriz üreten merkez haline gelmesini göstermişti.

2000’lerde ise, ABD’nin temel hedefi Tayvan’ı kendi gücüyle Çin’e karşı koyabilecek hâle getirmekti.

Bu nedenle ABD ve İsrail, Tayvan’a yüksek teknolojiye dayalı silah sistemleri ile donattı. Güçlü bir savunma sistemi oluşturuldu. Ayrıca Japonya ve Güney Kore’nin yanında Tayvan, ABD’nin ulusal füze savunma sisteminin bir parçası haline getirildi...

Pentagon ise son yıllarda yayınladığı bütün raporlarda Çin’in askeri güç olarak ABD’yi tehdit ettiğini vurgulayarak, Amerika ordusuna hazır ol uyarısında bulunmaktadır.

Pentagon’un en ilginç raporu 23 Mayıs 2006’da yayınlandığı Çin’in askeri kapasitesine yönelik raporudur. Bu rapor diğer raporlardan farklı olarak tamamen Tayvan üzerinde durmakta ve ABD ve Çin arasında çıkacak olası sürtüşme veya savaşın Tayvan nedeniyle olacağını öngörmektedir.

Bu arada, Çin’in en saygın üst düzey bir generalinin dünyanın en saygın ve ciddi gazetelerinden Financial Times’a verdiği beyanatta Çin ve ABD arasında Tayvan nedeniyle nükleer bir savaş çıkma ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu söyleyerek Çin halkından bu konuda hazırlık olmasını istemiştir...

Sonuç olarak, Çin’in dünya politikasında hâkimiyetini ilan etmesi Tayvan’a bağlıdır. Çin, ABD’ye rağmen Tayvan’ı merkezi yönetime bağlaması halinde, bu, Çin’in dünya politikasının yeni hegemonik belirleyicisi olduğu anlamına gelecek aynı zamanda Çin’in küresel alanda rüştünü ispat etmesi olacaktır.

Dolaysıyla, Çin’in süper güç olması Tayvan sorununu ulusal çıkarları doğrultusunda çözmesine bağlıdır. Bu açıdan dünya kamuoyu için de Tayvan sorunu,Çin’in küresel gücü için bir gösterge noktası olmaktadır. (1)  (Meraklılarına aşağıda daha fazla bilgi verilmektedir.(**)

Yukarıdaki açıklamalar ışığında, "Yeni bir Süpergüç” olabilmek neyi gerekli kılmaktadır?

-N ü k l e e r   T e k n o l o j i’ yi.

...

Şimdi sözü Nobel ödül sahibi ve bir dönemin Usta Diplomat’ı, başkanların danışmanı (eski) ABD Dışişleri Bakanı Herny Kissinger'ra bırakıyoruz.

-“21. asırda iki tip devlet olacaktır, Nükleer teknolojiye sahip olanlar ve olmayanlar...”(2)

Peki, Nükleer Teknoloji’ye sahip olmayanları nasıl bir gelecek beklemektedir?

Olanların olmayanları idare edecekleri bir gelecek. (Okuyan bunu kendi anlayışına göre yorumlamalıdır.)

...

Bu bilgide nükleer teknolojinin gerektiğinde ne işe yaradığını anlamak  isteyen meraklılarına;

Alıntı; http://lewis.armscontrolwonk.com/archive/6909/israel-nuclear-weapons-and-the-1973-yom-kippur-war (07.05.2015 Tarih ve saat; 13.32)

“...1973 Kippur savaşında İsrail nükleer silah kullanmaya ne kadar yaklaştı, gerçekte neler oldu...

 Ama İsrail sahada gerçekten nükleer silah kullanımı için hazırlık yaptı mı bilgisi net değil, iddia.

“...Son olarak ilk önce Time dergisi bu söylentileri kamu oyunda dile getirmiş ve 1975 yılında imzasız bir yazıda, savaşın ilk aşamalarında Gold Meir'in 13 nükleer bomba kurulumu/hazırlanması için emir verdiğini söylüyor. O esnada Amerika'nın İsrail'e en ağır silahları havadan taşıma/sağlama konusunda hızlı ve kararlı davrandığını söylüyor...”

Bu anlatılanlar elbette bir iddia.

Ancak, her ne kadar, İsrail, Amerika, AB, hatta Rusya’nın desteği ile efelik yapmış, yapıyor olsa da; Batının desteği ile Nükleer Silahlar ile Nükleer teknolojiye sahip olması da bir gerçektir.

...

Nükleer teknoloji ve Türkiye (TRT Radyo 1 “Gündem” Programı’ndan)

Nükleer Santrallar, Türkiye’nin elektrik enerji ihtiyacının karşılaması bir tarafta Türkiye’yi yeni bir teknolojik alana sokacaktır, Türkiye 1970 den beri bunun yapmaya çalışmıştır, ancak nükleer teknolojiye girememiştir.

Türkiye buna sahip olduğu takdirde farklı bir sürece girecektir.

Bundan sonra Sinop’ta  yapılacaklarla birlikte kendisine bunu mal etmesiyle,  özümsemesi ile birlikte... Farklı bir sürece, farklı bir gelişme seviyesine ulaşacaktır.

Nükleer santraller esasen hidrolik santrallardan sonra en ucuz elektrik üreten birimlerdir.

Fransa’nın bugün bundan (Nükleerden) yüzde yetmişbeş elektrik üretmesi bu yüzdendir. Türkiye buna sahip olduğunda, ucuz elektriğe kavuştuğunda, buna bağlı olarak elektrik maliyetinin düşmesi ile birlikte  şu başımıza gelen kesintiler gibi kesintilerin olmaması da mümkün olacaktır.

Bu santrallar hiç kesilmeden enerji üreten birimlerdir. Bunlar dünyanın gelecekteki enerji kaynaklarıdır.

Türkiye buna sahip olmakla Dünyanın geleceğinde yer alan bir ülke olacaktır.

Bunu eski Amerikan dışişleri (eski) bakanı Kissinger’ın ifadesi ile tekrar anlatırsak;

21. asırda iki tip olacaktır, Nükleer teknolojiye sahip olanlar ve olmayanlar...” olanlar tarafından idare edilen ülkeler olacaktır.

Enerji bakanı  Taner  Yıldız'ın  verdiği bilgilerde; dünya üzerinde  çalışan 442 santral vardır. Bunların yarısı üç ülkede, Amerika da Fransa da ve Japonya'da çalışmaktadır.

Bu arada Rusya ve Çin...

Çin büyük atak yapmış durumdadır. Çin’de şu anda 26 nükleer santral yapım aşamasındadır...

Kore, Hindistan gibi ülkeler de bu alanda büyük çalışmalar yapmaktadır...

Dün Japonya’da yerel mahkeme bir karar verdi. Yapılan yeni bir nükleer santralin yeterli güvenlik önlemlerine sahip olmadığını düşündüğü için devreye alınmasına karşı çıkmış...

Tabii Japon hükümeti bu konuda kararlı...  bir üst mahkemeye gidecektir.

Japonya’nın ucuz enerji ile nükleer teknolojiye sahip olması hayati önem taşımaktadır... Mahkemenin bu kararı üst mahkemede değişecektir.

Hemen birileri, Türkiye’de bunun olmasını istemeyen birileri, bu karar dile getirmek suretiyle bazıları da samimi inandıkları için bu karardan kendilerine argüman yaratmaya çalışıyorlar. Bu doğru değildir.   

Şu kadarını söyleyeyim, Avrupa’da pek çok ülke, İngiltere, İsveç, Finlandiya (***), İsviçre dahil yeni santrallar yapmaktadır.

...Atık malzemelerin nasıl değerlendirileceği konusu... bu zaten Türkiye için bir problem olmayacaktır. Rusya atıkları götürecektir. Ruslar atıkları Sibiryada bir yerde korumaktadır.

..Bunların ötesinde Türkiye’de Toryum diye  bir element var... Bu toryum santralleri önümüzdeki dönemde daha büyük önem kazanacaktır. Çünkü toryum santrallerinin yarattığı (bugün çıkan) atıkların onda bir civarına düşmektedir.

Türkiye’nin (Nükleere) buna girmesini istemeyenlerin kaçırdıkları en önemli şey bu....

İnsanların korkuları üzerinden siyaset yapılırsa bu çok zararlıdır.

Almanya mesela yeşiller bunu yapmıştır ve Bayan Merkel, hata yaparak bunu işlemiştir. Oy toplamak için...

Almanya’daki santrallerin kapatılma süreci kararı önümüzdeki dönemde değişecektir, çünkü Almanya aynı şekilde ucuza mal etmek zorunda olan ve bu teknolojiye de sahip olan başına da bir felaket gelmeyen ülkedir.

Bu bakımdan dünyada bunu ortaya koyanların bütün dünyada korkuları tamamen bilinçsiz bir noktada güvensizlikten kaynaklanmaktadır.

Bilgisizlikte var...Bir sürü de yalan söylüyorlar.. kendi amaçlarına ulaşmak için... siyaset yapmak için... bu siyaset yapılacak bir konu değildir..

Eleştirmek için gerçekleri doğruyu bilmek gerekir...

Birçok insan bilmediği için korkuya kapılıyor...

Bu yanlış... (söyleyenler) bilim adamı sıfatı taşıyorsa sorumlulukları var, memleketin geleceğine zarar veriyor...

Greenpace dediğimiz örgüt, bunu temel olarak savunan örgütlerin başında gelir.

Bu örgüt İngiltere’deki Exseter üniversitesinde çıkmıştır.

Bu Exseter üniversitesi de  İngiltere’nin  MI5, MI6 ajanlarını yetiştiren üniversitesidir.

Greenpeace’lerin  İngiltere aleyhine bir teşebbüste göremezsiniz..

Bazı ülkeler bunu, Greenpeace örgütünü  kendi çıkarları için kullanmaktadır...

Bunun içinde buna  samimi olarak inanalar insanlar da maalesef  itilip kullanılmaktadır.. bunu da unutmamak gerekir

Bugün algı yönetimi diye bir şey var..

İnsanlar algı yaratarak düşüncelerini manipüle etmektedirler,

 ...Hatta bunu şu anda yayın organlarının aracı haline getirmişlerdir. Belli şekilde konuşmak, belli şekilde yazmak, bu şekilde inanların kafasında algı oluşturmak...

...Bu şekilde saplantı ile bağlanarak geleceğinizi de bir noktada kontrol altına almış oluyorsunuz ve kaybediyorsunuz... Bu konular, bağırarak, çağırarak halledilecek konular değildir.

Bunlar konuşarak, düşünerek yapılır... Kavga ve dövüşerek değil... Bu konular daha çok akılla argümanla yürütülür, karşı delil sürülür... elbette bunların da doğru olması gerekir..”(3)

...

Biz, farklı görüşleri bir açık büfe misali sergiledik.

Konu ile ilgili karar her zaman olduğu gibi okuyana aittir.

www.canmehmet.com

Açıklama;

(*) http://www.nukte.org/node/144

(**)“..Askeri İşlerde Devrim sürecinde, en önemli safha Çin’in açık deniz filosu oluşturma çabasıdır Çin, küresel düzeyde etkin ve belirleyici bir güç olabilmenin ve Tayvan’ı anavatanla birleştirmenin yolunun deniz gücü olabilmekten geçtiğini gayet iyi bilmektedir.
Bu amaçla. Proje 9935 adı verilen Çin Deniz Kuvvetleri’nin kabiliyetini artırmaya yönelik çalışmalar kapsamında, uçak gemisi yapım çalışmalarında Rus yapımı Amiral Gorşkov uçak gemisi –Baku uçak gemisi diye de bilinir- örnek model alınmıştır Çin, bu şekilde 2010 yılına kadar üç uçak gemisi yapmayı planlamaktadır. Bunun yanında, Çin, uzun menzilli destroyerlerin yapımına da başlayarak, kendi üretiminin yanında, Rusya’dan SSN-22 Sunburn füzeleri ile donatılmış Sovremenny sınıfı destroyer ve bu füzelerle donatılmış sekiz yeni kilo sınıfı denizaltı almıştır. Çin, 16 Temmuz 2005’te kendi yapımı olan denizaltıdan uzun menzilli (8.000 kilometre) Julang 2 balistik füzesini başarılı bir şekilde deneyerek, ABD’nin doğu kıyılarını vurma kapasitesine sahip olduğunu da göstermiştir. Çin Hava Kuvvetleri ise, Rusya’dan 2003 yılında, bir milyar dolar değerinde yirmi dört adet ileri teknolojiye sahip Su27 ve Su30 savaş uçağı alarak hava kuvvetlerini daha da güçlendirmiştir. Çin, özellikle harp kapasitesi yüksek uçaklar, uzun menzilli bombardıman uçakları ve havada yakıt ikmali yapabilen tanker uçakları filoya katabilmek için çalışmaktadır. 2005 yılındaki Rus-Çin askeri tatbikatında görücüye çıkan nükleer füze taşıyabilen TU-19-22 stratejik bombardıman uçakları da Çin filosuna alınmak istenen uçakların başında gelmektedir. Çin, kara birliklerinde ise, bir azaltma öngörmüş, büyük ordular yerine etkin ateş gücüne sahip, hareket kabiliyeti yüksek ve hızı daha fazla olan uzman kuvvetlerin oluşturulmasına yönelinmiştir.
ABD tarafından konuya bakıldığında ise, ABD, 1950’den beri Tayvan sorununu ve Çin’le olan ilişkilerini oldukça iyi idare etmiştir. Fakat 1995-1996’da Tayvan Boğazında Çin’le yaşanan kriz ABD yönetiminde de alarm zillerinin çalmasına neden olmuştur.
Çin, ilk defa askeri açıdan ABD’ye meydan okumuş, füze denemeleriyle bölgede güç gösterisinde bulunmuştur. Bu gelişme, hem ABD’yi, hem de bölge ülkesi olan Japonya’yı endişelendirmiştir.( ÇİN DIŞ POLİTİKASINDA TAYVAN SORUNU, Barış Adıbelli, I. Baskı: Ağustos /2006/ İstanbul)

(***) Daha fazlası için bakınız;  http://www.akkunpp.com/projenin-tarihcesi

Kaynaklar;

(1) "ÇİN DIŞ POLİTİKASINDA TAYVAN SORUNU", Barış Adıbelli, I. Baskı: Ağustos / 2006 / İstanbul, Sahife;343

(2) TRT Radyo 1; 15 nisan 2015,  “Gündem”  sabah 08.17 programından.

(3) TRT Radyo 1, 08.17, "Gündem" Programı içindeki konuşmadan.

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..